Yeni bir yıla daha girerken

Geçen sene bu vakitlerde “2020 yılı ve düşündürdükleri” başlıklı bir makale yazmış ve zor da olsa 2021 yılından beklentilerimi müspet (pozitif) bir havada ve ümit çerçevesinde ele almıştım. Çok zor geçen bir yılın ardından 2021’den beklentilerimiz de o ölçüde daha olumlu ve yüksekti. Meselelere karamsar yaklaşmamak ve ümit kırıcı olmamak gerektiğinin altını çizmiştim. Her şeye

DR. MUSTAFA AKDAĞ 02 Ocak 2022 YAZARLAR

Geçen sene bu vakitlerde “2020 yılı ve düşündürdükleri” başlıklı bir makale yazmış ve zor da olsa 2021 yılından beklentilerimi müspet (pozitif) bir havada ve ümit çerçevesinde ele almıştım. Çok zor geçen bir yılın ardından 2021’den beklentilerimiz de o ölçüde daha olumlu ve yüksekti.

Meselelere karamsar yaklaşmamak ve ümit kırıcı olmamak gerektiğinin altını çizmiştim. Her şeye rağmen “Sizin hayır bildiklerinizde şer, şer bildiklerinizde hayır vardır” hikmetine kulak vermek gerekiyordu. Bugün de bu niyetimi korumaya devam ediyorum ve her ne kadar, maruz kalınan musibetler kısa ve uzun vadede çok ağır sonuçlar doğurdu ve doğurmaya devam ediyorsa da olaylara çok yönlü bakmak gerektiğine olan inancım da kaybolmuş değil. İnşallah sonu hayrola.

Ne de olsa insan, yaratılış olarak ümit etmeye yani bir şeylere inanmaya göre tasarlanmış. O yüzden inanıyor, ibadet ediyor, hatta inanmıyorum diyenler bile bir dayanak arıyor, falcılara gidiyor, ya da gazetelerin horoskop sayfalarını dikkatle takip ediyor. Yeri gelince, iyi şeyler duymak, geleceğe dair bir ışık yakalayabilmek için neredeyse servet bile ödemeye hazırlar.
Bunu hiç istemeyenler de yok değil elbette. Sürprizlerle yaşamak, spontane takılmak istiyorlar. Hem, baksanıza siz ne kadar planlarsanız planlayın başka büyük bir planın parçasısınız der gibiler.

Üç yıldır yaşanan pandemi süreci de bunun örneği. Bu, öyle yağmur bombası atıp yağmur oluşturmak gibi bir şey de değil. Tıpkı bir orman yangınına benziyor. Velev ki bir amaçla bir kenardan tutuşturdunuz, sonrasında kontrol sizden çıkıyor ve bütün dünyayı da yakabiliyor.

O yüzden de sürekli akıbet, güvenlik, açlık endişesi taşıyan insan ırkını endişeye sevk ediyor bu olaylar. Tıpkı hayvanlardaki gibi temel içgüdüleri var. Ama bir farkla ki insanoğlu bununla baş edebilmek için hem akıl hem de tecrübeye sahip.

İşte 21. Yüzyılın vebası sayılabilecek Covid 19 global salgınının hikayesi de böyle. Yeni varyantlar ve mutasyonlarla yeni yılda da can yakmaya devam edeceğe benziyor.

Hasar tespiti için de daha çok erken gibi. Zira sosyal, psikolojik, ekonomik vs. pek çok tesiri ve faturası var ve bu daha henüz net ortaya çıkmadı.
Örneğin, zayıf ekonomisi olan devletler artık yükü kaldıramaz duruma geldiler, ne kadar daha dayanabilirler bilinmez.

Aç kaldığı için iffetini satan insanlar gibi, küçük devletler de kriz sonrası her tür bedel karşılığında yardım kabul edecek kadar muhtaç hale geldiler. Sermaye ve mülk artık halkların kendi isteği ile el değiştirmeye ve özgürlük ve bağımsızlıklar ipotek altına alınmaya başlandı bile.

Ağır yaptırımlı borç senetlerinin altına imza atmaktan, devletlerini  Onlarca yıl ipotek altına aldırmaktan çekinmeyen yöneticiler var ve bu daha da artacak gibi. Dolayısıyla fırsatçılara da gün doğdu denebilir. Komplo teorisyenlerine göre de daha önce savaşla ve sömürgecilikle elde edemedikleri veya ellerinden kaçırdıkları bölgeleri bu krizde yapacakları hibe veya borçlandırmalarla tekrar ele geçirmeyi planlayan güçler olabilir.

Gerçi krizden nasibini almayan yok gibi. Büyük devletler de kendi içinde ekonomik kriz, enflasyon vs. gibi sorunlarla baş etmeye çalışıyorlar ama, perşembenin geleceğini çarşambadan görüp birikim oluşturmuş, israfa kaçmadan ve az ile yetinerek bir alışkanlık kazanmış toplumlar ve insanlar daha az zarar görüyor. Yani onları biraz teğet geçiyor bu kriz.

