Sözcüklerin yanlış anlaşılmasıyla gelen kaos

İnsanların arasında dünyevi sebeplerle ortaya çıkan düşmanlıklar, ülkeler arasındaki kültür, dil, ırk ve ekonominin (güç, gösteriş ve stratejilerin) uygulama alanlarının getirmiş olduğu çıkar savaşlarını, ortadan kaldırmak. Mezhepsel ve dini çatışmalarla birlikte, başka sebeblerden dolayıda çıkan çeşitli çatışmaları, barışa dönüştürmek. Uluslararası teşkilatların ve insanlığın en önemli gayelerinden biridir. Her yerde olduğu gibi burda da en büyük

K. KEMAL METE 22 Ekim 2018 YORUM

İnsanların arasında dünyevi sebeplerle ortaya çıkan düşmanlıklar, ülkeler arasındaki kültür, dil, ırk ve ekonominin (güç, gösteriş ve stratejilerin) uygulama alanlarının getirmiş olduğu çıkar savaşlarını, ortadan kaldırmak. Mezhepsel ve dini çatışmalarla birlikte, başka sebeblerden dolayıda çıkan çeşitli çatışmaları, barışa dönüştürmek. Uluslararası teşkilatların ve insanlığın en önemli gayelerinden biridir.

Her yerde olduğu gibi burda da en büyük tesiri gösterecek varlık insanın kendisidir. Öyle görülüyor ki her millete mensup insanlar arasında şahinler olacağı gibi yumuşak huylu insanlarda bulunacaktır. Önemli hadiselerden biri  şahinlerin bir araya gelerek toplumu yanlış yönlendirmelerine izin vermeden, yumuşak huylu insanların bir arada, insanlık adına yapacaklarını ortaya koymaları gerekmektedir.

İnsanların yöntemleri ve yolları farklı  farklı olmasına rağmen  kaynağı ve gayeleri aynıdır. İnsanların bilgi birikimleri ile üzerinde duracağı, bunun için gayret ve çaba harcayacağı, mazeretlerde sunamayacağı ve üzerinde fikir anaforları oluşturacağı bu durum önemli bir mesele haline gelmiştir. İnsan, hayatın huzur dolu anları ile birlikte, yaşamın inançla yüklü tatbikatlarını, rahat bir ortamda, ekonomik bunalımı olmayan zaman diliminde, inandığı dine veya yaratıcısına teslim oldum noktasını göstererek yaşantısını sürdürmek ister.

Bunun için kendisini disiplin altına almanın yanında gayesini de tespit ederken kaynaklarınıda güvenli bir şekilde korumaya çalışmaktadır. Yöntem ve yol konusunda da tecrübe ve farklılıklar devreye girebilir. Mesela her ülkenin merkez olarak bilinen yerleri veya başkenti mutlaka vardır. Başkente diğer illerden gitmek istediğinizde değişik yol alternatifleri mutlaka olacak ve bu alternatiflerden biride kullanılacaktır. Yollar her ne kadar çeşitli ise de gaye birdir.

Yolların farklı olduğuna takılıp kalmak aynı gayedeki insanların birbirinden ayrılmalarını, birbirini ötekileştirmelerini, dışlamalarını ve hatta düşman görmelerine kadar gidebilmekte, hasım olarak kabul ettiklerinide hiç kimseyi ayırt etmeden, yaşına bakmadan, kadın, erkek, çocuk ve ihtiyar oluşunada aldırış etmeden hapishanelere, mahkemeleri olmadan da tutuklayıp rahatlıkla mahkum etmektedirler.

Oysa farklılıkların öne çıkarılması, ikiliği ikilikte, güçlüyken zayıf düşmekte  hatta parçalanıp küçülerek yok olup gitmeyi doğura bilmektedir. Yolun biçiminde ki  farklılıklara takılmak, stres, hastalık, ikilik, ayrılık, düşmanlık, kavga ve savaş doğuruyorsa insana veya insanlara düşen durum itibariyle ne yapılması gerekmektedir? sorusu şu ana kadar tarih boyunca sorulmuş, bu konularda bozgunlar yaşanmış, arada bir büyük zaferlerde gerçekleşmiş.

