Geleneksele tepki ve ‘Devrim’

Geleneksele tepki ve ‘Devrim’

Attığım başlığa bakıldığında ve beni birebir tanıyan insanlar açısından ele alındığında ‘ne oluyor, düğmeye mi basıldı’ gibi bazı soru ve düşünceler çağrıştırmış olmasını normal karşılıyorum.

VAHİT GÖZ 10 Eylül 2023 YAZARLAR KÖŞE

Ancak ne beni tanıyanların ve ne de başlığın çağrıştırdıkları açısından bakıldığında niyetim herhangi bir ideoloji yada sistemi hedef almak olmadığını
ancak sistem ve ideolojilerin demode, çağın ihtiyaçlarından uzak düşüncelerine karşı mücadeleci, devrimci duruşumu da paylaşmak istediğimi belirtmek isterim. Bu arada
basacak bir düğmem de hiç olmadı Bu düşüncelerimi paylaşırken de, tamamen dünya gemisinin bir yolcusu ve sadece halkın bir ferdi olarak hareket ediyorum.

Şimdi asıl konumuzun başlığında geleneksel ve devrim gibi iki kavram üzerinden konuyu açmak istiyorum. Geleneksel yöntem yada bakış açısının en temel ayağını uzun yıllara
bağlı, kabul görmüş fikir ve metodler yada çoğu ihtiyaçları bu güne kadar giderildiği düşünülmüş duygu ve düşünceler oluştururken, bugün bu bakışın, yöntemin yetersizliği,
sorun çözmedeki eksikliği, insani, psikolojik ve sosyolojik kriterlere uygunsuzluğu gibi temel argümanlardan yola çıkarak attan inerek araba ve uçağa binmenin zorunluluğuna
inanan ‘devrimci’ bakışın tahtı ele geçirme yolcuğudur.

Devrim denilince ‘Fransız devrimi’ ilk akla gelen yenilikçi, akılcı başkaldırı olsa da bana göre ilk devrimci hareketler Hz. İbrahimin ‘put ve putlaştırılan zihniyetlere’ karşı devrimci duruşu ile Hz Peygamberimizin karanlık çağın karanlıkta kalmış düşünce ve yaşayışlarına yönelik çok kısa sürede gerçekleştirdiği aydınlanma sağlayan devrimci hareketleridir. Bunların yanında Sokrates’in, Buda’nın yakın çağımızda yaşamış Gandi’nin başkaldırıları da bir devrimdir.

Geleneksel yöntemlere sırf tepki olsun diye tepki göstermek nasıl bir fantezi bazen de geçmişiyle kavganın dışa vurumu ise farklı ve yeni olsun diye devrim yapmak da herzaman yenilik, çağın ihtiyaçlarını öngören bir bakış olmayabilir. Bu konuda asıl olan sistemlerin ve fikirlerin değişiminin normalliğini öngörmek ve bu değişimi doğru zamanda yapabilmektir.

Örneğin bir ‘Aile’ düşünelim. Bu aile kendi içinde ve dışarıdan gözlemlendiğinde ya gelenekçi ya da modern özellikler gösterir. Bazen gelenekçi bazende modernist özellikleri barındırdığında çoğu kez tartışmalı bir ortam görülür. Bu ailede alınan kararlar yada yaşam tarzları ya gelenekçi yani, büyükler ne derse, dede, baba ne derse ona uyulmalı, sorgulanmamalı, boyun eğilmeli şeklinde kendini gösterir veya birlikte yaşayan herbir bireyin bir insan ve özgür fikre sahip olduğu kabul edilerek konuşma, tartışma kültürü üzerinden yaşamsal faaliyetler sergiler.

Başka bir örneğimde ideolojik yani fikirsel bir yapı olsun. Gerek batı dünyasında gerekse ortadoğu çoğrafyasında bu tür dini, ideolojik yada etnik grular bildiğiniz gibi birhayli fazla. Böyle bir ideolojisi, niyeti, hedefi olan bir yapı bir sistem düşünelim. Bu sistemi ayakta tutan şey öncelikle fikir birlikteliği, hedef birlikteliğidir. Bu sistem kırk elli yada daha uzun zamandan beri etkinliğini sürdürüyorsa öncelikle bu sistemin temele oturttuğu kaynak ve yöntemlerinde, ana felsefesinde ciddi bir sağlamlık olması gerekir.

Bu durumu, bu sistemi geldiği sürenin birkaç katı süresi kadar daha ayakta kalmasını sağlayabilir. Ancak bu sistem, kuşaklar arasındaki farkı, görüş ayrılıklarını, teknolojik gelişmeleri ve sosyo- psikolojik ihtiyaçları dönemin ihtiyaçlarına uygun paralel götüremediği taktirde kendi içinde gruplaşmalara, bölünmelere ve kaynağından uzaklaşmalara zemin hazırlar. Yani metodolojik açıdan kendini güncelemeyen, özgürleşemeyen, eleştiri ve konuşmalardan rahatsızlık duyan, ötekileştiren düşünceleri barındıran fikirsel ve ideolojik yapılar kendi ayağına sıkarlar. Bugün bunun da örneklerini görüyoruz ve görmekteyiz. Devrim tam da bu dönemde kendini ortaya koymalıdır. Gelenekçi bakışın sistemi ve ideolojiyi taşıyamayan zihniyetine, yöntemine karşı demokratik ve vicdani sorumluluk hakkını kullanmak bir ‘devrimdir’.

Bu iki örnek daha da somutlaştırılarak ifade edilebir aslında. Ancak temel felsefe şu olmalı: Sistemler ya ‘geliştirilerek’ devam ettirilir yada kökten yenilenerek devrimleştirilir. Herbirimiz birer sosyal canlıyız. Kendimize has aidiyet duraklarımız vardır. Buralarda bulunmanın, canlı kalmanın yolu etkin olmak, devrimci bakışı muhafaza etmektir. Geçmişte atılan adımlara, yapılan etkinliklere saygının bir sonraki adımı bugün daha iyisi için ‘ne yapılmalı, ne yapmalıyım’ sorusunu kendimize sormaktır. Kişiler kendi içlerinde
iyi gitmeyen sistemleri bakıp büyütmek yerine kendilerini gelecekteki daha modern daha akılcı ve şeffaf sistemin hayalinde büyütmeleri, güölendirmeleri ruh sağlıkları açısından
da yararlı olacağı kananatimle bu yazımıda noktalamak istiyorum…

ÖNE ÇIKANLAR