Ramazan ayı şükür için bir fırsattır

Cenâb-ı Hakk kullarına öyle nimetler ihsan etmiş ki, bu nimetleri saymakla bitiremeyiz. Kâinata baktığımızda; güneşin her sabah doğarak dünyamızı aydınlatması ve ısıtması, geceleri yıldızların gökyüzünü süslemesi, yağmurun bir rahmet olarak imdadımıza yetişmesi, bitkilerin dirilip yeşermesi, toprak, su, hava unsurlarının birer hizmetkâr gibi imdadımıza koşması, bağlarda bahçelerde, meyvelerin, sebzelerin bir sofra gibi önümüze dizilmesi, hayvanların çeşit

MEHMET TOY 05 Haziran 2017

Cenâb-ı Hakk kullarına öyle nimetler ihsan etmiş ki, bu nimetleri saymakla bitiremeyiz.

Kâinata baktığımızda; güneşin her sabah doğarak dünyamızı aydınlatması ve ısıtması, geceleri yıldızların gökyüzünü süslemesi, yağmurun bir rahmet olarak imdadımıza yetişmesi, bitkilerin dirilip yeşermesi, toprak, su, hava unsurlarının birer hizmetkâr gibi imdadımıza koşması, bağlarda bahçelerde, meyvelerin, sebzelerin bir sofra gibi önümüze dizilmesi, hayvanların çeşit çeşit gıdalarla emrimize amade kılınması…

Bütün bunlar, Rezzak sahibi yüce yaratıcının insanoğluna ihsan ettiği nimetlerdir. Önümüze bir sofra şeklinde konan bu nimetleri gördükçe, nimetin gerçek sahibine yönelmeli, O’na karşı şükran hisleriyle dolup taşmalıyız.

Burada önemli olan, bu nimetlerin gerçek sahibini, çocuklarımıza küçük yaşlardan itibaren tanıtabilmek ve bu nimetlere şükürle mukabelede bulunmalarını sağlamaktır.

Çocuğa, asıl mülk sahibini tanıtmak için sofrada elinize bir dilim ekmek alarak, “Söyle bakalım, bu ekmek bize nereden ve nasıl geliyor?” şeklinde sorunuzu sorun.

Çocuğunuz muhtemelen “Bakkaldan geliyor.” diyecektir. Siz tekrar “Oraya nereden geliyor?” deyin ve tam bu esnada birkaç buğday tanesini göstererek “Ekmeğin temel maddesi bu gördüğün buğday taneleridir.” diyerek, buğday tanesinin ekmek haline gelinceye kadarki serüvenini anlatın.

Bak yavrum deyin “Buğday taneleri çiftçi tarafından toprağa ekilir. Toprak olmadan buğday taneleri filiz verip büyüyemez, başak veremez. Buğday tanesini de toprağı da yaratan bir zat vardır. Çiftçinin görevi sadece buğday tanelerini toprağa ekmektir.

Ektikten sonra elinden bir şey gelmez. Toprağa ekilen buğday tanelerinin büyümesi için su, ısı, ışık ve hava gerekir. O bakımdan bunları yaratan bir zat olmalıdır. Buğday taneleri toprakta beslenerek büyür, başak verir. Bu başaklar harmana getirilerek hasat edilir.

Sonra değirmene götürülür. Değirmende buğdaylar öğütülür, un haline getirilir. Un fırına götürülür, hamur yapılır ve ateşte pişirilir. Sonra bakkallara servis edilir. Bizde bakkala gider ekmeği alır evimize getiririz.

Buğdayın tanesinin ekmek oluncaya kadar geçen evrelerini, çocuğunuza anlattıktan sonra ona bak yavrum:

“Bakkaldan aldığımız ekmekten dolayı bakkalcıya teşekkür ederiz. Oysa asıl teşekkürü, o ekmeğin maddesi olan buğdayı yaratmak için havayı, suyu, toprağı, ısı ve ışığı yaratan ve bunları o buğdayın hizmetine amade kılan yüce yaratıcıya yapmamız gerekmez mi? diyerek çocuğunuzu asıl mal sahibine yönlendirerek onu tefekküre sevk edin ve asıl teşekkürün O’na yapılması gerektiğini hatırlatın.

