Bilgi, bildiklerimizden ibaret değildir

Doğruların yanlış, yanlışların doğru bilindiği bu dünyada, haksızlar haklı olduklarını, yandaşlarının alkışları altında kara ve iftira dolu propagandaları ile ifade ederken, her türlü canavarın postunu giymeyide ihmal etmezler.  Bu da yetmiyormuş gibi dişlerinin kirasını da isterler. Mehmet Akif, “Suç başkasınındır da niçin başkası mahkum” diye haykırır. Dünya imtihan diyarı olduğundan bazı sebepler bazı şeyleri perdelesede,

K. KEMAL METE 18 Aralık 2018 YORUM

Doğruların yanlış, yanlışların doğru bilindiği bu dünyada, haksızlar haklı olduklarını, yandaşlarının alkışları altında kara ve iftira dolu propagandaları ile ifade ederken, her türlü canavarın postunu giymeyide ihmal etmezler.  Bu da yetmiyormuş gibi dişlerinin kirasını da isterler.

Mehmet Akif, “Suç başkasınındır da niçin başkası mahkum” diye haykırır. Dünya imtihan diyarı olduğundan bazı sebepler bazı şeyleri perdelesede, insanlar hakikatleri olanca çıplaklığıyla göremesede, öyle hadiseler yaşanmakta, Allah öyle ibretlik dersleri vermektedir ki, bunu musibetin ilk anında görmek mümkün değildir. Allah musibetleri  gönderirken her zaman insan oğlunun önünü bir perde ile örmektedir.

İnsan, elindeki bu dünya nimetleri ile bu imtihanı atlatamaz. İnsan dünyaya gelirken beraberinde hiçbir şey getirmediği gibi, giderken de beraberinde hiçbir şey götüremeyecektir. Makamın ve servetin insanı değiştirmesine fırsat da verilmemelidir. Demekki bu dünyada önümüze sunulan hiçbir şeye güvenmemeli, her an kaybedeceğimizide unutmamalıyız. Her zaman onlara karşı vicdan aynasını harekete geçirmeli uyarılarınıda dikkate almalıyız. Ona isyanın çirkinliği, insanın vicdanından başlayarak kendisini hissettirmek de,  adeta cehennemdeki sıkıntının haberini vermektedir.

Sabır gösterilerek ortaya konulan güzellik, insanın kalbindeki huzurundan kaynaklandığı gibi, hayatının yaşam felsefesi ile sağlığına kadar tesirini göstermekte, cennetten esintileri de hatırlatmaktadır. Sabır eden sultanlığa yükselirken, isyan eden sultan da doğsa, rezil ve zelil olmaktan kendisini kurtaramayacaktır.

Rahmetli Cumhurbaşkanımız Turgut Özal’ın doktoru anlatıyor

”Turgut  bey, prostat kanserinden ameliyat olmuştu. Geceleri uyuyamıyordu. Bunun için sabaha kadar beraber oturuyorduk.”

Bir gün: ”Efendim, o kadar ızdırap çekiyorsunuz. Hiç de belli etmiyorsunuz. Oflayıp püflemiyorsunuz. Bir doktor olarak bunu çok merak ediyorum. Daha önceki ameliyatlardan çıkan hastalarımın seslerini duyduğum gibi, hemşirenide; ‘doktor’ diye bağırdığını hatırlıyorum.”

Rahmetli Özal doktoruna dönerek, ”bak  sana bir menkibe anlatayım‘‘

Talebenin birisi ders almak için dervişin yanına girmiş. Oldukça istekli bir talebeymiş. Her şeyi merak ediyor durmadan soru soruyormuş.

 Bir gün, ”efendim şeriat, tarikat ve hakikat nedir?‘‘ 

Derviş o anda cevap vermemiş. Camiye namaza gitmişler. Şadırvanda insanlar abdest alıyormuş. Derviş talebeye, ”git şu baştaki abdest alan adamın ensesine bir tokat at” demiş.

Talebe çok sert bir şekilde Osmanlı Tokatı vurmuş. Adam da hiddetle geriye dönmüş aynı şekilde bir tokat vurmuş.

Talebe gelmiş, ‘hocam demiş bu ne?‘ 

Derviş; Bu şeriat demiş. Yapan karşılığını bulur, hüküm zaire göredir.

Derviş talebesini, ‘git diğer adama da bir tokat vur‘ diyerek abdest alan öteki adama göndermiş.

Talebe denileni yapmış. Adam hiddetle geriye dönmüş talebeye sinirli sinirli bakmış ve abdest almaya devam etmiş.

