Evlilik hayatını yıpratan hatalar…

Günümüzde istatistikler, boşanma oranlarının her geçen yıl bir öncekinden daha fazla olduğunu gösteriyor. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre 2017 yılında boşanmaların yüzde 38,7’si evliliğin ilk 5 yılı, yüzde 20,7’si ise evliliğin 6-10 yılı içinde, yüzde 40,6’sı da evliliğin 11 yıl ve sonrasında gerçekleşti. Maalesef büyük umutlarla ve bir yastıkta kocama niyetiyle başlayan evlilikler kolayca

İLYAS TÜRKMEN 30 Ağustos 2018 İLYAS TÜRKMEN

Günümüzde istatistikler, boşanma oranlarının her geçen yıl bir öncekinden daha fazla olduğunu gösteriyor.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre 2017 yılında boşanmaların yüzde 38,7’si evliliğin ilk 5 yılı, yüzde 20,7’si ise evliliğin 6-10 yılı içinde, yüzde 40,6’sı da evliliğin 11 yıl ve sonrasında gerçekleşti.

Maalesef büyük umutlarla ve bir yastıkta kocama niyetiyle başlayan evlilikler kolayca yıkılıyor. Boşanan eşler geri dönüp baktıklarında muhtemelen ellerinde pek çok “keşke” kalıyor. Çünkü evlilikleri eşlerin genellikle farkında olmadan yaptıkları hatalar sona erdiriyor ve bunların farkına vardıklarında iş işten geçmiş oluyor.

Mutlu ve Huzurlu Evlilik Bir Şans Değildir…

Mutlu evlilik; emek, sabır, özveri, uzlaşma, anlaşma ve önemsemenin ürünü olan bir tercihtir. Bir şans meselesi değildir. Evlilik, çok farklı coğrafyalardan geçen, daralan, genişleyen, yokuş aşığı inen, dağa tırmanan, virajlardan dönen, düz ovalarda uzanan bir yol gibidir.

İşte bu yolda güzellikler ve mutluluklar olduğu gibi, olumsuzluklar ve zorluklar da vardır. Yolun zorlu kısımları hata yapmaya elverişlidir. Genellikle eşler karşılaştıkları sıkıntıları farkında olmadan ilişkilerine yansıtırlar ve evlilik ilişkisine zarar verirler. Oysa eşlerin farkındalıklı çabalarıyla bu zorlukların üstesinden gelerek evlilik sorunlarını kolaylıkla çözmeleri mümkündür.

Evlilik Hayatında Yapılan Hatalar…

Her evlilik parmak izi gibi benzersiz özellikler taşır. Ancak hepsinde ortak olan ve neredeyse tamamında sorunlara yol açan hatalar vardır. Eşlerin yaptıkları evliliği zora sokan bu ölümcül hataların bazıları…

Değişime Zorlamak… Eşler birbirini kendi istediği gibi olması için değişime zorlamak en büyük hatadır. Genellikle de bu hataya kadınlar düşerler ve beraber oldukları değiştirmeye çalışırlar.

Değişim elbette herkes için kaçınılmazdır, hepimiz değişiriz, yaşamın kendisi sürekli bir değişim içindedir. Değişim derken kimlik veya kişiliğin değişiminden çok, davranışların, seçimlerin ve söylemlerin değişiminden bahsederiz.

Ancak değişim olağan bir seyir izler, yani bir başkasının yönlendirmesi, ısrarı ya da baskısı değişimi sağlamaz, çünkü benlik buna karşı direnç gösterir. Dolayısıyla bir kişinin eşini kendi istediği gibi olması için değiştirmeye çalışma çabaları boşunadır. İnsanların başkalarını değiştirme gücü yoktur, ancak kendilerini geliştirebilir ve değiştirebilirler.

Cinselliği İhmal Etmek… Evliliğin başlangıcında evlilik hayatının uzun olmasını temennisiyle eşlere; “Allah bir yastıkta kocatsın…” denmektedir. Bu bir espri olmakla beraber bir gerçeği de yansıtır. Uzun evlilik için neden bir koltuk, bir halı. bir kilim vb. eşya değil de “yastık” kullanılmaktadır? “Bir yastık” esprisi altında nezaketle eşler arasındaki “cinsel yaşam” vurgulanmaktadır. Gerçi bugün eşler bir yastığı paylaşma yerine tek yastık kulmaktadırlar.

Maalesef bu yastığın adı “küstüm yastığı”dır. Böylece küsen yastığını alıp başka odaya kaçabilmektedir. Halbuki eşler kesinlikle yatağa küs girmemeli, yatakta eşinden izinsiz kitap okuma, telefon vb. şeylerle meşgul olmamalı. Eşler her fırsatta birbine karşı ilgili, nezaketli ve bakımlı olmaya çalışmalıdır.

