Zeki ve yaratıcı insanlar neden hayatta yalnız kalırlar?

Zeki bir insanın bu dünyada yolunu bulması çok zor olabilir. Daha yüksek standartlar veya daha iddialı hedefler belirleme eğilimindedirler, daha kolaya tatmin olmazlar veya hayal kırıklığına uğrarlar ve genellikle daha huzursuzdurlar.

AKGÜN BİLGİN 20 Mart 2024 YAZARLAR

Antikçağdan günümüze kadar uzanan süreçte Sokrates, Aristoteles, Thomas Aquinas, Friedrich Hagel, Immanuel Kant, René Descartes, Friedrich Nietzsche veya Judith Butler, John McDowell, David Chalmers gibi filozoflar, sıra dışı fikirleri nedeniyle toplum tarafından çoğu kez akıl hastası olarak algılandılar. Oysa bunlar yaratıcı zekâları ve dâhilikleri ile dünyanın gidişatını değiştiren düşünürlerdi.

Kimi metadata nörologlarına göre delilik ile filozofları birbirinden ayıran nokta şizofrenilerin hayal gücünü ispat etmesiyle ilgilidir. Bu tamamen yanlış bir düşüncedir; çünkü zeki ve yaratıcı zekâya sahip insanların diğer ortalama zekâya sahip sıradan insanlardan ayıran en büyük biyolojik özelliği daha yüksek bir zekâ kapasitesine sahip olmasıdır. Zekâ kapasitesi artıkça beraberinde aynı vizyona bakan betimlemleri okumaları ve anlamaları da farklılaşıyor. Ancak bu da beraberinde anlaşılamama, etiketlenme, ötekileştirilme, itibarsızlaştırma gibi birçok sosyal yaptırım sorunları nedeniyle toplum içinde “yalnız” kalmayı getiriyor.

Yüksek zekâ düzeyi ile yalnızlık, üzüntü/depresyon ve diğer insanlarla bağlantı kurmada zorluk arasında kesinlikle bir ilişki vardır. Farklı zeki insanların yalnızlık durumlarını açıklayabilecek çeşitli etkenler vardır; ancak bunların çoğu, olağanüstü zekâya sahip bir kişiye eşlik eden kişilik türleri ve mizaç türleri ile ilgilidir. Pek çok açıdan son derece zeki insanlar kendi hayat baloncuklarının içinde yaşayabilirler ve temel olarak kendilerini zihinsel faaliyetlere/entelektüel uğraşlara adamak için ayrılmış kendi dar alanlara ihtiyaç duyarlar.

İster belirli bir hipotez üzerinde çalışan veya deney yapan ve karmaşık problemleri çözmeye çalışan bilimsel veya ilimsel bir birey olsun, ister bir senfoni besteleyen bir müzisyen, ister roman yazan bir yazar, ister sürekli zihinsel uyarılmadan hoşlanan ve karmaşık metafiziksel konulara odaklanan felsefi eğilimli filozof biri olsun. Bilmece, gerçekten zeki insanların kişiliğinde doğası gereği yalnız olan veya onların ihtiyaçlarına veya ilgilerine uyacak şekilde yalnızlık gerektiren bir nüanslarla ilgilidir.

Bir diğer etken ise zeki insanların diğer insanlarla karşılaştırıldığında sıklıkla karşılaştığı sosyal sorunlardan kaynaklanmaktadır. Zeki insanların, yaratıcı yazarların, sanatçıların ve konuşmacıların, kolayca yabancılaştırabileceği veya karşılığında sıkılabileceği veya kapatabileceği (sanırım her iki yönde de geçerli) ortalama insanlarla ve hatta rekabetçi gerilimler, sonu gelmeyen fikir tartışmaları veya hararetli kişilik çatışmaları nedeniyle sık sık birlikte oldukları diğer insanlarla iyi geçinmesi zor olabilir.

Bunun sebebi ise zeki insanların çoğu zaman yalnız kalmasının temel nedeni, diğer insanlar gibi düşünmemeleridir. Çünkü zeki ve yaratıcı zekâya sahip insanlar dünyayı yoğun bir şekilde merak ederler, çok çeşitli vizyonlara ilgi duyarlar, sıradan fikirleri kabul etmezler, her şeyi sorgular ve meydan okurlar, her şeye kendi açılarından bakarlar. Yaratıcı zekâya sahip insanlar kuralları yıkmak, sınırları zorlamak ve yeni şeyler yapmak isterler. Şaşırtıcı bir şekilde, genellikle aşırı rasyoneldirler ve yaygın varsayımları ile duygusal tutumları reddederler. Zeki insanlar için olaylara aynı şekilde bakan, hatta onların bakış açısını anlayan insanları bulmak, dolayısıyla onlarla birlikte olmak her zaman kolay değildir ve geleneksel düşünce ve fikirleri daha kabul eden insanlara karşı da her zaman fazla sabırlı değillerdir.

Sıradan insanların “akıllılardan” hoşlanmadıklarını, “aptalları” tercih ettiklerini söylenebilir. Kişi gerçekten zeki olsa bile, daha aptal ya da kaba davranmak zorundalar ya da kitlelere hitap etmek için zekalarını gizlerler. Zeki insanların tavırları ve karakterleri diğer birçok insan üzerinde bu itici etkiyi yaratma eğilimindedir. Bazen bu, diğer sıradan insanların küçüklüğü, mütevaziliği, güvensizlikleri, kıskançlıkları veya sadece zeki insanların ilgi alanlarını veya düşünce süreçlerini ilişkilendirme, anlama veya takdir etme konusundaki yetersizliklerinden kaynaklanır.

