Elle tutulmaz, gözle görünmez gönlün yolunda, yürek patikasında hakikat menziline yürüyenleriz.
Hakk’ın kutsal nuru Ehlibeyt bendesi, gerçeklerin iz sürücüsü, aşkın arayıcılarıyız.
Canımızı ötelerin ötesine bağladık.
Oradan geldik, oraya gideceğiz.
Bu dünyada mihman olduğumuzu biliyor, mihmana yakışır gibi davranmaya çalışıyoruz; çalmadan, kırmadan, saygı ve hürmet ederek ev sahibine…
Gönülü esas alıyor, hâl dili ile konuşuyor, yürekçe söyleşiyoruz.
Ali bendesi olarak yüceliği esas alıyoruz; Hasan ve Hüseyin’in âşıkları olarak güzelliği oluşturmaya çabalıyoruz.
Fatıma Ana’nın kemerbestleri olarak incilerin, elmas ve zümrütlerin değerini biliyor; çer çöpü (dünyevî tüm maddiyatı) elimizin tersiyle itiyoruz.
Çöplükte karga olanlara inat, şahan misali yüksekleri, en yüksekleri arzuluyoruz.
Daima daha bir öteyi, en öteyi, ötelerin ötesini özlüyoruz.
Daha dünyanın maddiyatıyla çaka satanlar, birtakım maddî başarılar elde edenler gönül dünyamıza yabancı oldukları gibi ön yargılı davranıyor ve bizi anlamaktan çok uzak düşüyorlar.
Oysa yüreğimize düştüğü için Hakk’ın aşkı, hakikatin sevdası; can-ı baştan dünden vazgeçmişiz.
Can-ı baştan vazgeçenleri hangi dünyevî maddiyat mutlu kılabilir ki?
Öyle bir aşk hâli ki, adeta varoluşun apaçık cevabıdır bu.
Yaşamayana, bilmeyene ve en önemlisi bilmek istemeyene anlatmaya çalışmak nafile bir çabadır.
Yürek dilini ancak bilenler anlar bizi.
Ve bizler, yürekçe konuşanlarla yol alıp hakikatin menziline öylece beraber yürüyeceğiz.
Yüreği yüreğe katacak, dünyevî olandan sıyrılacak, biçimi ve maddeyi aşıp özü esas alıp birleyeceğiz.
Hakk’ın darında didarda buluşmak dileğiyle.