Talebe hocasının yanına gelmiş hocam bu ne demiş?

Derviş; ”bu tarikat demiş  adam, tokatın geldiğini biliyor, fakat kimden geldiğini bilmiyor onun için dönüp  sana hiddetle bakıyor.‘‘

Derviş talebesini abdest alan üçüncü adama göndermiş. Talebe aynısından bir tokatta o adama atmış. Adam hiç dönüp bakmamış, durumunu hiç değiştirmemiş, hiçbir tepki vermemiş.

Talebe oldukça şaşırmış merakla hocasına sormuş.

Derviş;  ‘‘bu hakikattir‘‘ demiş. Tokat nerden gelirse gelsin kimden geldiğini biliyor.

Özal; ”İşte ben de kimden geldini bildiğim için dişimi sıkıyor öf püf demiyorum.”

İnsanlar başlarına gelen istemedikleri bir şeyi hayra yormalı, onun daha büyük bir belayı def ettiğini, belalara kalkan olduğunu düşünmelidirler. Perdenin arkasında ne olduğu, hikmeti her zaman görünmeyebilir. ‘Hayır görünende şer, şer görünende hayır olabilir.

Bir millet nasılsa, öyle idare edildiği gibi, bir şeyin içinde ne varsa üzerindeki de onun kaymağıdır.‘  Bundan dolayı bu gibi konularda meşgul olmaya gerek yoktur. Bazen meşgul olmaya çalışırken, ölçüyü de kaçırabilme ihtimalimiz yüksektir. Hele dün itibariyle bir mevzu üzerinde iktisas sahibi olduktan sonra, ders vermeğe kalkışmak istediğimizde de farkında olmadan bir çok yanlışlığı üst üste yapmaktayız.

Bir müddettir gündemde yoğun olan bir konu üzerinde iki söz ifade etmeye çalışalım. Benim gibi bir insan iki kelime öğrenince çok biliyorum diye büyüklerin kritiğini yapmaya başlıyor. Fakat farkına varamadığımız nokta, onun bir ömür boyu kazandığı ilmi bugün itibariyle bizim ifade etmemiz mümkün değil. Ayrıca hangi ilmin zirvesinde olursanız olun o, insanlara yetişmemizde mümkün değildir.

Farsça’da şiir; ‘hem süt, hem aslan’ demektir, ikisi de şiir diye arslan olmaz. Süt arslandır denemez. Öyle de ikisi de insan diye, her insan aynıdır denilemez. Bir sineğe benzeyen arı balı yaparken, buna benzer başka bir sinek zehir yapmaktadır. Biz yazdıklarımızla zehir yapan sineklerden olmamalıyız. Milletler, hatta insanlık bir tek vücut gibidir. İnsanlar ve kurumlar o vücudun uzuvlarıdır. O vücudun saati geniş olduğu gibi ilerlemesi de, herkesin üzerine düşeni yapması ile mümkündür. Yoksa kusursuzluk, kokuşma, çürüme, anarşi ve gerilem istemesenizde başlar.

Hiç kimse halinden memnun olmaz. Hiç kimse tek başına hakiki saadeti yakalayamaz. İnsan hadiselerden ders almalı, tavrını belirlerken de durumunu göz önünde bulundurmalıdır. Olur olmaz her yerde Donkişotluk yapmanın, bilginin, bildiklerimizle ilgili olmadığı gibi, cesaretle de alakası yokdur. Ama cehaletle alakası çoktur. Bazıları kimseden etkilenmediğini söylesede, büyük insanlar hakkında, ‘onlarda yanılabilir’ diyerek ne kadar hür düşünceli olduğunu ispata çalışdığı, sürekli birilerini geçmek gibi şeytani bir hırsın yaşandığı günümüzde, edep derslerine ne kadar da muhtacız ve ona ne kadar yabancıyız.

Onlar ise kimseyi kınamıyor, suçlamıyor, belki sadece kendisine zulm eden zavallı insanlara acıyor, onlar içinde üzülüyorlardır. Hatta diyebilirimki içlerinden yardım etmeye de çalışıyorlardır. Başkası ne yaparsa yapsın onlar kendilerine yakışanı yapıyorlar. Onlar hep af yolunu, güzellik yolunu tercih ediyorlar. Düşmeden, düşünebilen idareciler hem şahısları, hem de milletleri adına yanlışlara girmeyecektir. Saltanatının geçici olduğunu unutmayan idareciler isabetli karar verirler. Fakat ne yazıkki bir çok idareci düşmeden düşünemez. Bizde hangi konumda olursak olalım düşenlerden olmayalım.