Beş sihirli kelime-2

Babam nefes aldı birşeyler söylemek için. Burasını da inanın halen anlamıyorum. Olmayan Almancası ile neler söyleyecektiki daha. Müdür bey susmasını istercesine gözlerini yumdu ve hafifçe elini kaldırdı. Eminim halen az önceki o beş sihirli kelimenin (Herr direktör bitte helfen Sie) etkisinden daha kurtulamadan yenilerini kaldıramam diye korku içindeydi bilinç altı… Bana baktı ve ismimi sordu.

PANORAMA - NEWS 30 Aralık 2018 YORUM

Babam nefes aldı birşeyler söylemek için. Burasını da inanın halen anlamıyorum. Olmayan Almancası ile neler söyleyecektiki daha. Müdür bey susmasını istercesine gözlerini yumdu ve hafifçe elini kaldırdı. Eminim halen az önceki o beş sihirli kelimenin (Herr direktör bitte helfen Sie) etkisinden daha kurtulamadan yenilerini kaldıramam diye korku içindeydi bilinç altı…

Bana baktı ve ismimi sordu. Problemin ne olduğunu sordu. Sekreter hanımın ikinci yabancı dil eksikliğinden dolayı okul kriterlerine uygun olmadığımı bu nedenle kaydımın mümkün olmadığını söylediğini aktardım ve anlayış gösterdiğimi daha düşük kalite bir okulda bunun sorun olmayacağını fakat babamı bir türlü ikna edemediğimi söyledim. Müdür bey arkasına yaslanıp uzun uzun düşündü. Bu arada benim gözüm ikide bir kapıya kayıyordu, bir an önce bu ortamdan kurtulmak istiyordum.

Sonra tekrar bana yönelip karnelerimi istedi. ”Sen Türkiye‘de de İngilizce eğitimi almışsın” dedi. ”Evet ama ikinci bir yabancı dil eğitimi almadım” dedim. Tatlı ama sert bir tavırla ”biraz müsade et. İlkokulu burda okumuşsun ve senin almancan hiç de fena değil“ dedi. Bende ”evet ama Almanya‘dayız dolayısı ile yabancı dil yerine geçemez“ dedim.

Gülümsedi yine ve ‘‘Sen evde hangi dili konuşuyorsun“ diye sordu.Bende ana dilimiz Türkçeyi kullandığımızı söyledim.Bu arada ortam epey rahatlamıştı. Babam gözleriyle bizi takip ediyordu. Herşey hızlı geliştiğinden konuşulanları tercüme etme fırsatı bulamıyordum. Ama içimden bir his, ‘‘Müdür bey illede bir çözüm bulacak.“ Diyordu. Sadece nasıl çözecekti onu merak ediyordum.

Müdür bey devam etti: ‘‘Az önce sen ne dedin, burası Almanya, Almanca burda anadildir ama Türkçe bir yabancı dildir, İngilizcende var“ dedi. Babama baktı ellerini havaya kaldırdı ve ‘‘bu iş tamamdır.“ dedi, bir de kahkaha attı.

Babam birşeylerin yolunda gittiğini fark etmişti ve sevinçten uçacaktı sanki. Ama ben olumsuzluğumu büyük bir kararlılık ile sürdürüp durumu kurtarmaya çalışıyordum. Herkesin özenip heves ettiği bu elit okula kayıdımı engellemek için savaş veriyordum adeta.

‘‘Durun fakat bir sorun var. Türkçe Almanya‘da yabancı dil olarak eğitilmiyor çünkü sizde biliyorsunuz. Türkçe dersinin notlarının hiç bir etkisi yok, sadece bir ek ders“ dedim. Dedim ama hissediyordum, artık bu işin dönüşü yoktu. Kendinden çok emindi yaşlı müdür, en ilginç olanı ise müdür beyin büyük bir inat ile çözüm oluşturma çabası adeta banada güven vermeye başlamıştı.
‘‘Bir dakika“ dedi müdür bey ve kütüphanesine yöneldi.

Bir iki kitap karıştırdıktan sonra, ‘‘sorun yok“ dedi. Kısa bir telefon konuşması yaptı ve ‘‘seni TC Başkonsolosluğuna göndereceğim orada ders yılı sonunda dışardan imtihana gireceksin o imtihanın notunu Almanya Eğitim Bakanlığı kabul etmek zorunda“ dedi. Teslim olmuştum.

