Geçmişle Yüzleşmek 1

Duyarım, okurum bazen. Ne anlatmak isteriz acaba? Veya nedir anladığmız… Geçmişten bahsediyorsak sonuçlarını görmüşüzdür. Yüzleşelim diyorsak hatadır ele aldığımız. Görünen köyün tarifidir yapılan, bilgelik değil. Yeni yanlışlara yol açmıyorsa, devam. Birilerini suçlamak değilse niyetimiz. Veya bulabildi isek referans çizgimizi.

SEDAT İLHAN 28 Nisan 2024 YAZARLAR

Aksi, oyalanmaca bile olabilir. Gerçekten pişmanlık duyuyorsak geleceği planlamalı, zaman kaybetmeden. Anda yanlışlara devam etmediğimizden emin olmalı.

Bizim oralarda bir hikaye anlatılır. Bir düğün akşamı üç-beş kafadar fazla kaçırıyorlar. İlerleyen saatlerde giriyorlar ahıra, oğlağı(!) kesiyorlar, pişirip afiyetle yiyorlar ve oracıkta sızıyorlar. Ertesi günü uyandıklarında bakıyorlar ki oğlak ahırda dolanır durur ama sıpa ortalarda yok. Hadise anlaşılınca herbirisini bir telaş alıyor ancak kabullenen yok. „Ben dediydim, accık yediydim, suyundan götürdüm sadece…“

Hadise budur bence. Geçmişle yüzleşmek süslü bir ifade, tılsımlı, dünyayı kurtaracak olan anahtar. Zamanın kahramanı Zümrüd-ü Anka kuşuna binecek, dağlar aşacak, canavarlarla savaşarak arayıp bulacak… Toplumsal uzlaşı değilse tabii ki. Veya bir liderin mesaj vermek adına, önderlik yapabilmek üzere sorumluluğu üzerine alması, „Suçlu benim“ demesi. Gerçek şudur ki, parmakla gösterilebilecek kadar az olan o insanlar haricinde hepimiz, şikayet ettiğimiz sonuca götüren argümanları yaptık veya yapılmasına ses çıkarmadık. Eğer bir suçlu bulmakla rahatlayacak ise vicdanlar. Ve geleceğe umutla bakabilecek isek artık, İtiraf edeyim, BEN yaptım.

Sosyal medyada bir paylaşım görmüş kısaca bir yorum yapmıştım. Anı yakalamak imkansız, zaman durmuyor. Dün de geçti, geçen yıllar gibi. Geçmişle yüzleşmek… İhtiyaç belki ama nedir kast ettiğimiz..

Son toplantımızın konusu Neoliberalizm idi. Binlerce düşünce kuruluşu, ilişkiler ağı… Çözüm sosyalizm. İtiraz etmem. Yapılanlara bakarım sadece. Söyleyenlerin dünyasında ararım kendimi. Küçücük dünyama sığdırmaya çalıştığım tüm insanları, en azından söylemde…

Ve bir dost ile sohbet ettik biraz. Sırlı kelimeler ile bir sürü şey anlatır, ilahi aşk der mesela. Araya girdim bir çok kez. Kendimden utandım, kendime kızdım, kendimi kovmak istedim… Yüreğini bilemem ama dostumun rahatsız olduğuna dair bir işaret göremedim. Hatta fikir alışverişimizden memnun olduğunu bile belirtti.

Sanki sadece söylemekle yetinen bir yönümüz var. Kelimelerimizin gücünden bihaber. Gerçekleri öyle ulu orta, amaçsız harcıyorsak… Hülyalarımız hep bizden kaçacak. Belki geçmişimizle yüzleşmek bir çözüm olabilir. Hatalarımızı görmeye hazır isek eğer, bazı şeyleri farklı yapmak üzere…

Veya insan gerçekleri bulmak için mi geçmişi ile yüzleşir yoksa gerçekleri gördüğü zaman mı?

Yine kendimden biliyorum. Başkaca bir referansımız yok zaten. Geçmişimi arıyorum şu sıralar. İlginç olan şu ki, sorularım hiç değişmiyor, bakış açılarım, değerlendirmelerim, kriterlerim, kör kuyularım, çıkmaz sokaklarım, ütopyalarım…

İlkokul yıllarımdan hatırladığım sadece bir kişi var, ortaokuldan üç-dört, liseden beş-altı. Birkaç kişi ile irtibat kurmaya çalıştım. Henüz dönen olmadı. Lise mezunları olarak bir facebook grubu kurulmuş. Bizim sınıftan sadece iki kişiyi görebildim.

Ortaokuldan bir arkadaşıma mesaj yazmıştım. Onu, bana söylediği benim kelimelerimden hatırlıyorum sadece. Birgün, seninle dağbaşında buluşuruz,, demişti. Neden diye sorduğumda ise bunu benim söylediğimi, istediğimi belirtmişti. Şaşırmıştım. Çünkü, ne ona söylediğimin farkında idim ne de onun da böyle bir istekte bulunduğunun. Benim mesajımdan habersiz bana yazdı bu arkadaşım. Yaptığımın doğru bir şey olduğuna işaret kabul ettim bunu.

Herşey o kadar çok birbiri ile ilgili ki… Ne aynısıdır ne de ayrısı.