Kullandığınız dile dikkat edin, sizi ele verebilir

Dil insanı ele verir. Bir insanın kullandığı dile dikkat edilerek onun dünya görüşü, inanç, eğilim hatta zaaflarını tespit etmek mümkündür. Gerçekten de eskimeyen ifadelerle ‘‘üslub-u beyan, ayniyle insandır‘‘ dilde bir çok hassas noktalar mevcuttur. Fakat pek çoğumuz bunların farkına varmadan soluk alıp verir gibi bir ülfet içinde her gün onu kullanırız. Herkes farkına varmasa da

PANORAMA - NEWS 31 Ağustos 2017 BLOG

Dil insanı ele verir. Bir insanın kullandığı dile dikkat edilerek onun dünya görüşü, inanç, eğilim hatta zaaflarını tespit etmek mümkündür.

Gerçekten de eskimeyen ifadelerle ‘‘üslub-u beyan, ayniyle insandır‘‘ dilde bir çok hassas noktalar mevcuttur. Fakat pek çoğumuz bunların farkına varmadan soluk alıp verir gibi bir ülfet içinde her gün onu kullanırız.

Herkes farkına varmasa da belli çevreler bu hassas noktaları çok iyi tespit ederler ve gerekli tedbirleri alarak hedeflerine ulaşmaya çalışırlar.

Dilin tabir yerindeyse ideolojik karelerle kullanımı buna misal olarak gösterilebilir. Siyaset adamları kendi dünya görüşlerine göre bir üslup kullanmaya dikkat ederler. Seçtikleri kelimeler, söz arasında yapılan atıflar, verilen misaller ve hitap şekilleri hep hayat felsefelerini paraleldir.

Muhalif fikirlere ve eserlere kapalıdırlar. lugatlarında yasak kelimelere yer yoktur. Bu hususta o kadar çok ince ihtimam gösterirler ki bazen ifrata kaçarak anlaşılmaz duruma düşerler.

Bazen de hiç tabi olmayan bir beyanda bulunurlar. Gerçekten de normal hayatlarında rahatlıkla kullandıkları kelimelere, basın toplantıları ve mitinglerde vize uygulamayan siyasetçilerin pek samimi olmadıkları kolayca anlaşılır.

Dimağları kontrol eden, zihinlerin yönlendiren, beyinleri yıkayan diplomatik mesajlar, propaganda ve reklamlar karizmatik bir üslup hazırlanırlar.

Ağına düşen hemen herkesi hipnoz edercesine uyuşturur, büyülercesine sözlerini dinlettirir. İşin garibi, belli çevrelerin emir eri haline gelen fertlerin, evsun edildiklerinden habersiz olmalarıdır.

Diplomatik ifadeleri o kadar yuvarlak kullanılır ki, herkes neticede kendisine göre bir şeyler anlar. Böylelikle sözünün sahibi ileride sorumlu tutmaktan kendisini kurtarabilecek yorumlar yapabilir.

Buna genellikle ‘‘genelleme taktiği‘‘ denir. Bilhassa bürokratların ve muhalefetin itiraz edebileceği bölümler havalı bir soyutluk maskelenir. Diplomatik mesajlar bunun örnekleriyle doludur. Bunların, çoğu zaman beyni uyuşturan bir üslupla yazılmaları sebebi de budur.

Öyle bir devirde yaşıyoruz ki anlaşılmaz olmak meziyet sanki. çoğu entellektüel mürekkep yalamış gibi gözükmek için pot kırma riskini aldırmadan her sahada söz sahibi olduğunu ima etmekten zevk alıyor.

Birkaç yabancı terimler süslenmiş muğlak yani kapalı belirsiz tabirlerin, insicamdan mahrum birtakım felsefi ifadelerini, onları ‘‘aydın‘‘ göstermeye yeterli olduğu zannediliyor. Halbuki asıl meziyet anlaşılır olmaktır.

Güç olan şey meseleleri bulanık takdim etmek değil, çoğunluğun anlayabileceği bir üslup kullanmaktır. Muğlaklık bir çeşit ruh hastalığıdır.

Ruhu kararan ve karmakarışık hale gelen insanlar duru beyanlarında bulunamazlar. Bunların hali bazı doktorların reçete yazarken ilaç isimlerini ‘‘geçiştirmeye‘‘  benziyor.

İlaçların uzun ve karışık isimlerini ezberleyemeyen bazı hekimlerin yazıların bu yüzden meşhur olduğu söyleniyor. Demek ki bilen insan bilgiçlik taslamak için mükemmel yaldızlı kelimeler kullanmaya tenezzül etmiyor.