Diğer bir yönden ise, sağlığın ne kadar büyük bir nimet olduğunu, sağlığa yapılan yatırımların kısa ve uzun vadede ne kadar anlamlı ve doğru olduğunu gösterme açısından 2021 yılı zirve oldu denebilir. Aşı ve maske gibi tedbirler ve daha az etkileşim gibi kısıtlamalar da insanoğlunun alışkanlık ve evhamlarını aşamadı maalesef. İlk dalga başladığında öngörülen tahmini kontrol süresi daha ileri tarihlere alınmış oldu.

Martta başlayan ilk dalgada ölümler artınca ciddi tecrit uygulandı, fakat işi ciddiye almayan, tedbiri elden bırakan ve tecrit uygulamayan insanlar ve ülkeler çok ağır bedeller ödediler, ödemeye de devam ediyorlar. Fakat, işin ciddiyeti bu yıl daha da iyi anlaşıldı sanırım. Meselenin basit bir grip olayı olmadığı gerçeğini acı da olsa kavradık.

Kriz en çok çocukları ve yaşlıları vurdu demiştim. Rakamlar aile içi şiddetin arttığını da gösteriyor. Ağır aksak da olsa başlayan bir eğitim dönemi oldu ama hem hizmet sunan hem de alanların çok sık aksaması sebebi ile istenen seviyede bir eğitim yılı oldu denemez.

Çocuklar ve gençler uzun süre arkadaşları ile buluşamadıkları için daha şimdiden büyük bir oranda hem sosyal hem psikolojik açıdan travma yaşıyorlar. Uzmanlara göre, sevdiklerini, büyüklerini kaybetme, ölümlere tanık olma sebebi ile de geleceğe dair ölüm endişesi, kaybetme korkusu gibi sendromlar yaşıyorlar.

Yaşlılar ise bu illetin direk hedefi olarak ayrı bir korku tünelinden geçiyorlar. Birbirleri ile görüşemiyor, tatile dahi gidemiyorlar. Bunlar da stres ve ruhi hastalıklara sebep oluyor.

Allahtan tuvalet kağıdı ve makarnanın yeterince mevcut olduğu anlaşıldı da insanlar artık marketlere hücum etmiyorlar. Fakat pandeminin başındaki görüntüler bile insanoğlunun tehlike anında kendinden başkasını tanımayacak kadar bencil ve acımasız olabileceğini göstermeye yetti.
Sağlık sistemleri de sağlamlık ve altyapı açısından ağır bir testten geçmiş oldular.

Bu iş için bütçe ayıranlar yatırım yapanlar, kısmen rahat etti ama yatırım yapmayan, ya da buna ayrılmış paraları çarçur eden üçüncü sınıf demokrasiler, idaresi dürüst ve şeffaf olmayan ülke ve yöneticileri sınıfta kaldılar ve de halklarına ağır bedeller ödetmeye devam ediyorlar.

Üstelik halkına ve dünyaya yalan söyledikleri, rakamları maniple ettikleri tespit edildi ki ayıbın en büyüğü idi. Halkın tepkisizliği ise ibretlikti. Sağlık çalışanları ise maalesef yaptıkları işin değeri ve gösterdikleri fedakârlıklar oranında mükâfatlandırılmadılar.

Direk ve dolaylı krizler sebebiyle paraları değer kaybedince de halkının cebinde kalan üç kuruş birikime de göz dikmiş bu iktidarlar, oluşturdukları suni döviz krizi ile mağduriyetleri artırmış oldular. Ekmek kuyrukları yeniden ortaya çıktı. Artık üstü örtülü yüzde yüzlük fiyat artışları ve gizli enflasyonlardan bahsediyor uzmanlar.

Hile ve karaborsacılık kat be kat arttı. Sosyal medyada mafya liderleri bizzat kendi işlediği suçları itiraf ederek, devletin içindeki yolsuzlukları ortaya saçtılar. Bu onları fenomen haline getirdi ama halkı yine harekete geçiremedi.

Mülteci krizi tam gaz devam etti. En son Polonya sınırına dayanan, daha doğrusu bırakılan insanlar hala orada bu kış kıyamette varlık mücadelesi vermeye devam ediyorlar. Türkiye ve Afganistan gibi ülkelerden Avrupa’ya yetişmiş eleman göçü kat be kat arttı. Hayatlarını hiçe sayarak başladıkları yolculuk kimi zaman hüsranla bitti. Göç yollarında canlarını kaybettiler. Rakamlar 2021 de sadece Türkiye’den 1500 e yakın doktor Avrupa’ya göç etti diyor.

Buna felaketler eşlik etti. Batı Avrupa ve Almanya’da su taşkınları ve seller oldu, Türkiyede Orman yangınları, Kanarya adalarında yanardağ patlaması, Suriye’de ve Ortadoğu’da süren savaş Kafkaslara ve Kuzey Afrika’ya sıçradı. Taliban Afganistan’da yönetimi ele geçirdi ve onlarca yıllık emek boşa gitti. Ülkeyi terk etmek için Amerikan uçağının tekerine sarılarak hayatını kaybeden insan yığınları bu kara tabloya tüy dikti adeta.

