Siz olsanız böyle ‘yabancıları’ sever misiniz?

HABER MERKEZİ – Yıllar önce misafir öğrenci olarak evinde kaldığım, yaşlı Alman kadın beni tüm hayatım boyunca aklımdan çıkarmayacağım şu nasihatle karşıladı: Her insan kendi kültürünün, milletinin bir elçisidir. Almanya’da öyle yaşa ki, hiç Türkiye’ye gitmemiş bir Alman bile sende kültürünün ve ülkenin güzelliklerini görsün! Unutma ki ben bundan sonra evime Türk öğrenci alırken, bende

DR. ÜNAL BİLİR 15 Aralık 2019 PANORAMA-NEWS PAZAR

HABER MERKEZİ – Yıllar önce misafir öğrenci olarak evinde kaldığım, yaşlı Alman kadın beni tüm hayatım boyunca aklımdan çıkarmayacağım şu nasihatle karşıladı:

Her insan kendi kültürünün, milletinin bir elçisidir. Almanya’da öyle yaşa ki, hiç Türkiye’ye gitmemiş bir Alman bile sende kültürünün ve ülkenin güzelliklerini görsün! Unutma ki ben bundan sonra evime Türk öğrenci alırken, bende bıraktığın intibalara göre karar vereceğim.

Yetmiş küsur senelik bir hayatın imbiğinden damıtılmış bu sözler Avrupa’da yaşayan biz göçmenler için âdeta bir yol işareti gibi. İmza attığımız olumsuz olayların sayısı iyiliklerimizden daha fazla olmalı ki, maalesef özelde Almanya’da genelde Avrupa’da yaşayan göçmen Anadolu insanının hayran olunacak bir imajı yok.

Bir insan topluluğuna mal edilen ve çoğu kez önyargıların beslediği kolektif imajı olumsuz yapan esas husus sanıldığı gibi cinayet, terör, hırsızlık, dolandırıcılık gibi ağır cürümler veya adi suçlar değil. Aksine günlük yaşamda sürekli tekrarlanan, önemsiz olduğu düşünülen, umursanmayan kabalık ve bencillikler bir toplulukla ilgili (ön)yargıların, yaygın kanaatin oluşmasında önemli bir role sahip. Bakın nasıl? Bir örnekle görelim!

Belçika’nın Gent şehrinde bir otobüs durağı. Güçlükle otobüse binebilen, oldukça yaşlı bir Flaman kadın bir yandan sendeleyip düşmemek için etrafa tutunurken; bir yandan da küçük, aksak ve çekingen adımlarla kapının hemen yanındaki engelli koltuklarından birine ulaşmaya çalışıyor. Hedefine vardığında engelli ve yaşlı yolcular için ayrılmış koltuklardan birinde oturan genç kadını bakışlarıyla uyarıyor ve malul durumda olan kişilere ayrılmış yere oturmak istediğini belirtiyor.

Genç kadınsa önce ‘başında dikilip duran’ yaşlı kadına ‘ne var’ dercesine kızgın bir bakış fırlatıyor, ardından da oflayıp puflayarak oturduğu yerden kalkıyor. Genç kadının beden dili yaşlı Flamana ‘al otur’ derken, kendisi ayağa kalktığında daha da öfkeleniyor ve Türkçe olarak şunları söylüyor: Koca karıya bak ya! Otobüste onca boş yer varken, geldi beni yerimden kaldırdı.

Genç kadın söylenmeye devam ederken, bu kez az ileride oturan başka bir kadın kahkahalarla araya giriyor ve hemcinsine hak verdiğini belirtiyor. Biri yerinden kaldırıldığı için burnundan soluyan, diğeri yaşananları komik bulduğu için kahkahadan kırılan iki kadın memleketlerinin şivesiyle olay üzerine konuşmaya devam ederken; kendi hakkında konuşulduğunu bilen ancak söylenenlerden tek kelime bile anlamayan yaşlı kadınsa korku, öfke hatta nefret karışımı bakışlarla onlara karşılık veriyor.

Otobüsteki diğer yolcuların şaşkınlıkla takip ettiği iki kadın haklı olduklarından emin olarak yaşlı kadınla alay etmeye devam ediyor. Gel gör ki bu olaya tanıklık eden diğer yolcuların bakışları kendileri ile aynı fikirde değil. Böyle olduğu için otobüste iki kadının icraatlarını eğlenceli bulan başka birine rastlamak da mümkün değil. Nasıl olsun ki?

Hanımefendinin kamusal alanda, kimseye aldırış etmeden sergilediği, sıradanmış gibi gözüken bu davranış yazık ki kendi içinde haksızlık, saygısızlık ve nezaketsizlik üçlüsünü barındırıyor.

İlkin ortaya konan tavır açıkça bir haksızlık: Bizzat kendisinin ifade ettiği gibi otobüste onca boş yer varken, bu hanımefendi neden engelli yolculara ayrılmış koltuklardan birini işgal eder? Diyelim ki bir şeklide oturdu, ihtiyaç sahibi yaşlı kadına hakkı olan yeri terk ederken neden söylenme, onu beden diliyle rencide etme gereği duyar?

Hanımefendinin davranışı yaşlı kadına karşı aynı zamanda bir saygısızlık: Acaba aynı hareketi bir Flaman ‘sevgili anne-babasına’ veya akrabasına yapsa kendisi neler hissederdi? Sizi bilemem. Ancak ben böylesi kaba bir davranışa kendi anne ve babası muhatap olsa, aynı kadının orada kıyametleri koparmayacağından, bunu yapan kişiyi ırkçılık ve ayrımcılıkla suçlamayacağından pek emin değilim.

Yazık ki bu hanımefendinin davranışı nezaketle bağdaştırabileceğimiz türden de değil. Oysaki böyle davranmak yerine;

O yaşlı kadının elinden tutup onu nazikçe yerine oturtsa, davranışının karşılığında nefret dolu bir bakış yerine sıcak bir gülümseme bulsa ne kaybeder?

Kendinden kat be kat büyük bir insanın hakkı olan yere oturmasına içerlemek yerine kalkıp ona içtenlikle yer verse kendinden bir şey mi eksilir?

Otobüs içinde bağıra çağıra Türkçe konuşmak suretiyle dikkatleri üzerine toplayıp o güzelim dili kabalığına alet etmektense, bir hanımefendiye yakışan sevecen beden dili ve kibar sözcüklerle yaşlı insana yardım etse; onun kalbini, etrafındaki insanların takdirini kazansa fena mı olur?

Kısacası kaba davranışı ile önyargıları beslemek yerine göstereceği asgari bir nezaketle gerçek Anadolu insanının sahip olduğu güzel vasıfları ortaya koysa daha güzel olmaz mı?