Evrende zıtlar birarada ve bir denge var. Tıpkı gece ile gündüz gibi, iyi ile kötü gibi. Fakat esas olan iyilik, güzellik ve suhulet. Bunların kıymeti ise ancak zıddı ile bilineceği için kötülük ve çirkinlik de kendine yer bulabiliyor. Kainattaki dengeyi koruyan kanun ve unsurlar vazedilmiş. Şuurlu şuursuz bütün varlıklar bunu kayıtsız şartsız uyguluyorlar. Bir tek
Evrende zıtlar birarada ve bir denge var. Tıpkı gece ile gündüz gibi, iyi ile kötü gibi. Fakat esas olan iyilik, güzellik ve suhulet. Bunların kıymeti ise ancak zıddı ile bilineceği için kötülük ve çirkinlik de kendine yer bulabiliyor.
Kainattaki dengeyi koruyan kanun ve unsurlar vazedilmiş. Şuurlu şuursuz bütün varlıklar bunu kayıtsız şartsız uyguluyorlar. Bir tek insan ırkı farklı. Parçası olduğu bu muhteşem kainatın dengelerini koruma/bozma konusunda irade ve güç sahibi. Tıpkı varlık gibi onun doğasında da karanlık ve kötülüğe açık yönler var ama ona bunu iyi veya kötüye kullanma yetkisi ve yetisi de verilmiş.
Peki insanoğlu ne yapmış. Daha ilk fırsatta kıskançlık, hırs, haset, kin gibi sebeplerle bunu kötüye kullanma eğilimini seçmiş. Tabi ki bu tercihte nefis ve şeytan gibi ayartıcıların da onu kötülüğe teşvik ve yoldan çıkarması söz konusu. Nihayetinde irade ve kontrol onda olsa da ilk kanı döken Kabil ile kötülük tohumu da ilk meyvesini vermiş. Onunla başlayan kötü gelenek maalesef ondan sonra da devam etmiş.
hadisi gerçeğince bütün kötülüklerden, kan dökme ve zulumlerden payını almakta Kabil ve takipçileri.
Peki iyiliğin taraftarları ne durumda?
Onlar da kötüler kadar cesur, akıllı ve teşkilatı olamadıkları için, sürekli kan gözyaşı ve mağduriyet tükenmemiş dünya üzerinde. Çoğu zaman mazlumun gözyaşını silen çıkmamış. Yer yer çıksa da kötüler yine de can yakmaya devam etmiş. Hele 20. yüzyılda bu iş zirveye çıkmış. İki büyük dünya savaşı ile en kanlı, zalim ve gaddar tarafını göstermekten çekinmemiş insanoğlu. Üstelik buna, ürettiği gelişmiş modern silah ve makinaları da dahil edince zulm ve mağduriyetin sınırları akla hayale gelmeyecek seviyelere ulaşmış.
Aradan onlarca yıl geçse de yaşanan zulümler hala ibretle anlatılıyor. Ama geçmişten ibret almayan insan ırkı günümüz dünyasında da, dört bir yanda savaşa, kan dökmeye, mazlum ve mağdurlar üretmeye devam ediyor. Gelişen teknoloji insanın insanlığını da aynı oranda geliştiremedi maalesef. Sadece suçlarını ve günahlarını insanlardan daha iyi kaçırmaya, toplumları manipüle etmeye yarıyor.
Zevk ve sefasını düşünen insanlık, sırf kendi konforu bozulmasın, kendisine ve çevresine zarar gelmesin diye tiranların, güçlülerin güçsüzleri ezmesine, ister devlet ister şahıs eliyle yapılan zulümlere göz yummaya ve mağdurun ve mazlumun çığlığına kulak tıkamaya devam ediyor. Ölmüş vicdanlarını serinletmek için arada bir günah çıkarmaya çalışsa da hakikatten kaçılamayacağını da bildiği için iki türlü acı çekiyor aslında.
Bu yönüyle de ibret almadığı tarih tekrar tekrar tekerrür ediyor, üstelik perşembenin gelişini ta salıdan görse bile, bilerek ve isteyerek bir acı sona doğru sürükleniyor. Bir kısım vicdan sahibi ise cılız seslerle uyarmaya çalışıyor, ama nafile.