Bilindiği gibi evlilik, iki veya çok eşlilik gibi daha fazla kişinin dini, hukuki veya toplumsal kanun veya törelerin uygun gördüğü şekilde bir araya gelmesidir. Evlenme vaadi, taraflardan birinin diğer tarafa evlenmek istediğini beyan etmesi ve karşı tarafında bunu kabul etmesiyle doğar. Bu genellikle “benimle evlenir misin?” teklifine karşı tarafın “evet” cevabı ile ortaklık kabul edilmiş
Nişan ise, ritüel bir törenle (bazen eski bir Alman geleneği olan yerel gazeteye verilen bir ilanla) iki kişinin karşılıklı olarak “evlenme sözü” vermesine üçüncü kişilerin evliliğe girme arzularına tanıklık etmesidir. Nişan töreni de, tarafların evlenme niyetinin resmi olarak ilan edilmesi ritüelidir. Bu nedenle bir nişan, birbirleriyle evlenmek için çoğunlukla aleni (gizli olmayan) karardan çok daha fazla eylem (kutlama, gazete ilanı vs.) gerektirir. Nişan töreniyle birlikte evlenme vaadi planı uygulamaya konulur. Evlenmek için aslında nişan gibi resmi bir evlilik teklifi yapılması zorunda değildir.
Temel olarak, nişan bir vaattir ve cezai ve idari suç davalarında da hukuki öneme sahip olabilir. Nişanlılardan biri suç isnat edilirse, diğeri ile fail olduğu iddia edilen kişinin akrabaları ve eşleri ifade vermeyi reddetme hakkını kullanabilir. Alman Medeni Kanunu’na göre evliliğin Alman nüfus sicil dairesine kaydından sonra “yasak bir ilişki” yaşayan nişanlanmamış çiftin otomatikman geçmişinde nişanlı sayılır. Bu nedenle nişan, bir anlamda hukuken sorunsuz ve risksiz bir evlilik için gerekliliktir. Burada dikkat edilemesi gereken nokta, tarafların yazılı akit veya üçüncü kişilerin katılımıyla gerçekleşen nişan töreni (kutlama, gazete ilanı vs.) olmadıkça kendi aralarında nişanlanmasının ileride açılabilecek tazminat davalarında hiçbir hukuki geçerliliği olmaması ve partnerlerin aynı cinsiyetten veya farklı cinsiyetten olmasıdır. Alman Medeni Kanunun 1297. Maddesine göre nişan teklifi ve evlilik teklifi kavramları aynı anlama gelmekte ve evlenme vaadini anlatmakla birlikte yasal bir evlilik hakkı doğurmadığını da unutmamak gerekir. Nişan aslında uyum, entegrasyon, oryantasyon, taşınma, iş değiştirme, çocuk planlama, ev satın alma, düğün planlama gibi birçok açıdan sözlerin vaat edildiği için Alman Medeni Kanunu’nun 1298. maddesine göre bir sözleşme türüdür ve taraflar evlilik yolunda sözleşmeden çekilirse veya ihlal ederse karşı tarafın maddi ve manevi zararını karşılamak zorundadır. Ancak, sözleşmenin iptali ve ihlali durumunda, ilgili kanunun 1298. maddenin 2. paragrafına göre, tazminat yalnızca maruz kalınan yükümlülükler de makul olduğu sürece ödenebilir. Bunun neleri kapsadığı, büyük ölçüde bireysel duruma bağlıdır. Tazminat talepleri genellikle üç yıl sonra zamanaşımına uğrar. Süre, nişanın feshi ile başlar.
Evlenme vaadinin ihlali veya basitçe “bir sözün ihlali”, bir kişi bir başkasıyla evlenmeyi vaat ettiğinde ve karşı tarafla uzlaşmayarak ardından anlaşmasından geri çekildiğinde meydana gelir. Alman Medeni Kanunu (Deusche Bürgerliches Gesetzbuch – BGB) ve Evlilik Dışı Birlektelik Kanunu (Lebenspartnerschaftsgesetz – LpartG)’na uygun Nişan veya “Nişan Sözleşmesi (Verlobungsvertrag”, “Sevgili Sözleşmesi (Liebhabervertrag)”, “Evlilik Dışı İlişki Sözleşmesi (Partnerschaftsvertrag)”, “Evlilik Sözleşmesi (Ehevertrag)” vb. gibi yazılı bir sözleşme tek taraflı feshedilirse, fesheden fesh olunan ortağın uğradığı zararı tazmin etmekle yükümlüdür.
