Türkçeyi iyi konuşan ve yazan Mümtaz’er Türköne, Ömer Seyfettin’in Diyet öyküsünü biliyor mu acaba?
Keşke burda, daha sağlıklı olması için doktorun verdiği diyeti sormuş olsaydık. Böylelikle yazılarıyla bizleri aydınlatan, AKP iktidarının yanlışlarına biat etmeyen ve bundan dolayı hapis yatan bir münevveri eleştirmemiş olsaydık.
Türkiye Gezi olayları ile birlikte bir fay değişikliği yaşadı. Her geçen gün daha da otoriterleşen ülkede her şeyin sorumlusu ve suçlusu KHK’lılar gösterildi. Ve bu rejimin resmi söylemi haline getirilidi.
Ülkede gündem alt üstken, Mümtaz’er Türköne’nin, Ruşen Çakır’la yaptığı mülakatı herkes önemli bulmuş, cesur çıkışlar ve önemli analizleri duyma ümidiyle beklemişti.
Lakin Türköne öyle şeyler söylediki herkesi hayretler içinde bıraktı.
Mümtaz’er Türköne, “15 Temmuz sonrasındaki yargılamalarda en pervasız, en ağır cezaları veren hakimler cemaat mensuplarıydı. Adam kendisini ispatlamaya, kanıtlamaya çalışıyor; bu yüzden ceza
yağdırıyor herkese” diyor.
Türköne hapisten çıktıktan sonra hiç haberlere bakmamış galiba. Yada ülkücü yargının PR’ını yapıyor.
Odasını silahlarla süsleyen, lüks araçlarla işe giden, mafya ile fotoları olan savcılardan haberi olmaması mümkün değil.
Ya Sinan Ateş!?
Hiç mi içi sızlamadı içi, Sinan Ateş’in annesini, eşini ve çocuklarını görünce?
Kimsenin aklı ile dalga geçilmesin… Ülkede yargı ülkücülerin elinde ve tüm hukuksuzluklarda en büyük suç, iktidar ile ortağında.
Mümtaz’er Türköne ayrıca, “Ben cemaat mensuplarını cezaevinde tanıdım. Bir kaymakama, ‘İçişleri Bakanlığı’ndan gelen emirle, cemaatten gelen emir birbiriyle çelişirse ne yaparsın?’ diye sordum. ‘Cemaatten gelen emri yerine getiririm’ dedi” diyor.
Bu önermenin kendisi bile baştaki açıklama ile çelişiyor. Bugüne kadar cemaatçi oldukları iddia edilen hiçbir bürokratın hukuksuz işlemi ispatlanamamışken Türköne tek başına bunu yapmaya çalışmış.
KHK ile işlerinden atılan bürokratlar devlet geleneğine bağlı, alt üst, emir komuta kültürüne sadık kalmış kişiler. Buna 15 Temmuz gecesi de dahil…
Mümtaz’er Türköne son olarak “Ben Gazi Üniversitesi’ne asistan olarak girerken, referansım Devlet Bahçeli’ydi. Devlet Bey’e sevgimiz, saygımız vardır. Son haftalarda fark edildi, Devlet Bey olağanüstü mütevazı ve centilmen bir adamdır” diyor.
Yani Gazi Üniversitesine girişinde de hapisten çıkışında da referans Devlet Bahçeli ise tabi bunun bir diyet borçu olabilir. Ama centilmenliğini övüyorsa beraber foto verdiği mafya liderlerinin de centilmenliğini övmek zorunda. Bir ülkücü olarak bunu yapması yakışır kendisine.
Türköne’in acilen Ömer Seyfettin’in Diyet öyküsünü yeniden okuması lazım. Yoksa bu diyet borcuyla daha çok haksızlığa ve yanlışa ortak olacak.