Zeki insanlar sıklıkla sıradan bir insan çevresine uyum sağlamak için kendilerinden taviz vermek zorunda kalma mücadelesiyle karşı karşıya kalırlar; bu da ister “kendilerini aptal durumuna düşürmek”, isterse “entelektüel üstünlüklerini gizlemek”, diğerleriyle aynı ilgi alanlarına sahipmiş gibi davranmak anlamına gelebilir.

Gerçek şu ki çoğu insan, zekâsı ne olursa olsun, kabul edilme uğruna gerçek özlerinden ödün vermek zorunda kalmak istemez. Zeki insanlar aynı zamanda diğer insanları kendi inançlarına veya düşünce süreçlerine meydan okuma, tartışma veya başkalarının meydan okuma konusunda yetersiz olduğunu düşündükleri fikirlerini sunma ve dolayısıyla onlardan kaçınmayı tercih etme konusunda da olumsuz etkileyebilirler. Zeki insanların alaycılığa direnmesinin de zordur ki bu da pek çok insanı kendisinden uzaklaştırır ve gerçekten zeki insanların, öyle olduklarını bilmeseler bile, “küçümseyici” biri olarak ortaya çıkmaları çok kolaydır.

Sıradan insanlar zeki ve yaratıcı insan zihinlerinin ne ölçüde çalıştığını, izole benliklerin içinde gizemli yerlerde nasıl gezindiğini, dünyayı ve vizyonları hangi veri tabanıyla fark edip üst akılla okuduklarını, karanlık, soğuk ve meşakkatli yerlere nasıl dolandığını gerçekten ölçemezler. Çoğu zaman, bu farklılık ve gerçeklik muhtemelen sıradan insanların bilinçli olarak yüksek zekâlı insanlardan kaçındıklarını veya reddettiklerini bilmeden gerçekleşir. Ortak, paylaşılan bir “tıklama, onaylama” yoktur ve bu nedenle zeki ve yaratıcı insanlar kendi yollarına giderler.

Zeki bir insanın bu dünyada yolunu bulması çok zor olabilir. Daha yüksek standartlar veya daha iddialı hedefler belirleme eğilimindedirler, daha kolaya tatmin olmazlar veya hayal kırıklığına uğrarlar ve genellikle daha huzursuzdurlar. Başkalarının başarabildiği şekilde rahatlık sağlayamazlar. Zihinleri her zaman aktiftir ve onları meşgul edecek bir zihinsel egzersiz ararlar ve ne yazık ki diğer sıradan insan kardeşlerimizin çoğu bunu başaramıyor.

Haliyle ortaya çıkan kopukluk neredeyse kaçınılmaz görünüyor; tabii bu zeki kişi çok iyi bir şekilde sosyalleşmediği ve her türden insan arasında sosyal alanda başarılı bir şekilde gezinmenin bir yolunu bulmadığı sürece.

Gerçi zeki ve yaratıcı insanlar kalabalıkta yalnız kalma ya da arkadaşlarının olmaması anlamında yalnız değillerdir. Normal, sağlıklı sosyal yaşamları vardır. Yakın çevreleriyle paylaşamadıklarında zihinsel dünyalarında kendilerini yalnız hissederler. Kazandıkları alan izleyicileri ve takipçileriyle olan etkileşimleridir. Anlayan ve değer katan insanları ararlar ve açıklama isteyen, yeni bakış açılarıyla görüş genişliğini artıran insanları bulurlar. Yaratıcı bir insanın uğruna yaşadığı şey, yaşamın ve arkadaşlığın özüdür. Bu nedenle zeki insanlar, yaratıcı yazarlar, sanatçılar ve konuşmacılar, gördükleri ve hissettiklerini ifade etme konusunda muazzam bir yeteneğe sahip kişilerdir. Sıradan normal insanlar kendilerini utangaç, ezik hissederler ve kendi konformist alanlarında yaşarlar.

Bu alanın dışındaki insanları anormal zannedip anlamama, itibarsızlaştırma ve ötekileştirilme gibi çevresel etkenler nedeniyle derin bir yalnızlığa mahkûm ederler. Ancak yalnız olmanın “yalnız kalmak” anlamına geldiği varsayımı insanların yaratmak, düşünmek ve/veya hayal amacıyla kendi içlerine odaklanmak isteyerek kendilerini kapatan kişiler hakkında yaptığı yaygın bir hatadır. Ancak dünyanın olağanüstü zekâya sahip değil, ortalama zekâya sahip insanlar için tasarlanmıştır. Her gün, her yerde, görünen tüm deliller ve sıradan insanların davranışları bu teoriyi doğrulamaktadır.

Zihinsel ve toplumsal şiddet, insanların çok farklı şekillerde farkına vardıkları bir kavramdır aynı zamanda. Bir grup ne kadar heterojen olursa, bu durum aynı zamanda insanların kişilerarası zekâ farklılıklarından ve deneyim derecesinin bir vakaya dâhil olan iki kişiye bağlı olmasından da kaynaklanabilir. Bu, sosyal uyum konusunda ciddi sorunlara yol açar ve birey ne kadar zekiyse, sosyal uyum konusunda da o kadar fazla sorunlarla karşılaşır. Aslında insanların IQ’su yeterince yüksek olduğunda sağlıklı arkadaş bulmayı, bir eş bulmayı neredeyse imkânsız hale getiren ve anlamlı insan ilişkileri bulmayı zorlaştıran üç kahrolası kombinasyon iletişim aralığıdır.

Bazen sıradan insanların bunu gerçeği takdir etmeleri ve zeki insanları bu zoraki yalnızlığına rağmen değil de bu yaratıcılığı yüzünden kucaklamaları gerekir.