Yenilgiyi kabul etmiştim. Ama o içimdeki tereddütü fark etmiş olmalı ki gözlerime kilitlenip, ”Korkma başarabilirsin“ dedi. Çok çaba vermiştim olmasın diye ama kaderin karşısında yine kimse duramamıştı. ”Fakat Dursun bir şartım var. Konsolosluktaki Türkçe imtihanından kesinlikle birincilik derecesi istiyorum” dedi. ”Tamam“ dedim, söz verdim. Zaten edebiyat çok sevdiğim bir dersti.

Kayıt işlemleri için adımı ve adresimi not aldığında adresimiz dikkatini çekti. Müdür beyin babacanlığı artık sınır tanımıyordu. ‘‘Ben o evleri biliyorum. Onlar çok küçük senin ders çalışma odan yoktur.“ Dedi. ‘‘Sorun değil ben dersimi mutfakta yaparım.“ dedimse de rahat edemedi. ‘‘Artık elit bir okulun mensubusun çok konsantre ve dikkatle çalışman lazımki hem okulumuzun temposuna ayak uydurmalısın hemde muhtemelen bir kaç yıllık açık kapatmalısın.“ dedi ve dolabından bir anahtar çıkardı.

Babama baklemisini söyledi. Benimle dışarı çıktı ve koridorun sonundaki bir odaya gittik. ‘‘Bak bu artık senin odan. İhtiyacın olan herşey burada var okuldan sonra istediğin kadar burada kalabilirsin.

Derslerini burada yaparsın rahat rahat. Ayrıca sana genel vekalet veriyorum. Artık seninle bizzat ilgileneceğim. Ne zaman canın sıkılsa ‘benim müdür beyle randevum var’ deyip yanıma gelebilirsin. Artık yanlız değilsin Dursun” dedi.

İnanın halen arada bir geriye dönüp bakarım. Bir avuç kelime. Topu topu babamın 5 kelimesi ve sadece bir kaç harf. Hayatıma ve geleceğime bu kadarmı etki edebilirdi? diye düşünürüm uzun uzun.

Ve şu anda olduğu gibi duygulanırım. Rahmetli babam, Almanya‘ya hepimizin bildiği gibi ilk gelenler. Türkiye‘nin entellektüelleri değildi elbette. Fakat babam o ‘körlerin‘ arasındaki tek gözlülerdendi. Hedefleri vardı benimle alakalı. Bir projeye ve müthiş bir ufuka sahipti.

Müdür beye gelince, çok ilginç, şaşıracaksınız ama ilerleyen yıllarda müdür bey bu okulun tarihine en sert, en diktatör ve en sevilmeyen müdür olarak geçecekti. Ve ben buna hiç bir zaman anlam eremeyecektim. Konsolosluktaki imtihanları gerçekten en iyi derece başardım.

Müdürüm her anı yakınen takip ediyor benimle beraber üzülüp benimle beraber seviniyordu. Sandığımdan çok daha kısa sürede yeni ortamıma adapte ve entegre olmam özellikle müdürümü çok sevindiriyordu. Liseden sonra özel bir akademide orta ölçekli şirket yönetimi, personel eğitimi ve ekonomi psikolojisi okudum. Şu anda ilkini 1999 da kuruduğum, toplamında 5 şirketin yönetim kurulu başkanıyım.

Halen aynı şehirde ikamet ediyorum. Evliyim ve bir kız babasıyım.

Kızım Burcu iki sene önce ilk okulu bitirdi. Sonrasında kaydını benim okuluma yaptırdık. ‘‘Babacığım burası gerçekten seninde mi okulundu?“ diye sordu kızım. ‘‘Evet kızım, ama saadece okulum değildi“ dedim ve yıllar önce o beş sihirli kelimenin sonrasında olanlar bir film şeridi gibi geçti yine gözümün önünden. ‘‘Nasıl yani?“ dedi kızım. ‘‘Sonra anlatırım kızım.“ dedim. Burcu şu an 12 yasında başarılı bir öğrenci.

Türkçe, Almanca, İngilizce ve Fransızca konuşuyor. İngilizce ve Fransızcasıyla yurtdışı tatillerinde babasına şimdiden büyük destek. Rahmetli babam Mehmet Ali Bayri’yi ve babacan müdürüm sayın (OStR) Dr. Matthias Stickelmann’ı saygı ve sevgi ile anıyorum.

Haber: Dursun Bayri