Örneğin planlanan bir düğünle bağlantılı olarak yapılan masrafları veya tarafların birbirine verdikleri paraları içerir. Böylece romantik ilişkiden başlayarak evliliğe giden süreçte bazen zincirleme suç unsurlarını oluşturabilir. Şöyle ki, evlilik vaadi ile tarafların uzlaştıkları bir konuda nişandan sonra tarafların biri vaadinden vazgeçtiği takdirde karşı tarafa verdiği maddi ve manevi zarardan dolayı tazminat hakkı elde ederken, nişan töreni veya sevgili sözleşmesi (Liebhabervertrag), evlilik dışı ilişki sözleşmesi (Partnerschaftsvertrag), evlilik sözleşmesi (Ehevertrag) vb. gibi yazılı bir sözleşmeye dayanmayan birliktelikle zarar görmesi halinde Alman Ceza Kanunu’na göre “evlilik vaadi ile dolandırıcılık” suçunun unsurları oluşmamaktadır. Dolandırıcılığı ispatlamak için taraflardan birinin nişandan önce Alman Medeni Kanunu (Deusche Bürgerliches Gesetzbuch – BGB) ve Evlilik Dışı Birlektelik Kanunu (Lebenspartnerschaftsgesetz – LpartG)’na göre imzalanmış evlilik vaadi sözünü ihlal etmesi gerekmektedir. İşte dolandırıcılar Almanya’daki bu hukuki düzenlemeyi bildikleri için hiçbir zaman mağdurlarıyla sözleşme imzalamaz ve nişan yapmazlar.
Nişan veya sevgili sözleşmesi (Liebhabervertrag), evlilik dışı ilişki sözleşmesi (Partnerschaftsvertrag), evlilik sözleşmesi (Ehevertrag) vb. gibi yazılı bir sözleşmeler Alman Medeni Kanunu (BGB) ve Evlilik Dışı Birlektelik Kanunu (LpartG) anlamında “taahhüt” olarak anılır ve evlenmekten çok az daha hukuki ve mali hak ile yükümlülük getirir. Örneğin Alman Medeni Kanunu’nun (Bürgerliches Gesetzbuch -BGB) § 1931. Maddesine göre eş için yasal miras hakkının aksine, nişanlı için yasal miras hakkı yoktur. Dolayısıyla nişanlı çiftler, evlilik tarihinden önce ölmeleri halinde birbirlerini korumak isterlerse vasiyet veya miras sözleşmesi yapması hakkı tanınırken tarafların birbirleri ile yaptıkları sevgili sözleşmesi (Liebhabervertrag), evlilik dışı ilişki sözleşmesi (Partnerschaftsvertrag), evlilik sözleşmesi (Ehevertrag) vb. gibi yazılı bir sözleşme ile mal rejimi davası hakkı doğmaktadır. Birliktelik süresince muvakafatname verilmeden alınan her taşınır veya taşınmaz edinimlerde karşı tarafında hakkı bulunmaktadır. Bunun haricinde sözleşmeyi dayanak gösterilerek ortak banka hesabı açılabilir ve taraflardan birinin ölmesi halinde sosyal hak olarak emekli maaşı bağlanabilir. Dolayısıyla dolandırıcıların kurbanlarıyla bu tür ilişki sözleşmeleri imzalamaması gibi aslında birçok Alman vatandaşı da gerçek evliliğe giden bu yolda hukuki olarak kendilerini güvence altına almak ve dolandırılmamak için sözleşme imzalamaktadır.
Bir başka deyişle romantik ilişkinin ilk safhalarında sevgili sözleşmesi (Liebhabervertrag), evlilik dışı ilişki sözleşmesi (Partnerschaftsvertrag), evlilik sözleşmesi (Ehevertrag) vb. gibi yazılı bir sözleşme veya nişanlanma yoksa dolandırılma dahi tüm riskleri kabul etmiş sayılırsınız. Alman mahkemeleri özellikle taraflar arasında yapılan sözleşmelerde tarafları akraba olarak kabul eder. Bu nedenle tarafların birbirlerine karşı tanıklık yapmasınada gerek yoktur.