Cinsel yaşam birçok durumlarda evliliğin simgesi gibi yorumlanmakta ve evliliğin ayrılmaz bir parçası olarak görülmektedir. Ancak evlilikte başarının, huzur ve mutluluğun tek koşulu ve ölçütü değildir.

Bununla birlikte cinsel yaşamdaki bedensel ve duygusal/psikolojik doyum, diğer alanlardaki ilişkileri etkileyebileceği gibi onlardan da etkilenebilir. Cinsel yaşam eşlerin her ikisinin de bedensel ve duygusal doyum elde etmek şartıyla evlilik ilişkileri içinde yüzde 5 yeri vardır.

Ancak eşlere bedensel ve duygusal doyum sağlamayan cinsel yaşam evlilik hayatındaki bütün ilişkileri olumsuz etkiler. Eşler arasında cinsel yaşamdaki uyum için zamana ihtiyaç vardır.

Eşlerin birbirlerinin istek ve beklentilerine duyarlı olmaları ve bu konuda sabır göstermeleri gerekir. Evlilikte cinsel yaşamdaki uyum için diğer konularda olduğu gibi kişinin kendisini ve eşini her yönden iyi tanıması ile mümkündür.

Geniş Aile İle Geçinememek… Toplumumuzda eşlerin aileleriyle yakın ilişki içinde olunan, tabiri caizse içli dışlı bir yapı vardır. Bu durumda halk arasında bu sorun kaynana-gelin sorunu olarak bilinen aile içi sorunları ortaya çıkarır.

Bu tabloyu şöyle resmedebiliriz: Ortada bir adam, onun bir tarafında ona yıllarını vermiş anne, diğer tarafında da ona geleceğini verecek bir kadın vardır. Bu tehlikeli üçgende iki kadın birbirleriyle ilişki kuramadığında genellikle eşler arası ilişkisi zedelenir.

Herkesin kendi ailesiyle kurduğu ilişkideki sınırlar olduğu gibi kalmalıdır. Sonuçta eşinizin ailesiyle eşiniz olduğu için ilişkidesinizdir. Yaşam görüşünüz ve alışkanlıklarınız uymasa da hoşgörü ve anlayış ile çatışmasız bir ilişki kurmak mümkün olacaktır.

“Anne-Baba” Olunca “Karı-Koca” Olmayı Unutmak… Anne-baba olmak ile karı-koca olmak birbirinden tamamen farklı rollerdir. Anne-babalık çok kutsal kabul edilen bir roldür.

Dolayısıyla kadın erkek-ilişkisinin üzerine bir ağırlık yükler ve bir süre sonra kendinizi sadece ebeveyn/anne-baba olarak görmeye başlayabilirsiniz. Bunun sonucunda da karı-koca ilişkisinin bağları kopmaya başlar. Böylece eşler arası mutluluk ve haz azalır.

Bu nedenle eşlerin önce karı-koca, sonra anne-baba olarak davranmaları gerekir. Annelik ve babalık part-time bir iştir, karılık ve kocalık ise full-time bir iştir.

Doğru İletişim Kuramamak… İletişim bir duygunun düşüncenin karşı tarafa aktarılmasıdır. Karşı tarafın aktarılan mesajı alması ve geribildirimde bulunması iletişimin gerçekleşmesi anlamına gelir.

İletişim mesajın kabul edilmesi ya da onaylanması, yani uzlaşılması için değil, eşlerin birbirlerinin duygu ve düşüncelerini paylaşmaları için gerekli ve önemlidir. Bunu yaparken de ‘ben’ dilini kullanmalıdır; ‘sen’ dili evlilikte olması gereken paylaşıma terstir. Bunu başaran eşler aynı frekanslarda olacakları için birbirini daha iyi anlayabilecek ve uzun ömürlü bir ilişkiye sahip olacaklardır.

Mutlu bir evliliğin temeli iyi iletişimle atılır. Eşlerin birbirini dinlediği ve anladığı bir iletişimleri varsa, evlilikleri de sağlam temeller üzerine kurulmuştur. Bu sayede, yaşadıkları çatışmaları ve diğer sorunları etkili bir biçimde çözebilirler.

Çünkü iletişimde veya tartışmada amaç bir şeyleri çözmek olmamalıdır. Hedef çözüm değil, kendini doğru anlatma ve karşı tarafı doğru anlamaktır. Kişi anlaşıldığını hissettiğinde rahatlar, gevşer ve karşı tarafın da çıkarlarını düşündüğünü gösterecek seçenekleri sunabilir ve bu durumda çözüm ise kendiliğinden ortaya çıkar.

