Brüksel’i hiç gezdiniz mi?

Hafta sonu bir yere gitmek istiyorsunuz ama hem yorucu hem de uzak olmasın diyorsanız. Almanya’nın batı taraflarında ikamet ediyorsanız Brüksel tam size göre bir seçim olur. Gitmeden önce mutlaka ama mutlaka yağmurluğunuzu ve şemsiyenizi almanızı tavsiye ederiz. Anlayacağınız üzere yağmurun en cömert güneşin en cimri olduğu şehir olmasına rağmen Brüksel gezip görülecek en nadide yerlerden

ASBURCE DEMİRCİ 24 Temmuz 2017

Hafta sonu bir yere gitmek istiyorsunuz ama hem yorucu hem de uzak olmasın diyorsanız. Almanya’nın batı taraflarında ikamet ediyorsanız Brüksel tam size göre bir seçim olur.

Gitmeden önce mutlaka ama mutlaka yağmurluğunuzu ve şemsiyenizi almanızı tavsiye ederiz. Anlayacağınız üzere yağmurun en cömert güneşin en cimri olduğu şehir olmasına rağmen Brüksel gezip görülecek en nadide yerlerden biri.

Tarihi dokunun hiç bozulmadığı barok tarzının buram buram koktuğu masal kitaplarında ki az gidip uz gidilen dere tepe düz gidilen bir şehir Brüksel.

Aslında Brüksel, bataklığın içindeki yerleşim yeri anlamına geliyor, bunun sebebi ise yüzyıllar önce bataklığın kurutulması ile şehrin ortaya çıkarılması. Brüksel bir tarafta buram buram çikolata kokuları bir tarafta da mis gibi kokan taze Waffel dükkanları ile şirin bir şehir.

Brüksel’de ilk görülmesi gereken, minik ama şehrin en önemli simgesi olan Manneken Pis yani İşeyen Çocuk Heykeli,  etrafı çeşit çeşit meyvelerle süslenmiş daracık sokakta onlarca Waffel satan dükkanları ile çevrili heykel.

Öyle resimler de gördüğünüz gibi kocaman bir şey beklemeyin. Büyük beklentilerle gelmezseniz hayal kırıklığına uğramazsınız çünkü heykel minicik

Küçük ama o kadar önemli ki Brükselliler tarafından şehrin simgesi olmuş durumda.

Heykel hakkında pek çok hikaye anlatılıyor, ‘kaybolan daha sonra işerken bulunan bir çocuk’, ‘savaşta patlamak üzere olan bombanın üzerine işeyerek söndüren bir çocuk’, ‘çıkan yangını işeyerek söndüren bir çocuk’ ve bunun gibi onlarca hikaye daha, hangisinin doğru olduğu konusunda bir bilgi bulunmuyor. Bu minik heykelin her zaman başka bir kıyafet giydiğini de söylemeden geçemeyeceğim.

Brüksel’in en ünlü meydanı Grand Place, orijinal adıyla Grote Markt. Avrupa’da meydan kültürü çok yaygın ve gezdiğim meydanlar arasında en beğendiklerimden biri oldu burası. En cezbedici tarafı, meydanın tarihi ve mimarisi muhteşem binalarla çevrili olması.

Meydanda görmeniz gereken tarihi yapıların başında Hotel de Ville yani Belediye Binası geliyor. Belediye Binası’nın 96 metrelik bir kulesi var. İddiaya göre, mimarı kulede yaptığı hataları kabul edemeyince kendini bu kuleden aşağı atmış ve hayatını kaybetmiş.

Belediye Binası’nın hemen yanında, dokunanın bir daha Brüksel’e geleceğine inanılan Pirinç Kadın ve Köpek Heykeli bulunuyor.

Çok ilginç olan heykele istemsiz bir şekilde herkes dokunduğundan mıdır nedense dokunma ihtiyacı istiyorsun. Belediye Binası’nın hemen karşısında ise Maison du Roi yani Kralın Evi yer alıyor, gerçekten etkileyici bir mimariye sahip.

Meydanda bulunan diğer binaların da mimarisi muhteşem, zaten bu meydanın en önemli özelliği Barok, Gotik ve Louis XIV mimarı tarzlarının bir arada bulunması ve uyum içinde olmaları. Meydanın bir diğer özelliği ise, her iki senede bir, Ağustos ayında, 2 bin metrekarelik Flower Carpet, çiçekten halı festivali yapılıyor olması.

Grand Place yakınında mutlaka görülmesi gereken çok güzel bir pasaj bulunuyor St. Hubert Pasajı. Pasajın üstü tamamen cam kaplı, içerisinde tasarım ürünleri satan mağazalar, çikolatacılar, dantel dükkanları, kitapçılar ve cafeler bulunuyor.

Diğer gidebileceğiniz yerlerden biri de Mini Avrupa parkı. Mini Avrupa, merkeze yarım saat uzaklıkta bir konumda bulunuyor.

6 Numaralı metro ile Heysel durağında inerek ulaşım sağlayabilirsiniz. Giriş ücreti kişi başı 15€. İçerisi gerçekten çok güzel, ben her eseri detaylı bir şekilde incelemeye kalkınca gezmeyi 2 saatte bitiremedim Eserlerin önünde butonlar bulunuyor.

Bu butonlara basınca müzik başlıyor ve eserler hareketleniyor. Gemiler yüzüyor, trenler geçiyor, yunus balıkları denizde zıplıyor, değirmenler dönüyor, minik yangına gemiler müdahale ediyor, finikülerler çalışıyor ve bunun gibi daha nice atraksiyon gerçekleşiyor. Mini Avrupa’nın hemen yanında Brüksel’in en önemli simgelerinden biri olan Atomium yer alıyor.

Atomium, 1958 yılında yapılmış, bir demir kristalin, 165 milyar kez büyütülmüş hali. 2 küre dışında diğerleri ziyarete açık. Giriş ücreti kişi başı 12€, Mini Avrupa ile birlikte alınırsa 24,5 Euro oluyor. En üst kulede restoran bulunuyor ve manzarası çok güzel.

Atomium

Atomium’dan sonra tam ters konumda kalan Parc Cinquantenaire var sırada. Burası Brüksel’in en büyük şehir parkı. İçerisinde Zafer Takı, önemli bir çeşme, Autoworld ve Askeri Müze bulunuyor. 1 numaralı metro ile Schuman durağında inerek ulaşabilirsiniz.

Kısacası sadece bir gün içinde buraları gezebileceğiniz Türk caddesinde bulunan Türk restorantlarda güzel bir yemek yiyebileceğiniz, hafta sonu ailenizle gezebileceğiniz şirin mi şirin Brükseli tavsiye ediyoruz.

Avrupa Parlamentosu

Avrupa’nınbaşkenti olarak gösterilen Brüksel’de AB Komisyonu ve AB Bakanlar Konseyi’nin bulunduğu Avrupa Parlanetosu’nu gezmeyi unutmayın. Ayrıca NATO Merkez Karargahı da Brüksel’de bulunuyor.