Almanya’da evlenme vaadinin ve nişanlanmanın yasal koşulları Almanya’da aile hukukunun ilk başlığında, yani Alman Medeni Kanun’unun § 1297-1302. maddeleri arasında düzenlenmiştir. Türk hukukunun Alman hukukuna göre evliliğe giden yolda nişan öncesinde sözleşme yapma serbestliliği ve zorunluluğunu getiren yani evlilik vaadi ile yapılan dolandırıcılığa dair ispata dayanak gösterebileceğimiz özel bir yasal düzenleme bulunmamasıdır. Alman hukukuna göre bu tür ilişki sözleşmeleri her zaman düzenleyicidir ve bağlayıcıdır, şüphe durumunda zarar riski vardır. Hatta bu konuda güzel bir Alman deyimi vardır; “Aşk, hayatın ışığıdır; evliliğe giden yolda sözleşme yoksa aşkın ışığı elektrik faturasıdır!”.
Evlilik vaadi ile dolandırıcılık yapanların bir başka taktiği daha vardır. Alman veya Türk hukukuna göre evlilik vaadi ile dolandırıcılığın ceza davasına dönüşmesi için “sözleşme sahtekarlığı”nın oluşması gerekmektedir. Bu kritik noktada hiçbir zaman dolandırıcılar kendi Facebook, Twitter ve Instagram gibi sosyal medyada hesaplarından üçüncü kişilere karşı tebliğ mahiyetinde kurbanlarının adını, soyadını ve beraber yan yana çekilmiş samimi fotoğraflarını paylaşmazlar, evlenme niyetlerini açıkça ibra etmezler.
Alman hukukuna göre dolandırıcılığın cezalandırılabilmesi için Alman Ceza Kanunu’nun 263. Maddesinden (dolandırıcılık) kaynaklanan çeşitli ön koşulların karşılanması gerekir. Buna göre bir başkasını evlenme vaadi etkisi altında, failin kendi maddi avantaj elde etmek amacıyla karşı tarafa zarar verecek bir mal tasarrufunu bilerek ve isteyecek şekilde aldatmak, ceza gerektiren bir suçtur. Burada iddia edene ispat hükümlülüğü doğar. Örneğin, bir beş parasız bir evlilik dolandırıcısı annesinin kanser tedavisini ödemek için karşı taraftan büyük miktarda borç alması gerektiğini iddia etmesi akla yatkındır. Gerçekte, parayı alıp borsada spekülasyon yapar, borçlarını ödemek için kullanır veya gizlice yeni bir araba satın alır ise bu evlilik vaadi ile yapılan dolandırıcılığa girer. Tek seferde küçük miktarlarda (genellikle brüt maaşınızın üç katı kadar) yapılan ödemeler hediye, hibe veya ödeme mahiyetine göre borç alacak verecek meselesine dönüşür. Bununla birlikte, evlilik dolandırıcısı diğer tarafın malvarlığını umursamıyorsa ve sadece duyguları varmış gibi davranarak eşi evliliğe “kandırmak” istiyorsa, burada dolandırıcılık suçu yoktur.
Bununla birlikte, evlilik dolandırıcısı diğer tarafın malvarlığını umursamıyorsa ve sadece duyguları varmış gibi davranarak evliliğe “kandırmak” istiyorsa, dolandırıcılık suçu yoktur. Evlilik dolandırıcılığında dolandırıcılıktan cezai sorumlu tutulabilmesi için her zaman mağdurun malvarlığını elden çıkarması ve failin kendisine veya bir başkasına maddi menfaat sağlaması gerekir. Örneğin, evlilik dolandırıcısı sevgili sözleşmesi (Liebhabervertrag), evlilik dışı ilişki sözleşmesi (Partnerschaftsvertrag), evlilik sözleşmesi (Ehevertrag) vb. gibi yazılı bir sözleşme akdinde kararlaştırılan bir mal topluluğundan farklı bir şekilde evlilik vaadi yoluyla maddi menfaat amacıyla faydalanıyorsa da bu durum söz konusu olabilir.
