Erenlerin serçeşmesi hünkâr Hacı Bektaş-ı Velî’dir

Hacı Bektâş-ı Velî, Horasan’da Hoca Ahmet Yesevî dergâhından aldığı iksir ilmiyle Anadolu’yu irfânla mayalayan, canlara Hakk’ın nefesini üfleyen, Hz. Muhammed’in himmet ve bereketini gönüllerle buluşturan pir-mürşiddir. Yaratıkların seçkini, fazîletlisi ve varlıkların en mükemmeli, günâhkârların şefâatçisi ve âlemlerin Rabbi’nin Habîb’i, Ahmed-i Mahmûd, Ebu’l-Kâsım Muhammed Mustafâ’nın (s.a.a.v.) ve Haydar-ı Kerrâr, Sâhib-i Zülfikâr, Esedullâhi’l-Gâlip, Ali bin Ebî Tâlib’in

PANORAMA - NEWS 17 Ağustos 2022 BLOG

Hacı Bektâş-ı Velî, Horasan’da Hoca Ahmet Yesevî dergâhından aldığı iksir ilmiyle Anadolu’yu irfânla mayalayan, canlara Hakk’ın nefesini üfleyen, Hz. Muhammed’in himmet ve bereketini gönüllerle buluşturan pir-mürşiddir.

Yaratıkların seçkini, fazîletlisi ve varlıkların en mükemmeli, günâhkârların şefâatçisi ve âlemlerin Rabbi’nin Habîb’i, Ahmed-i Mahmûd, Ebu’l-Kâsım Muhammed Mustafâ’nın (s.a.a.v.) ve Haydar-ı Kerrâr, Sâhib-i Zülfikâr, Esedullâhi’l-Gâlip, Ali bin Ebî Tâlib’in (k.v.) torunudur.

Horasan padişâhı İbrahim es-Sânî ve Hatem’in oğlu olan Hz. Hünkâr Hacı Bektâş-ı Velî; âriflerin kutbu, erenlerin sırrı, velîlerin sultânı, akıl sahiplerinin dayanağı, Allâh’ı bilme ve tanıma anlamındaki ma’rifet erbabının övüncü, seçkinlerin delili ve yakîn nûrlarının beşiği ve şerîat hazinesinin bilgilerinin kâşifi, tarîkat pîrinin hidâyete ulaştırıcısı ve hakîkat remizlerinin de özünün sahibidir.

On iki imâmların yedincisi İmâm Mûsâ Kâzım’ın nesli ve seyyid (evlâd-ı Rasûl) olan Hünkâr, dergâhında Hakk’ın tâlibi olan halîfe ve dervişlerine şerîat denizinde, tarîkat gemisine binerek, ilm-i ma’rifetle dalgıçlık yapmayı ve denizin derinliklerinden hakîkat incisini çıkartmayı öğretmiştir.

Elindeki yeşil beniyle “el benim elim değil, Fâtıma anamızın eli” dercesine hamları pişirmiş, açları doyurmuş, yetimlerin başını okşamış bir “mürşid-velî”dir.

“Yetmiş iki millete bir gözle bakmayan halka müderris (hoca) olsa da Hakk’a âsidir” sözünün sahibi olan Molla Hünkâr, 13. yüzyılda Anadolu topraklarında müslim, gayr-i müslim (Hıristiyan, Yahudi, Ermeni) herkese ve her nefese geniş himmeti ile gönlünü açmış bir hoşgörü kahramanıdır.

“Eğer bir yeri karanlık görüyorsan, bil ki perde senin gözündedir” sözünü hayatına düstur edinen Hacı Bektâş-ı Velî, gözünden perdeleri kaldırmış, Mevlâna ile de, Ahî Evran Velî ile de erenlerin gül bahçesinde buluşmuş, ettiği yarenlikle sevgi, saygı ve kardeşlik duygularını Anadolu sathına yaymıştır.

Seyyid Ahmet Rıf’at Efendi, Hacı Bektâş-ı Velî’yi şöyle anlatmaktadır: “Hacı Bektâş-ı Velî Hazretleri, İlâhî sevgi varlığının âşığı, mânevî yolla elde edilen bilginin gerçek bağlısı, vecd bahçesinin baş âşığı, aşk fidanının en güzel sevgilisi, bir köşeye çekilmeyi terk edenlerin de dedesidir.”

O, “ilimden gidilmeyen yolun sonu karanlıktır” anlayışıyla, Sulucakarahöyük’te (Nevşehir/Hacıbektaş) kurduğu dergâhını Nûh’un gemisi misali cehâlet tufanından kaçan, edeb ile girip irfân ile çıkan hakîkat sevdalılarına açmıştır.

“Çıktım erik dalına anda yedim üzümü, bostan ıssı (sahibi) kakıyup (kızıp) der ne yersin kozumu (cevizimi)” sözünü söyleyen Yûnus Emre de yolu Hünkâr’ın dergâhına uğrayanlardan birisidir.

Zorunlu Müslümanlık kapısı olan şerîatın dağ eriği gibi uyulması, yerine getirilmesi zor olan kurallar, emirler ve yasaklar manzûmesi olduğunu öğrenen Yûnus, Hacı Bektâş-ı Velî’nin halifesi Taptuk Emre’nin dergâhında üzüm (tarîkat) yemeyi, haram ve helâlleri, emir ve yasakları gönüllü olarak kabullenmeyi zevk etmiştir.

Ceviz ise ancak kabuğu kırıldıktan sonra içerisindeki hazineye ulaşılan hakîkatin sembolüdür. Hakîkat kapısında dervişlerine Ali gibi “toprak” olmayı öğreten Hünkâr, Anadolu topraklarını bereketlendirmiş, gökten yağan rahmetle yerden çıkan bereketi buluşturmuştur.

Sözünde, sohbetinde kimseyi incitmemiş, Süleyman aleyhisselâm gibi yetmiş iki milletin dilinden konuşmuş, Hızır aleyhisselâm gibi gittiği çölleşmiş, çoraklaşmış gönülleri hakîkat sevgisiyle yeşertmiş, İsa aleyhisselâm gibi ölmüş kalp ve gönülleri diriltmiştir.

ÖNE ÇIKANLAR