Diğer yandan, krizler fırsatı da beraberinden getirirmiş derler. Meselenin hayırlara sebep olduğu yönler de yok değil. Örneğin çevre kirliliği epeyce azaldı, israf da öyle. Gerçi bu kez de bilinçsizce kullanıp atılan maskeler denizleri ve doğayı kirletmeye devam etti, ama olsun göçmen kuşlar, deniz canlıları tekrar eski habituslarına geri döndüler.

Dünyaya yön veren süper devletlerden Amerika’da başkan değişikliği oldu ki bu demokrasi adına önemli bir hadise idi. Almanya seçimlere gitti ve sosyal demokratlar yıllar sonra üçlü bir koalisyonla geri döndüler.

Zorlu bir 16 yılın ardından bayrağı teslim eden ve hakikaten yaptıklarına yakışır şekilde dost düşman her kesim tarafından layığınca en güzel şekilde uğurlanan sayın Merkel’in ardından ateşten gömleği yeşiller ve liberallerle birlikte sırtlarına giymiş oldular. İnşallah hayırlara vesile olur.

Özellikle de orta direk ve Avrupa ve dünya için. Eğitimde online sisteme geçiş hızlandı. Altyapı çalışmaları arttı. Dijitalleşme geç te olsa yakalandı. Kişilerin özeline saygı duyma, bilgilerini koruma adına çıkarılan kanunlar devreye girdi. Sistemler buna göre yeniden düzenlendi.

Aileler birbirine çokça vakit ayırma imkânı buldu. Hayatta iş ve paradan daha değerli şeylerin olduğu düşüncesi geri geldi. Aile, arkadaşlık, dostluk gibi değerlerin kıymeti anlaşılmış oldu. İnsanlar birebirine sarılmayı, kucaklaşmayı özlemişti, kısmi de olsa rahatlama ile bu tekrar sağlanmış oldu. Tasarrufun önemi ortaya çıktı. Online ticaret arttı.

Aşı bulunmuştu, üstelik bulanlar da göçmen kökenli Almanlardı. Bu bir yandan toplumda görün(mey)en önyargıları ortaya çıkarıp kırarken bir yandan da Almanya’ya büyük prestij kazandırdı. Şimdilerde artık üçüncüsünü yaptıran insanlar bilim ve teknolojinin önemini bir kez daha anlamış oldular. Tabi ki aşı karşıtı olan insanların varlığı da aşikâr. Onlara da saygı duyulması gerektiğinde herkes hemfikir. Çoğulculuk da bunu gerektiriyor. Tabi ki, diğerlerine zarar vermedikleri müddetçe.

Bu arada Marsa yeni bir hava aracı daha gönderildi ve ilk defa orada helikopter uçuruldu. Webb teleskobu da uzaya gönderildi. Artık uzayın derinliklerinde bilinmeyen sır kalmayacak.

Sosyal medya yine en çok vakit harcanan alan oldu. Sevinçleri de taziye mesajlarını da buradan paylaşır olduk. Belki çok samimi olmuyor ama olsun. İnsan sanal da olsa zor zamanlarında arkadaşlarını yanında görmek istiyor.

Gerçi yine gelişmemiş demokrasilerdeki insan hakki ihlalleri, pandemiye rağmen kanuna ve insan vicdanına aykırı uygulamalar devam etti ve sosyal medya bu konuda da adeta mazlumun hakkini aradığı, sesini duyuramayanların sorunlarını ilettikleri bir mecraya dönüştü ve bu yönü ile de çok işe yaradı ama hassas ruhlu insanları da bu tip haberleri sürekli duymak ayrı bir karamsarlığa itti, travmatik hale getirdi.

Zulümleri duymak moralimizi çok bozsa da en azından haberdar olduk ve sadece bir tweetle bile olsa tepki verebildik. Bu da büyük bir nimetti.
Kendi hayatımda köklü değişikliklere sebep oldu dediğim 2020 yılına oranla 2021 şahsen daha pasif bir yıl oldu benim için maalesef.
Tekrar öğrencilerimle fiziksel temas kurmak önemli idi. Komşularımla olan irtibatları uzaktan da olsa ilerlettim.

Tefekküre ayırdığım zaman arttı. İnsanın bir küçük mikrop karşısında ne kadar aciz kaldığını tekrar tekrar idrak etmiş oldum. Pek çok taziyede bulunup, ölüm gerçeğini sürekli aklımda tutarak fâniliğimi hep hatırladım ve nefsimi dizginleme adına çözümler aradım. Bazı hatalarımla da yüzleşme imkânı buldum, tamiri ve tedavisi uzun sürse bile bir kenarından başlamak önemli idi. İnşallah devam ettirebilirim.

Elhasıl, iyisiyle kötüsüyle zor bir yılı daha geride bıraktık. Geçmiş yıldaki tecrübelerimizden de yola çıkarak aynı hataları tekrar etmemek, önümüzdeki sene neler yapabiliriz ona yoğunlaşmak ve 2022 bize ne getirecek onu planlamak gerektiği kanaatindeyim. Yani enseyi karartmayalım. Allah kerim.

ÖNE ÇIKANLAR