Zaman içersinde de unutularak aynı duygu insanın ruh yapısına ve beden diline hakim olarak geri gelmiştir. Milyonlarca insan zulüm görmüş ve mağdur olmuştur. Böyle bir durum sadece iyiliklere ve güzelliklere bakmakla birlikte kaynaklara, hedeflerdeki benzerliğe, birlikteliğimize bakmayı gerektirmiyor mu? Doğru yere bakmanın getirdiği bu birleşme barışa neden olacağı gibi anlaşma zeminini de kendiliğinden bulacak ve kimsede bundan kaçamayacaktır. İkiliyi, zayıflığı ve yok olma tehlikesini ortadan kaldırıp sonu gelmez kavgalar ve savaşlardan kurtulmayı sağlayacaktır.

Dolayısıyla kalıcı barışın yakın olabilmesi için yapılması gereken şeylerden ilki bakış açımızın yönünü, duruşunu, odağını ve en önemlisi merkezini değiştirmektir. Bunun neticesinde sonradan ortaya çıkan farklılıklardan ziyade kaynak, hedef birliği ve benzerliğine ulaşmanın yollarını bulmaya çalışırken ona kilitlenmeli veya ona odaklanmalıyız.

Odak noktalarımız farklılıklar değil de benzerlikler olursa korunması, savunulması ve bir arada barış içinde hayat sürdürülmesi daha kolay olacaktır. Nitekim ötekini tanımak, ötekinin inançları, hayatları ve kültürleri ile ilgili daha doğru ve daha fazla bilgi sahibi olmakta onlarla barış içinde bir arada yaşamanın yollarından biri  olarak gösterilmektedir.

Bu düşünceleri toparlamak için, Mevlana’nın söyledikleriyle destekleyip, konuyu biraz daha açarak kaynağına ve derinliğine inelim. Mevlana‘nın emaneti olan Mesnevi‘nin günümüze kadar taşıdığı, insanların birlikte iç içe kardeşçe yaşamalarının nasıl olması gerektirdiğini bildirdiği, yazılı öğütlerini  okuduğumuz taktirde  yaşantımıza aksedeceği ve aynı zamanda hayatın yükünü taşıdığımız zaman tünelinde, derslerinde çıkartılacağını unutmayalım.

Mevlana, Mesnevi‘de enfes bir örnekler zinciri verirken konumuzla alakalı, kültürler arası ayrılığın iletişimsizliğin ve hatta bazen kavga edişin bir başka sebebi de değişik coğrafyada veya aynı sınırlar içersinde yaşayan insanların kullandığı dili anlayamamaları ve onun düşünce, duygu ve hal dili dünyası hakkında bilgisiz olmalarıdır. cümlesini kullanarak sözü Mesnevi‘ye bırakalım.

Bir adam, dört kişiye bir para verdi. Bunların biri, ben dedi bu parayı en engura vereceğim.

Öbürü araptı, hayır dedi Azgın, ‘‘ben engur istemem, ineb isterim.‘‘

Öbürüyse ise Türktü, ‘‘Ben ineb istemem ben üzüm isterim.‘‘

Öbürü de Rumdu, bırakın şu lafları dedi, ‘‘istafil istiyoruz biz.‘‘

Kavgaya giriştiler, savaşa kalktılar, çünkü adların manasından haberleri yoktu.

 Ahmaklıktan birbirlerini yumruk vuruyorlardı. İlgisizlikle dopdoluydular.

Onlarada aynı şeyi ifade ettiklerini söyleyecek kimsede etraflarında bulunmuyordu.

Kavgaları barışmaları ve anlaşmaları ne kadar sonra bitti veya gerçekleşti bilmiyorum. Meselemiz de bu değil aslında asıl olan

bu güzel öyküye göre istisnalar hariç herkesin lisanını bilmek imkansızdır. Birbirimizin hiç olmazsa konuşma esnasında beden dilinden ve hal dilinden de anlamamak ve anlamaya gayret etmemek kavgaların ve savaşların sebebilerinden biridir.

Bu durumda yapılması gereken şeylerden biri ötekini iyice dinlemeden ve anlamadan kavgaya tutuşmamak, aksine kavga etmeden sabır göstererek tahammüllerimizi zorlamak  barış içersinde yaşamak için yakın çevremizi komşularımızı iyi tanımaktan geçmektedir.

En azından geçmişteki hatalarımızdan ders alarak bu durumdan faydalanıp insanların mümkünse dillerini hiç olmassa kültürlerini, daha fazla bilgiyle din ve mezheplerini tek Allah inancıyla verilen güzellikleri iyice tanıyarak empati kurarak beden dillerinden veya hal dillerinden anlayabilecek üstün bir düzeyde olmak için çaba göstermektir.