İki cami arasında

Teşbihte hata olmasın; iki cami arasında beynamaz misali bir gariptir gurbetçinin hali. Gurbet içinde katmer katmer gurbettir garipliği. Gurbet derken ‘Garip ve farklı‘ olmayı kastediyorum, yoksa günümüz Avrupasında kendini nefis Türk lezetleri kokulu sokaklara salmak hiç de zor değil. Bir ‘garibin‘ zamanında bana dediği gibi, ‘‘Burda da amma çok turist var‘‘  tadında  Avrupa’da yaşamak gerçekten

PANORAMA - NEWS 21 Ekim 2018 YORUM

Teşbihte hata olmasın; iki cami arasında beynamaz misali bir gariptir gurbetçinin hali. Gurbet içinde katmer katmer gurbettir garipliği. Gurbet derken ‘Garip ve farklı‘ olmayı kastediyorum, yoksa günümüz Avrupasında kendini nefis Türk lezetleri kokulu sokaklara salmak hiç de zor değil. Bir ‘garibin‘ zamanında bana dediği gibi, ‘‘Burda da amma çok turist var‘‘  tadında  Avrupa’da yaşamak gerçekten mümkün.

Farklı kesimler için farklı anlamlara gelen entegrasyon kelimesiyle bir türlü barışamadığımız, tanımlayamadığımız gerçeğiyle yüzleşmeliyiz öncelikle. Kimine göre asimilasyon, kimine göre özünü kaybetme, kimine göre de yaşadığı ülkeyle uyumlu olmak anlamına geliyor, entegrasyon. Ben şahsen bu yorumların hiçbirine katılmıyorum. Bana göre entegrasyon kendini bulunduğu ülkeye ait hissetmektir. Entegrasyon bulunduğu ülkenin dilini anadili konuşmak demek de değildir, nice insanlar var ki, yaşadığı ülkenin dilini anadili gibi konuşuyor, ancak yaşadığı ülkeyi hiç sevmiyor.

Avrupalı Türkiye kökenliler olarak yaşadığımız ülkelerle malesef bir aidiyet bağı kuramadık; bu nedenle tek bedenle çift evrende yaşamaya çalışmakta fakat bunu da başaramamaktayız. Hayatımızın ana dinamiklerine dair neredeyse herşey yaşadığımız Avrupa ülkesinde, ancak bir tek biz yokuz, bir tek biz orda değiliz. Birçok insandan duydum yaşadığı ülkenin aslında çok güzel bir ülke olmasına rağmen ne kadar çirkin olduğunu. Yaşadığı hayatın aslında çok iyi standartlarda olmasına rağmen sürekli en kötü hayat onun hayatıymış gibi içi boş, anlamsız yakınmalarını. Demek ki aidiyet hissi hayata bakışımızı tamamen değiştirebiliyormuş. Demek ki güzel, güzel değilmiş gerçekten; güzel bizim olmayan da.

Esasen ikamet ettiğimiz ülkelerin bir parçasıyız; biz bunu kabul etsek de etmesek de veya istesek de istemesek de öyleyiz; bu fiziksel bir gerçeklik. Yaşadığımız ülkede çalışıyoruz, o ülkeye vergi veriyoruz, o ülkenin sisteminde çarklar oluyoruz, çocuklarımızı okula gönderiyor, o ülkede büyütüyoruz. Nerdeden baksanız hayatımıza dair birçok mihenk taşını yaşadığımız ülke belirliyor; böyle bir realitede “bizim bu ülkeyle bir alakamız yok‘‘ modunda yaşamamız makul mu?

Bu makul değil ve biz bu makul olmayan mentaliteyi ısrarla zorladığımız için sorunlar yaşıyoruz. Çünkü bizi yönlendirenler, topluma yön veren egemenler bu ideolojinin takipçileri. Avrupa’daki Türk toplumunun buralara geldiğinden beri belli dönemler hariç doğru yönlendirilmediği kanantindeyim. Bir toplumun aydınları, fikir-ideoloji işçileri ne tarafa giderse toplumun da o tarafa gitmesi kaçınılmaz bir durum. Bu nedenle toplumun zaaflarını kullanan algı yöneticilerine engel olmak için topluma zaaflarını güzel dille anlatacak aydınlara, STK’lara, derneklere ve medya’ya eskiden olduğundan çok daha fazla ihtiyaç var.

Bir toplumun çıkarlarını, çocuklarının geleceğini toplumsal bilinç belirler;  toplumsal bilinci de, toplumu yönlendiren algı kaynakları şekillendirir. Çok uzun süredir toplumumuzun zaafları üzerine inşaa edilen radikalizm, fundamentalizm yoluyla tüm Ortadoğu olarak karanlık bir tünele giriş yaptık. Bu karanlık tünelden sağ salim çıkıp güzel geleceğe gitmek de ancak toplumu bozan algı kaynaklarına karşı fikri mücadele verip; galip gelmekle olabilir. Nerden bozulduysak ancak ordan düzelebiliriz.

Toplumu bozan algı kaynaklarına karşı topluma doğruyu anlatan, bilinçlendiren dernekler, STK’lar, medya olmalı ki menfi mentalitenin etkisi kırılsın. Bu uzun zamandır malesef yapılmıyor!  Nerde radikal, aşırıcı bir grup varsa, onlar aktif her yerde. Onlar topluma durmadan nefret pompalarken karşı taraftanda onların nefretini yaymalarına engel olan yok. Ben bu nedenle günümüz Türkiye’sinin böyle sorunu bir sosyolojik duruma geldiğini düşünüyorum. Avrupa Türklerinde olan da Türkiye’de olandan farklı değil. Yanlış, art niyetli fundamentalist ideologların 7/24 tezgahından geçen kitleler kendi toplumlarına da yaşadıkları ülkenin halkına da huzur veremezler.

Bu nedenle öncelikle menfi akımın boş bırakılmış alanları kullanmasını engellemek gerekiyor. Cevabı belirsiz bazı soruların uzmanları tarafından kamuya açık bir şekilde cevaplanması, toplumun büyük bir kesimindeki bilgisizlik ve kafa karışıklığının giderilmesi gerekmektedir. Bu soruların bazıları dini sorular bazıları ise ideolojik ve sosyolojik sorulardır. Dini soruların cevaplarını ilahiyatçılar, alimler; sosyolojik soruların cevaplarını ise sosyologlar ve siyasiler vermeli.

Almanya hükümeti yetkilileri ile Türk veya diğer Yabancı derneklerin kordineli birbirleriyle görüşmeliler. Sağlıklı bir kaynaşma, birliktelik için sorunlar üzerinde düzenli görüşmeleri gerektiğine inanıyorum. Gerek Almanya’da gerek diğer Avrupa ülkelerinde yabancıları sürekli yaşadıkları ülkelere karşı kışkırtan çok geniş bir kitle var, bunların menfi etkisine karşı düzeltici faaliyetler oldukça zayıf. Bu menfi radikal ideolojileriin menfi etkilerini izole edecek birçok STK ve dernek olmalı ki Radikalizmin önüne geçilebilsin.

Yorum: Mehmet Ali Yıldız

ÖNE ÇIKANLAR