Yol olmak

Dostum ile bir proje başlatalım demiştik bir aralar. Karar verdik, ilk adımı attık, ne yazık ki devamını getiremedik. Ama güzel bir deneyimdi. Bu anlamda Risale-i Nur Külliyatından Birinci Söz üzerine odaklanmıştım. İnternetten bulabildiğim yaklaşık 50 kadar video indirerek birçoğunu seyretmiştim. Yazıları sağdan kaydırarak çekmişler, soldan kaydırarak çekmişler, arkaya fon koyup çekmişler, filan abinin sesiyle çekmişler,

SEDAT İLHAN 16 Ocak 2022 YAZARLAR

Dostum ile bir proje başlatalım demiştik bir aralar. Karar verdik, ilk adımı attık, ne yazık ki devamını getiremedik. Ama güzel bir deneyimdi.

Bu anlamda Risale-i Nur Külliyatından Birinci Söz üzerine odaklanmıştım. İnternetten bulabildiğim yaklaşık 50 kadar video indirerek birçoğunu seyretmiştim. Yazıları sağdan kaydırarak çekmişler, soldan kaydırarak çekmişler, arkaya fon koyup çekmişler, filan abinin sesiyle çekmişler, gördüm. Seyrettiklerim arasında öze ait bir şey bulamamıştım yani. Vardı tabii ki, kendilerince tefekkür edenler vardı. Kainatı dolaşıp beni de yanlarına çağırıyorlardı ama benim aradığım başka idi veya hazır değildim bu yolculuğa.

Birinci Söz yaklaşık 2 sayfa kadar bir şeydir, bilen bilir. Bu külliyatı okuyanların en iyi bildiği bölümlerdendir. Belki 50 kez okudum veya dinledim desem yalan olmaz. Çok basit gelirdi bana, konuşmasını yeni öğrenmiş bir çocuğun bile anlayabileceği doğallıkta. Ta ki odaklanıncaya kadar. Ta ki o risalede anlatılan seyyah yerine kendimi koyuncaya kadar. Oysa bilirdim ki bilen basitçe anlatır, herkesin anlayacağı kadar basitlikte anlatıverir.

Yol olmak böyle bir şey olmalı. Gerçekleri anlatmak ama İnsanı kendisi ile baş başa bırakmak. Gitmesi için zorlama yapmamak. Gidebileceği mesafeyi belirlememek. Heveslendirmek, yapabilirsin demek. Söylemlerin ulaştığı insana göre anlam kazanması, basit olmasına karşın kolay olmaması. Kavramların derinliğini muhatabın anlayışına havale edebilmek yani.

Kendilerinden çözüm beklenilenlerin veya toplumu yönlendirebileceklerini fark edenlerin, yönlendirmek isteyenlerin büyük bir çoğunluğu yol olma konusunda bazı şeyleri atlıyorlar. Bilerek mi yoksa bilmeyerek mi yapıyorlar bunu, bilemiyorum. Niyet önemlidir çünkü. Yapılan her ne olursa olsun kesinlikle niyet önemli. Ama bunu kendi adımıza söylememiz anlamlı değil. Niyetim çok iyi idi ama beni anlamadılar dememizin bir karşılığı yok. Veya samimane duygularla giriştiğimiz bir işin sonucunun kötü olmasının, muhataplarca kabul görmemesinin mantıklı bir açıklaması olmalı. Bize bakan yönü ile niyetlerimiz bilgiyle harmanlanmış, beklentilerden arındırılmış olmalı. Muhataba bakan yönü ile onun algılarına takılmamayı, önceliklerine saygı göstermeyi öğrenmeli ve kararını özgürce vermesine müsaade etmeli. Onun özgürlüğünü tanımlama hadsizliğine düşmemeli. Çıkmaz sokaklara sürülerek karar senin demek anlamlı değil çünkü. Veya bazı menfaatler ile kararını etkilemek vahşice…

Mesela annelerimiz, öyle melekelere sahipler ki, herhangi bir isteğini, acısını anlatamayan yavrularının tüm hallerini hissederler, şefkatleri ile hemencecik çözüm olmak isterler, candan, yürekten, beklentisiz. Ve o çocuklar hiç büyümezler. Oysa insan yaşayarak, deneyerek öğrenir. Şefkatleri ile rahmetin yeryüzündeki hatırlatıcısı olan annelerimizin çocuklarına tecrübe kazanmak üzere müsaade etmemeleri ne kadar acı. Ancak her şey o kadar doğal yaşanmakta ki bunun farkında bile olmayabiliyorlar. Çocuklar, kendileri için her şeyin en iyi olmasını isteyen annelerine her şeylerini sorarlar. Anneler her türlü ihtiyaçlarını bildikleri ve her şeyin en iyisini layık gördükleri çocuklarının sorularını bile beklemeden onların ne yapmaları gerektiğini söyleyiverirler.

Herhangi bir ilim adamının kendi alanında tüm bildiklerini anlatması kimseyi rahatsız etmemeli. Ancak bazı bilim dalları vardır ki tüm insanları ilgilendirir. Bu alanlarda en basit, herkesçe bilinen bir kriterin söylenmesi bile muhataplara direkt mesaj anlamına gelebilir. Söylemlerimiz duyanlarca yapabilirim, yapmalıyım kodu ile alınmadığınca laubaliliğe veya aksi ile mukabele görmeye mahkumdur.

Merak ederim. Cuma namazlarında cami avlularına taşan cemaati cumalıklar diye niteleyen zihniyetin nasıl bir maslahat gözettiğini merak ederim. Bu niteleme sonucunda insanların Allah hakkında, dini değerler konusunda neler hissettiklerini, neler hissetmelerinin beklendiğini merak ederim. Hayrolsun.

Din adına, sohbet ediyorum, anlatıyorum diyerek konuşanları dinlerim. Birilerinin kötü olduğunu, birilerinin anlatması gerektiğini söylerler. Hangi gruba girdiğime karar veremem. Kötü diye nitelediklerimize nasıl ulaşır söylemlerimiz bilemem. Aslında kötü ise eğer anlatmaya da gerek olmamalı. Veya Kuran’ı bilmiyorsunuz derler. Bu bir iddiadır, gizli veya açık, ben biliyorum iddiasıdır. Bilen, neden bildiğini anlatmaz da benim bilmediğimi anlatır, bilemem…

Oysa yol olmak gerekir, yol olmak için ise yol bulmak. Bilenler yol bulmaya ihtiyaç duymazlar, bu nedenle yol da olamazlar. Aslında bir şeyler bilecek isek, muhataplarımıza neler hissettirdiğimizi bilmeli. Onların yürek yangınlarını bilmeli…