Yıkılan dünyalar, ayrı düşen sevdalar

Yurdunu yapayalnız terk etmek zorunda kalan ve  bir ayda Almanya’ya gelen mültecilerden birisi de Suriyeli hukuk öğrencisi Heba Ali. 28 yaşındaki genç kadın iki çocuk annesi. Kızı Almanya’da dünyaya geldi. Yedi yaşındaki oğlunu ise yaklaşık dört yıldır göremiyor. Anne babası Kanada’da yaşıyor. Onun hikayesi diğerlerinden çok farklı. Üniversite yıllarında Suriye’nin devlet başkanı Esad’a karşı yapılan

BETÜL ÖZDEMİR 27 Temmuz 2017

Yurdunu yapayalnız terk etmek zorunda kalan ve  bir ayda Almanya’ya gelen mültecilerden birisi de Suriyeli hukuk öğrencisi Heba Ali. 28 yaşındaki genç kadın iki çocuk annesi.

Kızı Almanya’da dünyaya geldi. Yedi yaşındaki oğlunu ise yaklaşık dört yıldır göremiyor. Anne babası Kanada’da yaşıyor. Onun hikayesi diğerlerinden çok farklı.

Üniversite yıllarında Suriye’nin devlet başkanı Esad’a karşı yapılan protestolara katılınca hakkında yakalatma kararı çıkmış. Hapse girmek istemeyen Heba apar topar Türkiye’ye kaçmış. İki yıl yapayalnız kalmış Türkiye’de. Eşi Suriye’de doktor olduğu için onunla birlikte gelememiş.

Arada bir ziyaretine gelebilmiş sadece. Suriye’de zulmün artmasıyla birlikte ailece Avrupa’ya göçmeye karar vermişler. Lakin zulmün bir kurbanı da Heba’nın doktor eşi olmuş. Suriye’de bir bölgeden bir başka bölgeye tıbbi bir cihaz taşırken ‘Bomba’ suçlamasıyla hapse girmiş.

Sürekli işkence görerek üç ay hapiste kalan doktor, üç milyon Suriye lirası ödeyerek çıkabilmiş hapisten. ‘Çocuğunu neden bıraktın?’ sorusuna ‘Yollar tehlikeliydi. Yolculuk ise çok zordu.

Biz ilk gelenlerdeniz. Sınırlar kapalıydı o zamanlar. Günlerce dağlarda yürüdük. Oğlum dayanamazdı bu yola. Ben de bir aylık hamileydim.’ şeklinde yanıt veriyor.

Yaklaşık iki yıldır Almanya’da yaşayan Heba’nın ilk Avrupa’ya kaçış deneyimi hüsranla sonuçlanmış.

Çanakkale’de bindikleri bot yol aldıktan yarım saat sonra devrilmiş. Ölümle burun buruna geldiği anları şu sözlerle anlatıyor:

‘Botta kırk kişi vardı. Sallanmaya başlayınca hepimiz çantalarımızı denize attık. Bot sallanmaya devam etti. Devrilmemesi için yüzme bilenler denize atladı. Ben de atladım.

Yirmi günlük bir bebek annesinin can yeleğinden kayıp denize düştü. Jandarma kayaya çarpan bebeği görünce denizde insanlar olduğunu fark etmiş. Saati tam hatırlamıyorum ama biz yola karanlıkta çıkmıştık.

Jandarma gün ağardıktan sonra bizi buldu.’ Yirmi beş kişinin can verdiği yolculukta Heba kurtulmuş. Mültecilerin hepsi İzmir’de hastaneye kaldırılmış. Hastaneden çıktıktan sonra grupla birlikte Antalya’ya doğru yol alan Heba bir kez daha bota binerek Antalya’dan Yunanistan’a doğru yola çıkmış. ‘Hiç korkmadın mı?

Onlarca insanın öldüğü bir bottan canlı kurtuldun. Bir kez daha yola çıkmayı nasıl göze aldın?’ sorusuna ‘Çok korktum ama başka alternatifim yoktu. Kafama koymuştum Avrupa’ya gelmeyi’ diyor. Bu kez yedi kişi 1200 Dolar ödeyerek özel bot satın almışlar ve sorunsuz bir şekilde Yunanistan’a varmışlar.

Yunanistan’da on gün kalan Heba’nın yolculuğu Almanya’ya gelene kadar bir ay sürmüş. Yunanistan’dan Sırbistan’a tam üç günde gelmişler.

Sınırlar kapalı olduğu için yaklaşık bin kişi dağlardan geçerek girmiş Sırbistan’a. Bir gün kaldıktan sonra on bir kişilik bir grupla Macaristan’a doğru yürümeye devam etmişler. Yolda kaybolduklarını söyleyen Heba o günleri şöyle anlatıyor: ‘Yollarda çok kaybolan oldu.

Biz de beş günümüzü dağlarda geçirdikten sonra Macaristan’a girebildik. Hayatımın en zor günlerini Macaristan’da geçirdim. Tüm azığımız yollarda tükenmişti. Aç ve susuzduk. Biz polise teslim olmayı isterken polis bizi buldu. Aldığı gibi hapse götürdü.

