Bugüne ‘kendini keşfetmekle’ başla

Bugüne ‘kendini keşfetmekle’ başla

Teknolojik gelişmeler kadar insanoğlunun duygusal ve mantıksal gelişimi aynı oranda ilerlemiyor. Kendini güncellemesi, hayatın değişimleriyle yüzleşmesi, kendini değiştirme ve geliştirme gibi konularda çok fazla direnç gösteren bir canlıdır. Kafasının içerisinde çizdiği sınırları esnetmek bile insana çok zor geliyor. Bu duruma ister önyargı istersek de zihnimizde zamanla oluşturduğumuz şema kalıpları diyelim ama sonuç aynı. Şu bilinen

VAHİT GÖZ 17 Nisan 2022 RENKKÖRÜ DÜŞÜNCE

Teknolojik gelişmeler kadar insanoğlunun duygusal ve mantıksal gelişimi aynı oranda ilerlemiyor. Kendini güncellemesi, hayatın değişimleriyle yüzleşmesi, kendini değiştirme ve geliştirme gibi konularda çok fazla direnç gösteren bir canlıdır. Kafasının içerisinde çizdiği sınırları esnetmek bile insana çok zor geliyor. Bu duruma ister önyargı istersek de zihnimizde zamanla oluşturduğumuz şema kalıpları diyelim ama sonuç aynı. Şu bilinen bir gerçektir ki; kişi kendisinin istemediği hiçbir şeyi ne içselleştiriyor yani kabulleniyor ne de davranışlarıyla kendini değiştirip geliştiriyor.

Değişmeyi de gelişmeyi de önce kişi kendi otonomik (kendi) iradesiyle
gerçekleştirmeli.
İnsanların, herhangi bir olay karşısında verdikleri tepkileri incelendiğinde, geçmişten günümüze kadar pek de değişmeyen tepkileri görülmektedir. Mesela, kişinin annebabası ile anlaşamadığı bir konudaki davranışsal tepkileri veya eşi ile anlaşamayan bir bayan ya da erkeğin tartışma sonrasında ki tepkilerinin yüzdeliği yüksek oranda birçok insanla benzerlik gösterir. Biraz daha ne demek istediğimi açacak olursam; her iki örnekte de, insanların ortak tepkilerinde; karşılık verme, sesini yükseltme, sessiz
kalma, ortamı terk etme, küsme, ağlama veya öfke krizleri geçirme gibi bilinen ve zihnimizde normalize edilmiş savunma stilleri görülür. Oysa ki, çok daha az insan ise, 3 D kuralı adı verilen dur, düşün ve davran’ metodunu kullanarak sorun oluşturan durumdan en az zararla çıkar. Ya da insanlar, karşılaştığı sorunlarıyla ilgili kişi ve olayı doğru anlamlandırıp yönetebilselerdi sonuç elbette daha anlamlı olabilirdi.
Örneğin; herhangi bir sorunda, önce dinlemek sonra da doğru anlamak için bu davranışları geliştirmiş kişiler, sorun konusu kişi ve olayları daha sağlıklı çözdükleri söylenebilir. Bahsettiğim iki yöntemin de temel dinamiği ‘doğru iletişimdir’. Atılan her bir doğru iletişim adımı, kişilerde ‘farkındalık’ duygusunu geliştirecektir.

Şayet bu konuda yanılsaydım yani çoğunluk sorunlarını konuşarak, uzlaşarak ve kendisine bakan kısmıyla sorun oluşturan tavır ve davranışlarına odaklanıp kendi gelişim ve değişimine yönelik adım atabilmiş olsalardı bu kavgaların, küsmelerin, ayrılıkların belki de çoğunluğu hiç görülmeyecekti.

Bugün sergilenen davranış ve tepkilerin temelinde her birimizin 07 veya 10 yaş çocukluk döneminde ailemiz başta olmak üzere yetiştiğimiz sosyal çevrenin etkisi inkâr edilemeyecek boyuttadır. Hatta bu konuda kök ailenin üç ile beş kuşak daha ötesine giderek de bugünkü tepkilerimizi analiz edebileceğimiz bir gerçeği vardır.

İnsana, annebabaları tarafından belki de ilk öğretilmesi gereken sözcüğü ‘İnsan’ yine ilk kullanmaları gereken cümle de ‘sen bir insansın ve insan gibi yaşamalısın’ olmalıydı. Önce insan olmayı becerebilirsek ‘insanlık’ doğal olarak üzerimize oturmuş bizi şık ve güzel gösteren bir elbise gibi dikkatleri çekecektir. İnsanlık, insan olmakla alakalı bir durum. İnsan olmayı başarmak insanlığın gelişimini ve yayılmasını hızlandıracaktır. Neden acaba iyi bir insan olmayı, insanlıktan dem vurmayı, hoşgörü ve diyalog gibi kavramları günümüzde sık kullanmamıza rağmen pratikte bu kavramların etrafında peşrev çeken güreşçiler gibi çevresinde durup dolaşmayı, diyalektiği tercih ediyoruz? Belki de sadece insan olmaktan korkuyoruz. İnsan olmanın çok ağır sorumlulukları olduğu inancı bizi ürkütüyor. Ya da İnsan olmanın örneklerini çoğumuzun görememesi veya insan konusunda yeterince bilgi sahibi olamayışımız gibi akla birçok nedenler gelebilir.

Şimdi isterseniz İnsan olma ve insan kalmayı nasıl öğrenebiliriz sorusunun cevabını bulmaya odaklanalım. Öncelikle kafamızdaki insana dair doğru bildiğimiz yanlış şeyleri tamamen bir yıkalım. Daha sağlam ve zevkimize uygun bir ev inşa etmek için eski evin yıkılıp, enkazının temizlenmesi gibi insan nedir sorusuna şu anki aklımızda var olan cevap bilgilerini bir kenara bırakalım. Yeniden insan konusuna ve iyi insan örneklerine geçmişten günümüze odaklanıp okumalar yapalım. İyi bir insan olmanın dinamiğini keşfedelim. İyi bir insan olmanın hamurunda sevgi, saygı, kendin olma ve kendine yakışanı sergileme, onur, empati gibi daha birçok duygu ve değerlerin içimizde uyumlu, senkronize edilmiş halini izleyelim. İyi insan örneklerine odaklanalım. Bu konuda yazılmış ve yazılmaya da devam edecek insan muamması hakkındaki sorgulamalara, farklı bakış açılarına, dini, felsefi ve seküler yaklaşımlarına bakalım. Diğer taraftan da kendi içimize dönelim ve iç benliğimizi içimizdeki küçük Ben’i fark edelim. Onunla konuşmayı, barışmayı, muhabbeti ve neyden mutlu olduğunu sorgulayalım. Sadece bunlarla da yetinmeyelim bence. Etrafımıza her zamanki baktığımız gibi bakmayalım, insanları izleyelim. Sen, ben, o gibi insan görünümünde gezip dolaşan milyarlarca adına insan denilen canlının diğer canlılardan bir farkı var mı gerçekten ya da farkı olması gerekmiyor mu gibi sorular soralım kendi kendimize.

Ayrıca, insana ne hissettiğine ne düşündüğüne odaklanalım. Duyguları ve düşünceleri insanı yaşatır. Duygu dediğimiz içimizdeki Ben’in hissettiklerini, gizlemeden, engellemeden ve içimize gömmeden rahat bırakalım. O ne kadar özgür olursa insan kendini keşfeder, kendini bulur.

Her insanın kendini keşif ve bulma yolculuğunda emek yanında mücadelesi ve sabrının aşkın olması ümidiyle…