Kıyaslama Yapmak… Evliliğin ilerleyen aşamalarında eşlerin birbirlerini başkalarıyla kıyaslamaları sıkça yaşanan bir durumdur. Genellikle başkalarının eşleriyle kıyaslanan eşlerin ruhunda derin yaralar açılabilir.

Kıyaslama yapan kişi, eşiyle ilgili hoşnutsuzluğunu saygısız davranışlar sergileyerek ve ona değer vermeyerek ifade eder. Bunun sonucunda da ilişkide sevgi, saygı ve güven bağı zedelenir. Eşlerin birbirlerine yaptıkları olumlu eleştiriler, kötü yönlerini düzeltmeleri, ilişkiye zarar veren davranışlardan vazgeçmeleri için bir fırsat yaratır.

Ancak bu eleştirilerin yakın çevreden de olsa başka biriyle paylaşılması ya da ilişkiyle ilgili özel konuların ifşa edilmesi, ilişkiyi ayakta tutan en önemli unsurlardan biri olan güvenin sarsılmasına neden olur.

Bencillik… Kimi eşler arası ilişkilerde bir taraf hep vermeden almak ister, sürekli benmerkeci davranışlar sergiler. Bu tip kişiler çoğunlukla narsisistik kişilik yapısına sahiptir. “Önce ben” değil “Hep ben” derler.

Sadece kendileriyle ilgilenirler, kendilerini eşlerinden üstün görürler. Eşlerini aşağılayarak içlerindeki aşağılık duygusunu bastırırlar. Eşlerine önem ve değer vermezler, zaman ayırmazlar.

Bu kişilerin ilişkilerinde güven kaygan bir zemin üzerine kurulmuştur. İlişkinin yürümesi için tek taraflı bir çaba söz konusudur. Çünkü böyle bir ilişki karşı taraf verici olabildiği sürece devam eder.

Diğer taraf, istek ve beklentilerinin karşılanmaması sonucunda sürekli hayal kırıklıkları ve hüsran yaşar, kendine, eşine ve ilişkisine güveni ve bağlılığı yara alır.

Adaletsizlik… İlişkilerde adalet, ilişkinin temelini oluşturan en az güven kadar önemli bir kavramdır. Tüm duygular, sorumluluklar, cinsellik, yaşanan her şey adaletli bir şekilde paylaşılmalıdır.

Eşlerden birinin yalnızca kendini düşünerek diğerini hiçe sayarak yaptığı tercihler, harcamalar, yerine getirmeyip diğerinin üzerine yıktığı sorumluluklar adaletsizliği doğurur. Kadınlar genellikle harcamalar konusunda adaletsizce davranırken, erkekler de eve ve çocuklara dair sorumluluk üstlenme ve yapılacak işler konusunda adaletsizdir.

Bunlar bir süre sonra ilişkide büyük bir gerilime yol açar. Önemli kararları kendi başına alıp diğerine kabul etmekten başka çare bırakmayan emrivakiler yapılması da adaletsizliktir. Adalet temeli sarsılan ilişkilerde güven temeli de aynı ölçüde sarsılır.

Saygısızlık… Küçümseme, azarlama, hor görme, alay etme, aşağılama, başkalarının yanında küçük düşürme gibi davranışları içeren tavır ve tutumlar açık bir şekilde duygusal saldırıdır.

Karşılıklı saygı ve nezaket, ilişkinin vazgeçilmez unsurlarıdır. Çünkü saygı ve sevgi bir paranın iki yüzü gibi birbirine sıkı sıkı bağlı kavramlardır. Saygı olmazsa sevgi, sevgi olmazsa saygı tam olarak olamaz. Dolayısıyla eşlerin birbirlerine saygılarının azalması ya da bitmesi, sevgilerini de kaçınılmaz bir sona sürükleyebilir.

Soğukluk… Duygusal beklentilerin karşılanmaması, birbirlerinin yaptıkları ya da yapmadıkları nedeniyle eşler arasında soğuk rüzgârlar esebilir.

Eşine soğuk davranmaya başlayan, sırtını dönen taraf, onunla ilgilenmez, onu umursamaz olur. Genellikle bu soğukluk kendini cinsel yaşamda da gösterir. Ancak çoğunlukla diğer taraf bu soğukluğun kendisine doğrultulmuş bir silah olduğunu fark etmez. Böylece sorunun çözülmesine yönelik herhangi bir şey yapılması olanağı ortadan kaldırılarak ilişki tehlikeye atılmış olur.