Ülkede kalabilmemiz için bir belge imzalamamızı istediler. Kabul etmeyince dokuz gün hapishanede yattım. Hapisten çıkartıp bizi Sırbistan’a teslim ettiler. Sırp polisler ülkeyi üç gün içinde terk etmemizi istedi. Biz bir gün kalıp yolu bilen bir kaçakçıyla tekrar Macaristan’a girdik.

Yolda bir Taksi çevirdik. Bizi Budapeste götürmesi için dört kişi 1000 Euro ödedik. Şoför parayı aldıktan sonra bizi polise şikayet etmiş. Yolda polis durdurdu. Hepimizi alıp tekrar hapse götürdü.

Bu kez zorla ülkede kalmam için parmak basmam istendi. Hüngür hüngür ağlıyor, parmak basmıyordum. Ben Britanya’ya gitmek istiyordum, Macaristan’da kalmak istemiyordum. Parmak basmayınca polis şiddet uyguladı ve kolumu kaldırıp masaya vurdu.

Kolum kırıldı. Hiç bir tıbbi müdahale yapılmadan beni kamp yerine götürdüler. Orda kolumu boynuma bağlayabileceğim bir bez verdiler sadece.’ Kampta iki gün kaldıktan sonra bir taksiye Almanya’ya götürmesi için dört kişiyle birlikte 2000 Euro ödeyerek Macaristan’dan ayrılıyor.

Almanya’da ilk önce Karlsruhe’ye gelip bir kamp yerine sığınıyor. İki gün kaldıktan sonra Heidelberg’e gönderiyorlar.

Ani bir kanama sonucu Heidelberg’de hastaneye kaldırılan Heba’nın kırık kolu da orada tedavi ediliyor. Günlerce yollarda eziyet çeken Heba ‘Hastanede çok güzel bir muamele gördüm, çok rahat ettim.

Yaşadığım günleri hatırlıyor sürekli ağlıyordum. Almanya’ya geldiğime inanamıyordum.’ diyor. Bir ay hastane kalan genç kadın, bir ay da dört bin kişiyle aynı kamp yerinde kalmış.

O günleri hatırlamak bile istemiyor. Ortak tuvalet, banyo ve yemekhaneyi kullanmanın zorluklarından bahsediyor. Tek bir kelimeyle özetliyor kamp hayatını: Berbattı.

Heba’nın son durağı Pforzheim olmuş. Karnındaki 3,5 aylık bebeğiyle birlikte yedi ay önce Pforzheim’da bir eve yerleşmiş. Evde küçücük bir odada bebeği ve oda arkadaşıyla hayata tutunmaya çalışıyor.

Aynı evde beş kişilik bir aile daha yaşıyor. Her ne kadar dışarıdan hayatı yoluna girmiş gibi gözükse de sıkıntıları devam ediyor. Oda arkadaşı hem ana baba hem de kardeş olmuş onun için.

Yakında farklı bir şehre taşınacak. Oda arkadaşından başka kimsesi olmayan Heba ondan ayrılacak olmanın hüznünü yaşıyor.

Onlarca sıkıntı yaşayarak Almanya’ya gelen Heba’nın doğum hikayesi de alışagelmiş bir hikaye değil. Sancıları başlayan genç anne, hastaneye oda arkadaşıyla birlikte otobüsle gitmiş.

Almanca bilmediği için ne doktoru ne hemşireleri anlayabilmiş. Biraz Almanca bilen oda arkadaşı tercümanlık yapmaya çalışmış. Doğumun ardından iki gün hastanede kalıp tekrar otobüsle evine dönmüş.

Henüz lohusalık dönemi devam eden genç kadın bir aylık bebeğiyle hemen hemen her gün dışarıda resmi işlemlerinin ve ihtiyaçlarının peşinden koşuyor.

Heba Macaristan’da zorla parmak basıp ülkede kalmayı kabul ettiği için Almanya’da  hakkında sınır dışı kararı çıkmış. Bu nedenle Almanya’ya ilk geldiğinde devletten sosyal yardım alamamış.

Bebek doğduktan sonra sınır dışı kararı durdurulmuş. Şuan resmi işlemler devam ediyor. Kısa bir süredir devletten sosyal yardım alsa da bebeğine evli olduğunu belgeleyemediği için kimlik çıkarttıramıyor.

Çocuğun nüfus kaydı yapılamadığından sosyal yardım ve çocuk parasından da mahrum bırakılıyor. Ümidi bir an önce eşinin ve oğlunun Almanya’ya gelmesi. Sınırlar kapatıldığı için eşi Suriye’den çıkamıyor.

Yolculuk için 6 bin Euro harcayan Heba şimdi maddi sıkıntıyla boğuşuyor. ‘Ne gibi ihtiyaçların var?’ diye sorduğumuzda ‘Ne yok ki! Komşu, arkadaş, ev, resmi işlemleri hallederken dil konusunda destek olacak birileri, kılık kıyafet’ diyerek bir insanın ihtiyaç duyabileceği her şeyi özetliyor. Konuşmasını gözyaşları ile bitiren Heba ‘Elimden bir şey gelmiyor. Sadece olana razıyım’ diyor.