Türk eğitim sistemindeki problemler ve çözüm önerileri

Türk eğitim sistemindeki problemler ve çözüm önerileri

Eğitim, kuşaktan kuşağa aktarılan ve medeniyeti geliştiren bir unsurdur. Medeniyeti geliştiren diyoruz çünkü yazının bulunmasıyla tarih başlamış ve insanlar öğrenmeyi, keşfetmeyi ve bilgi birikimini paylaşmayı bu şekilde gerçekleştirmiştir.

PANORAMA - NEWS 18 Kasım 2023 YORUM

Yazının icadıyla eğitim süreci hız kazanmıştır. Medeniyetler, bu sayede eğitim alanında daha sistemli hale gelmiş ve bunun aktarımını kolaylaştırmıştır. Bugünün global zemin temelleri eğitimle, kitapla ve yazıyla sağlanmıştır. Türk eğitim sistemi de bu sürece dahil olmuştur.

Sistemdeki problemleri çözmek için sürecin belki de en başına dönmemiz gerekir. Başta meydana gelen sorunu fark edebilirsek ya da sorun olarak görünen durumun kökenine inebilirsek bu duruma uygun en iyi çözüm önerisini de ortaya koymuş oluruz. Eğitim sistemi, bir anda oluşan bir şey değildir. Birikimli olarak ilerleyen ve çağının özelliklerini de tüm gerçekleriyle gösteren bir süreçtir. Türk toplumu yıllarca Osmanlı denetiminde yaşadı ve onun kültürü, yönetim şekli ve eğitim sistemine tabi tutuldu. Osmanlıda eğitim, öncesinde tüm medeniyetlerin önünde ilerliyordu. Devlet adamları da çok sıkı bir eğitimden geçiyordu. Öte yandan fetih politikasıyla ilerledikleri için askeri eğitim de baskın geliyordu. Her alanda hızla ilerleyen Osmanlı Devleti silah teknolojisini kendi ülkesinde ihmal etmedi. Kültürel gelişmeleri de ülkesinde ihmal etmedi. Ama matbaayı ülkesine getirmeyi 300 yıl geciktirdi. Dolayısıyla bu durum Osmanlı’ya çok pahalıya mal oldu. Avrupa moderniteyi yaşarken Osmanlı, sistemin çok gerisine düştü. Eğitim kurumları çok geriledi. Eğitim sistemi beşik ulemalığına dayandı. “Alimin oğlu alim olur” dendi. Liyakat önemini kaybetti. Pozitif bilimler değil şeri ilimler üzerinde duruldu.

Matbaanın bu kadar gecikmesi, günümüz teknolojisinde ülkelerin interneti kullanmasına birçok yeniliği hayata geçirmesine ve her alanda alt yapı oluşturup sistemleşmesine giderken, bizim bundan bihaber yaşamamız demek gibi bir şey aslında. Matbaanın gecikmesi de yönetimden kaynaklı olduğu bilinmektedir. Çünkü matbaa Avrupa’da Rönesans ve Reformu başlattı. Dinin ve hakim olan yönetimin temellerini kökten sarstı. Padişahlar kendi konumunu korumak için matbaayı ülkeye almayı uygun bulmadı. Eğitim sistemi bir süreç demiştik ya bu şekilde çürüme zirvede başlamış oldu. Matbaa getirildiğinde de sadece belli başlı kitaplar için izin verildi.

O zamanın sistemi bugün için de hala geçerli. Eğitim sistemi, siyasi erklerin veya yönetimlerin politikalarına alet olmamalı. Eğitim, toplumlara ve medeniyetlere süreklilik kazandıran ve onları geliştiren bir unsurdur. Atatürk bunun bilincindeydi. Eğitimde çağdaşlığı o yüzden çok önemsedi. Toplumun ancak bilimle ilerleyeceğini bildiği için zemini Cumhuriyet’e dayandırarak işe başladı. Günümüzde sadece yeterli teknoloji, kitap, laboratuvar ya da araştırma ortamına sahip olma meselesi değil. Gerçek anlamda insan haklarına sahip olunması gerekmektedir. Bilim insanları ancak demokratik bir ülkede bilimsel çalışmalar yapıp yaptığı çalışmaları sunabilir. Eğitimde bu başarının sağlanması için sadece belli bir zümreye ya da bir kişiye değil tüm topluma bu hizmet sağlanması gerekmektedir. Atatürk’ün, Finlandiya’da başlatılan eğitim reformunu konu alan “Beyaz Zambaklar Ülkesinde” kitabını Cumhuriyet döneminde özellikle önermesinin sebebi toplumda bu bilinci oluşturmak ve yol haritasını belirlemek içindir. Ama günümüz eğitim sisteminde ise günübirlik yapılan değişiklikler, her gelen siyasi yönetimin ilk iş olarak eğitim sistemini değiştirmesi olayı iyice çığırından çıkarmıştır. Temel çözüm noktası olarak, evvela anayasal düzende belli sınırlar belirlenmeli ve herkes için bağlayıcı nitelikte olmalıdır. Eğitimin, siyasetin gölgesinden çıkarılıp kişilere ve kurumlara mal edilmemesi gerekir.

Her branşın sahip olduğu ölçütleri belirleyici olarak sabitleyip bu niteliklere sahip olmayan kişiler için eleme yöntemine gidilmeli.  Türkiye’de nitelikli bilim insanları olmadığından değil sistem niteliksiz hale getirildiğinden sorun çıkmaktadır. Günümüz şartlarında eğitimde kaliteyi yükseltmek bu anlamda çok daha kolay gerçekleşebilir. Yeter ki eğitim kurumları kişilere ve kurumlara mal edilmesin. Yapılan işlemler belirleyici ve şeffaf olmalı. Kpss bir genel kültür testinden çıkarılıp mesleki yeterlilik sınavı olarak belirlenmeli. Üniversitedeki bölümler atama yapacak şekilde kontenjan açmalı ya da sektörün ihtiyacı kadar olmalı.

Eğitimde yapılacak revizyon ailelere ve illere dağıtılmalı ve ona göre ihtiyaçlar tespit edilmeli. Bu şekilde eğitimin maliyeti de belirlenmiş olur. Ailelerle, yerel yönetimlerle ve eğitim kurumlarıyla koordineli bir şekilde çalışılmalı ve belli aralıklarla kontrol edilmeli. Bu detaylar sağlandıkça eğitimde başarı elde edilir. Türkiye’de bunca yetersizliğe ve sistem bozukluğuna rağmen başarı skalası yüksek ve yapılan üretim çok iyi. Bütün bu şartlar sağlanırsa başarıya ulaşmama söz konusu olamaz.