Kadın olmak

Kadın olmak

Çok tehlikeli bir konu bu. Herkes konuşuyor. Kitaplar yazılıyor, toplantılar, seminerler. Ama hala yeterli gibi gelmiyor bana. Gerektiği kadar, çözümü bulana kadar derinlere inilmiyor demek ki. Ne kadar sınırlarda dolaşabileceğim bilemiyorum. Öncelikle şunu söyleyeyim, amacım kimin ne yapması gerektiğini tarif etmek değildir. Zaten başkalarının özgürlüklerini tarif etmek özgürlükçü bir yaklaşım olamaz. Başkalarına inat yapılan davranışlar

SEDAT İLHAN 11 Eylül 2022 SEDAT İLHAN

Çok tehlikeli bir konu bu. Herkes konuşuyor. Kitaplar yazılıyor, toplantılar, seminerler. Ama hala yeterli gibi gelmiyor bana. Gerektiği kadar, çözümü bulana kadar derinlere inilmiyor demek ki. Ne kadar sınırlarda dolaşabileceğim bilemiyorum. Öncelikle şunu söyleyeyim, amacım kimin ne yapması gerektiğini tarif etmek değildir. Zaten başkalarının özgürlüklerini tarif etmek özgürlükçü bir yaklaşım olamaz. Başkalarına inat yapılan davranışlar özgürlük olamaz. Hayrolsun…

Kabul edelim ki bir problemimiz var. Böylece çözüm arayabiliriz. Problemimiz kadın olmak değildir ama. Problemimiz kendimizi anlama gayretimizin yeterli olmamasıdır. Bunu gerçekleştiremeden diğerlerini anlayamayız çünkü. Ve tabii ki çözümün bir parçası olmak istenmeli.

Aksini zaten hiç düşünmemeli. Biraz önce bir anne ile oğulun ilginç diyalogunu dinledim. Anne, kadınların öğrenmeye daha istekli olduğunu söyler. Buna karşılık oğul ise cinsiyet ayrımı yaptığını iddia eder. Sevgi, saygı dolu bir fikir alışverişi. Düşünce dünyamızı genişletebilir. Ama her zaman için bunu yakalamak mümkün olmuyor. Kadın ve erkek, eş, anne, baba, evlat kavramlarına nasıl bir anlam yüklüyorsak artık, kadının adeta ikinci sınıf bir varlık olduğu üzerinde ittifak ediveriyoruz. Ve bunu sadece erkekler yapmıyor. Bazı kadınlar da destekçi. Annemize, eşimize, evlatlarımıza rağmen yapıyoruz ne yazık ki, onların hissiyatlarını hiçe sayarak. Ne kazanıyoruz?

Toplum, en temelde kadın ve erkek birlikteliğinden oluşur. Kadın demek anne demektir, kız kardeş, kız evlat, eş, dost demektir. Her insan ayrı bir dünyadır. Evet, doğrudur bu. Ancak buna rağmen kadın ve erkek bakış açısı olmak üzere iki gruba ayırabiliriz insanlığı. Her bir noktadan birbirimize bağlandığımız halde kadını veya erkeği diğerleştirerek mutluluğu nasıl yakalayabiliriz. Gerçekten buna inanan var mıdır? Yoksa garip bir yüzeysellik veya bir şeyleri elde etmiş olmanın aldanmışlığı ile bilinmezlere doğru dolu dizgin yol mu alırız?

Harika, insanlığı kapsayıcı tespitleri olan bir psikolog, kadın haklarının dünyada yeterli olmadığını söyler. Gayrimenkullerin %75’i erkeklere ait. Bu bir gösterge tabii ki. Ama %75’inin kadınlara ait olması çözüm olabilir mi?

Bence olamaz. Çünkü bu kadınların ön plana geçmesini istemektir. Bu da ayrı bir problem. Kadınların hakim olduğu bir dünyada da yaşanamaz. Ve mevcut durumumuzda erkeklerin hakimiyeti bir kabullenmişlik, kadınların ön plana geçmeye çalışması bir savaş, mücadele olur. Buna gerek yok. Çünkü birbirimize ihtiyacımız var. Birlikte tamamlanıyoruz.

Gerçekten çözüm istiyorsak konuşulmayanları konuşmalı, yapılmayanları yapmalı, problemlerin kaynaklarına inilmeye çalışılmalı. Mesela bildiğim kadarıyla tüm dünyada tecavüze uğramak ve orospu olmak kavramları kadına yüklenir. Neden? Veya istenen taraf olmak kadın için bir eksiklik gibi algılanır. Oysa kadınların bu özelliği mutlu bir ailenin oluşumu için sigorta hükmündedir.

Çözüm için yapılan güzel şeyler yok değildir. Ama bazıları trajikomik gibi duruyor. Kadınlarımızın bazıları babalarının soyadlarını da taşıyorlar evlenince. Ne anlama geliyor bu? Eşlerine karşı babalarının soyadlarını kullanmak? Neden annelerinin değil de babalarının? Tavuk mu yumurtadan gelir, yumurta mı tavuktan, sorusu kadar anlamsız bir şey bu. Gerçekten mantıklı bir yolunu paylaşan olur ise desteklemeye hazırım. Kadın ve erkeği soyad konusunda rahatlatacak bir yol…

Veya soy neden erkekten yürür? Bunun dayanağı nedir? Hamilelik çilesini çeken, çocuğu sahiplenen, sevgi ile ilgilenen kadın ama soy erkeğe ait. Burada kafama oturmayan şeyler var. Cevabı yok değil.

Veya kanunlar ile duyguları, düşünceleri sınırlamak mümkün olabilir mi? Aksine kadın ve erkeğin güç iddiasını kabul etmek olur bu bence. Kadın ve erkeğin arasına girmek… Kanunlara ihtiyaç yok demek değildir niyetim. Ama gerçekten kanun mudur eksik olan? Veya aile gibi özel bir alanda bile güç iddiası problem olabiliyor ise toplumun diğer alanlarındaki durumumuz ne ola ki?

Yapılanların yanlış olduğunu iddia etmiyorum. Sadece yetmediğini söylemek istiyorum. Zaten yetmiş olsa idi bunları konuşmak zorunda kalmazdık.

Erkek düşünce yapısı ile geldiğimiz yer belli. Kadına ihtiyacımız var. Daha renkli, daha duygusal, sevgi dolu, mutlu bir dünya için kadın düşünce yapısına ihtiyacımız var. Birlikteliğimize…