Evlilik dolandırıcılığının bir parçası olarak, evlilik dolandırıcısı genellikle mağdurlardan büyük meblağlarda paralar elde eder. Alman Ceza Kanununa göre bu suç türünde beş yıla kadar hapis cezası veya para cezası riski vardır. Özellikle ciddi durumlarda, on yıla kadar hapis cezası bile verilebilir.
Alman mahkemeleri evlilik vaadi ile yapılan dolandırıcılık iddialarında genellikle Alman Ceza Kanununun 263/1. Maddesi (Deutsche Strafgesetzbuch § 263 Abs. 1 StGB)’sinin yorumuna göre değerlendirmektedir:
Alman Ceza Kanununun 263/1. Maddesi (Deutsche Strafgesetzbuch § 263 Abs. 1 StGB)’sinin yorumu ise:
“İlişki sırasında taraflardan birisinin diğer tarafa bir miktar paranın teminatsız olarak borç olarak verilmesi durumunda aldatma hususu, ödeme gücünün olmaması veya ödemeye istekli olmaması açısından dikkate alınır. Ödünç verenden, örneğin bir arkadaşlık ya da hatta bir evliliğin ortaya çıkmasıyla ilgili olarak yüksek beklentileri, kendi başlarına aldatmadan kaynaklanan bir hatayı haklı çıkarmaz. Borç veren, borçlunun borcunu geri ödeyebileceğinden son derece şüpheli olduğunu bilerek, buna karşılık gelen bir riski bilinçli olarak üstlenir veya bu riski kabul ederse, aldatılmamış ve özel bir durum (sözleşme veya nişanlılık) olmadığı sürece yanılmış değildir. Borçlu, gelecekteki ödeme gücünün değerlendirilmesi için önemli olan bir durum hakkında borç vereni kasten yanlış bilgilendirdiği ve dolayısıyla aldattığı için krediyi geri ödeme talebi düşükse durum farklı olabilir.
Aldatma, borçlunun ifa kabiliyeti ve isteğinin ötesinde, borçlu tarafından belirlenen amaç açısından da düşünülebilir. Bu bağlamda, zarar gören tarafın malvarlığının elden çıkarılması için kullanım amacına ilişkin herhangi bir aldatmanın en azından ortak belirleyici bir faktör olması, gerekli nedensellik bağlantısı açısından yeterlidir; Borç veren açısından böyle bir saik, yasal önemini kaybetmez, çünkü hatadan etkilenmeyen ve borç veren tarafından tek başına aynı karara yol açabilecek başka bir neden daha vardı (BGH wistra 1999, 419, 420). . Sahtekarlık, yalnızca zarar gören taraf elden çıkarma hatası olmadan yapmışsa, varlıkların elden çıkarılması için alakasız olacaktır. Bu nedenle amaç borç vereni ilgilendirmiyorsa, yanlış bir amacın belirtilmesi önemsizdir” der.
Bu madde yorumunda evlilik vaadine yönelik sözleşme yapılmadan veya borç senedi düzenlenmeden yapılan ödemelerde evlik vaadi dolandırıcılık unsurları oluşmadığı gibi çoğu özel görünüm durumlarında bireysel bağış konumundadır.
Emsal niteliğinde örnek vermek gerekirse; 8 Mart 2001 tarihinde Traunstein Bölge Adliye Mahkemesi, 24 Kasım 1998 tarihinde Landau Bölge Mahkemesinin evlilik vaadi dolandırıcılık suçundan dolayı zanlıya verdiği üç yıl altı ay hapis cezasını Alman Ceza Kanunun 263/1. Maddesine dayanak göstererek nişan veya sevgili sözleşmesi (Liebhabervertrag), evlilik dışı ilişki sözleşmesi (Partnerschaftsvertrag), evlilik sözleşmesi (Ehevertrag) vb. gibi yazılı bir sözleşme olmadan dostluk, arkadaşlık türü samimi ilişkisi içerisinde bireysel para bağışlarıyla yapılan ödemelerde dolandırıcılık eylemlerinin oluşmadığı gerekçesiyle mahkumiyeti bozdu (BGH 1 StR 28/01 – Beschluß v. 8. März 2001, LG Traunstein).