Bunca nimetleri bize bedava veren zat acaba verdiği bunca nimetleri karşısında bizden ne istiyor? Deyin ve ekleyin; O zatın bizden istediği üç şey vardır: Biri zikir, biri şükür, biri de fikirdir. Yemeğe başlarken “Bismillah (Allah’ım Senin adınla başlıyorum) dememiz zikirdir.

Yedikten sonra Elhamdülillah (Allah’ım verdiğin bu nimetler için sana teşekkür ederim) dememiz şükürdür. Yerken bu nimetleri Allah’ın yarattığını, rahmetiyle binlerce canlı türünü yiyeceksiz bırakmadığını düşünmek ise fikirdir.” diyerek nimetler karşısında ne yapılması gerektiğini çocuğunuza anlatın.

Nimete şükretmenin yollarından biri de yiyecekleri ağızda çok çiğnemekten geçer. Ağza alınan lokma, ağızda belli bir müddet çiğnendiği zaman, tat alma duyusu olan dil, o nimetlerin lezzetini tadar.

Bu hususta çocuğunuza bak yavrum: “Lokmayı ağzında çok çiğnediğin zaman, o nimeti mideye göndermeden önce o nimetteki lezzetleri, tat alma duyusu olan dilinle tadarsın. Burada dilini nefis ve mide hesabına çalıştırırsan, nimete kapıcılık vazifesi gördürür, nimeti verene şükredemezsin.

Eğer rızkı cömertçe veren Cenâb-ı Hakk namına işlettirirsen o zaman, dil bir kimyager gibi çalışarak o nimetin lezzetlerini ayrıştırır ve neticede bu kadar leziz nimetler karşısında şükretme hasletini kazanırsın.

Ayrıca ağzına aldığın lokmayı çok çiğnemezsen mideye yük yapar, midenin çabuk yıpranmasına vesile olursun. Oysa yemeği ağır ağır yediğin takdirde, başta nimeti veren asıl mülk sahibine şükreder,  sonra da vücuda sıhhat kazandırırsın.” deyin.

yet-i Kerime’de “Yiyin, için fakat israf etmeyin; çünkü Allah israf edenleri asla sevmez.” (A’raf,31) buyruluyor.

Allah her canlı için, her daim rızık göndermektedir. Gönderilen bu rızık sürekli israf edilirse, ölçülü gelen bu rızık yeter mi? Bunun için sofrada, çocuğunuzun önüne döktüğü pirinç tanelerinden bir tanesini alarak, “Bak yavrum! Bir tane pirinç tanesidir, dökülse ne olacak deme, Cenâb-ı Hakk her bir canlıya rızkını ona yetecek kadar ölçülü bir şekilde gönderiyor.

Sen, sana gönderilen rızkı tam yerli yerinde kullanmazsan, rızkın azalmasına sebep olmuş olmaz mısın?

Sen bunu hiç düşündün mü? Herkes bir ‘Pirinç tanesidir’ deyip israf etse, israf edilen bu taneler, aç olan bir sürü insanı doyurmaz mı? İşte, dünyanın belli yörelerinde kıtlık oluyorsa belki de bu, bizim israfımızdan dolayı oluyordur.” diyerek, israf etmenin ne kadar yanlış olduğunu çocuğunuza anlatın.

Cenâb-ı Hakk her şeyi yerli yerinde, özene bezene yaratmıştır. Yaratılan her şey de kendi cinsinden şükür ister.

Çocuğunuza sahip olduğu nimetleri hatırlatarak, sahip olduğu her bir nimete karşı ayrı ayrı şükretmesi gerektiğini ifade edin.

Mesela şöyle deyin: “Elini iyilik yolunda kullanman, aklını kâinattaki sonsuz rahmet hazinelerini ve hikmet definelerini açmak için işletmen, gözünü sanat eserlerine nazar ederek ilim tahsil etmen ve Kur’an okuman, sahip olduğun maddi imkânları hayır yolunda kullanman, kısacası verilen bunca nimetleri meşru dairede ve yaratılış gayesi istikametinde işletmen gerekir.” deyin.

ÖNE ÇIKANLAR