Yâd-ı cemil bırakmak

Yâd-ı cemil bırakmak

Ölüm hayat kadar bir gerçek olgu. Her hatırlandığında biz nefes taşıyan fanileri en derinden etkileyen bir hakikat. Kendimize hiç yakıştıramadığımız, üzerinde severek konuşmadığımız, dost meclislerinde ise en son duymak istediğimiz bir gerçeklik. Niçin var olduğu, yüzünün neden bu kadar soğuk olduğu, niçin istenmeyen bir şey olduğunu tartışmaksa beyhude. Oysa bazen çok yakınımıza kadar uzanması ve

DR. MUSTAFA AKDAĞ 25 Eylül 2019 DR. MUSTAFA AKDAĞ

Ölüm hayat kadar bir gerçek olgu. Her hatırlandığında biz nefes taşıyan fanileri en derinden etkileyen bir hakikat. Kendimize hiç yakıştıramadığımız, üzerinde severek konuşmadığımız, dost meclislerinde ise en son duymak istediğimiz bir gerçeklik.

Niçin var olduğu, yüzünün neden bu kadar soğuk olduğu, niçin istenmeyen bir şey olduğunu tartışmaksa beyhude.

Oysa bazen çok yakınımıza kadar uzanması ve en sevdiklerimizi bizden alıvermesi ile bize bir şeyler hatırlatır hep. Bu yüzden de nasihat ve ibret isteyene ölüm yeter demiştir büyükler. Dili sert, üslubu acımasızdır. Her uğrayışında tekrar tekrar acı gerçeği vuruverir yüzümüze. Hepiniz ölümlüsünüz bu fani dünyada ve vakti saati gelince emir sizin için de hak olacak der haykırır.

Kendisi de bir gemi misali yüzen dünyada şairin de dediği gibi bu limandan bizleri alıp uzaklaştıracak bir gemidir aslında ölüm. Demir alma günü gelince, bilmediğimiz bir meçhule doğru kalkar ve arkasında nemli gözler, ah ve eninler, keşkeler bırakarak sessizce ilerler.

El sallanmaz ona, zira seyahatin dönüşünün olmadığı bilinir. Duadan başka bir azığı da yoktur zira yolcunun. Rıhtımda kalanların bu seyahatten beklentisi ise dünya kadar fanidir aslında. Siyah ufka bakar nemli gözlerle belki günlerce ama sonra da hem yolcu unutulur, hem de sıranın bize de geleceği değişmez yolculuk.

Oysa hicranlı hayatın son matemi de değildir yaşanan. Sevilmiş ve seven de nafile bekleyecektir; hem bilmez ki giden sevgililer dönmeyecektir bir daha bu mihnet dolu hayata.

Ayrıca birçok gidenin seneler geçse de seferinden dönmemiş olması her birinin yerinden memnun olduğuna işaret değil midir? Nasıl olmasın ki, gidilen yerde yolcunun daha çok akrabası vardır, onu bekleyen sevdikleri dostları daha çoktur. Kimini kitaptan kimini de hikâyelerden hatırlasa bile. Gerçi nisyan ile malul insan çok zaman geçmeden biçareliğini unutur hemen, hele unutmak istediği şeyleri daha çabuk unutur o hep.

Oysa ki gönlümüzde nice güzel sözler kalmıştır, onları toprağa vermeden sevdiklerimize söyleyemediğimiz. Keşke der dururuz ama yolcunun yeni memleketinde pek faydasızdır bunlar. Pişmanlıklarımız bizi yakar. Yolcu ise yükünü alıp çoktan.

Evlat acısı tarifsizdir, kardeş de öyle. Fakat eğer ölen anne veya baba ise ve üstelik de genç denilecek yaşta ise durum daha vahim, yük daha ağırdır. Azeri şair Vahapzade’nin anasının ölümünün ardından dediği gibi dünya ve hayat manasını yitirmiştir: “Bu nice dünyadır anam deriz, Ölümü hakikat hayatı rüyadır. Sağ iken omuzundadır annenin hayatın yükü, ölünce ise cesedi omuzlardadır, Dün seni nefesi ile ısıtan anan, bugün taşa buza dönmüştür”. “Hani derdimin ortağı sendin anam, niye şimdi dert salıp gittin bana” der şair, “Sen beni dünyaya getirdin hey anam, bense dünyadan yola saldım seni” derken o hepimizin tabi olduğu sunnetullahı tasdik eder aslında.
Ahiret inancı teselli olmuştur artık büyük küçük herkese.

Çocuklara bizim mevta ile buluşacağımız ahiret ve cennet randevumuzu anlatır rahatlatırız onları. Büyükler ise ahiret ve kadere inanmanın verdiği rahatlıkla emr-i ilahiye razı olurlar. Aşırıya kaçmadan gözyaşı dökerler dökmesine ardından ama bilirler ki yolcuya yapılacak en büyük hediye arkasından onu hayırla yad etmek ve dua ve niyazlar göndermektir.

Zira insan ölünce amel defteri kapanmaktadır. O amel defteri ki kendisi ile mezarda kalacak olan tek şeydir aslında. Akraba, eş ve dostlar döner giderler, mal ve mülkü de zaten hiç getirememiştir mezarlığa. Amel defteri de üç sayfası hariç son nefesle kapanmıştır.

O üç sayfa kişi ölse bile ebediyete kadar açık kalacaktır. Bunlar: yetiştirilmiş hayırlı bir evlattır ki anne babasına rahmet okutturma kavramı buradan gelmiştir. Diğeri de sadaka-i cariye denilen bir hayır hasenat kapısıdır ki yapılan bu çeşme, yol, cami, okul, yurt vs. sayesinde insanlar bunlardan istifade ettikçe onları yapanlara hayır dua edecektir ve bunlar da amel defterine yazılacaktır sürekli.

Açık kalacak son sayfa ise kendisinden faydalanılan bir ilim ve bir buluş yapmaktır ki insanlar okudukça ve istifade ettikçe dua edecekler, bu da ölmüş kişinin hanesine yazılmaya devam edecektir.

Özet olarak ölüm haktır ve her canlı ölümü tadacaktır. Bizler O’ndan geldik ve tekrar O’na döndürüleceğiz. Ahirete inancımız bize onun bir bitiş yok oluş değil, yeni ve ebedi bir hayatın başlangıcı olduğunu salik verir. Bir terhis tezkeresidir. İmtihan yeri olan ve mihnet ve dert ile yüklü dünya hayatından, ebedi saadet yurduna geçiş biletidir.

Burada önemli olan ise daha fırsat varken hayat nimetini tam anlamı ile yaşayıp hakkını verebilmektir. Ölüme her an hazırlıklı olan ve arkasından hayırlı bir hoş seda bırakabilen insan en bahtiyar insandır. Öbür dünyaya götürülmemesi gereken tek şey ise kul hakkıdır.

Zira Allah (cc)’in rahmeti geniştir ve ahirette hesaplar görüldüğünde kendi ile alakalı hakları affeder, ama kul hakkını kişilere bırakacaktır. Nasıl mı? Haksızın sevabını alıp haklının sevap hanesine yazarak. Peki, haksız kişi defteri boş gitmişse? O zaman da haklının günahlarını alıp haksıza yükleyerek ki işte bu insanlar en talihsiz insanlardır.

ÖNE ÇIKANLAR