Tebessüm edebilmek

Tebessüm edebilmek

Uzun bir aradan sonra bir kaç arkadaşım ile birlikte Cuma namazına gittim. Şeytanım da her zamanki gibi yanımda idi.

SEDAT İLHAN 10 Eylül 2023 YAZARLAR KÖŞE

Bilirsiniz, olmadık zamanda, olmadık şeyler yaptırır bize. Veya yaparız güle oynaya, sonra „Şeytan yaptırdı.“ mazeretimiz hazırdır her zaman. Hutbe çok önemlidir. Bölgenin amiri gördüğü eksikleri halk ile paylaşır. Bu nedenle hutbe okunurken herhangi bir şey ile meşgul olunmaz. Sadece dinlenir, anlamaya odaklanılır. Ritüelin hikmetlerinden birisi bu.
Konu tebessüm etmek. Demektir ki birbirimize tebessüm etmiyoruz. Öyle ki, bu durumumuz zat-i alilerine malum olmuş. Bu nedenle bir gündeme alalım şunu deyivermiş. Bu nedenle birkaç ayet, hadis, menkıbe derlenmiş. Bir kağıda yazılarak bir hocanın eline tutuşturulmuş.
Tutuşturulmuş çünkü okuyanın okuyuşu akıcı değil. Düşünüyorum. Bu mekanın sahibi bu hoca değil. Ön sıralara bakıyorum, gerçek sahibini arıyorum. Ve okunanların bana ne ifade ettiğini test ediyorum. Geçmiş tecrübelerim, yaşadıklarım, dostlarım, hayattan beklentilerim, karakterim… Ciddi bir insanım, bazı dostlar da söylerler, mükemmeliyetçi. Hatalara odaklanmak istemiyorum ama yaptığımız her şeyin bir dönüşünün olduğuna da inanırım. Hutbeyi dünlemiş sayılır mıyım şimdi ben? Yoksa şeytanım imana mı geldi? Veya doğru yolu aratıyor gibi yaptırarak beni insanlardan mı uzaklaştırıyor? Sorular, sorular, sorular… Cevapsız.
Derken hutbe bitti. Saf tutmaya başladık. Bir şartlanmışlık, bir ikaz belki de. BEN buranım sahibiyim, demek gibi. Ön safı tamamlayın, dedi birisi. Emreden bir ses tonu ile, bilmiş, kabul edilmiş, baba şefkati… Ve namaz bitti, selamsız, tebessümsüz, ruhsuz, dağıldı herkes.
Oturduk üç-beş arkadaş. Havadan sudan konuşmaya başladık. Bıraksam kendilerini kurtaracaklardı. Ama ben dünyayı kurtarmadan kendimizi nasıl kurtarırız, bilemiyorum. Bu nedenle sordum. Neden felsefesini yapmıyoruz da sadece söyleyip geçiyoruz? Yetmiyor işte, söylemde kalıyor niyetlerimiz…
Anladım ki herkes dertli imiş, benden daha dertli hem de. Onulmaz yaralara parmak basmışım. Ama çözümsüz…
Eleştirmek faydasız, dedi bir tanesi. Dünyayı sen mi kurtaracaksın? Evet, dedim. Bu benim misyonum, bana verilen bir görev. Ama bu görev size de verilmiş, herkese verilmiş hatta. Sustu, tek bir laf edemedi. Demek ki, ciddi imiş söylerken, ironi yapmıyormuş. Ve sonraki adım hakkında hiçbir düşüncesi yokmuş. Eleştirilmeyecek, o kadar…
Yaşadıklarım bana maymun deneyini hatırlattı. Bilirsiniz, kafesteki maymunlar kendilerine neden dayak atıldığını anlamıyorlar. Ve kafese yeni alınan arkadaşlarını hiçbir sebeb yokken dövmeye başlıyorlar. Eleştiremediklerinden şikayetçiler aslında, kendilerini değiştirmeyi önceliklediklerini iddia ediyorlar. Ama eleştireni susturuyorlar.
Eleştiri mi, farklı fikir mi, güzeli aramak mı, ben de biliyorum demek mi, bir tehlikeye işaret etmek mi, çözümsüzlüklerde yaşanacakları beklemek istememek mi? Kim bilir ki…
Tebessüm edebilmek… Kim neyi, hangi amaçla yaparsa yapsın, alacağımızı almalıyız. Bize mesaj bilmeliyiz. Daha iyiye ulaşmak için, düşünce dünyamızdaki dengelerimizi kurabilmemiz. Ta ki, hayat akışına yaşanana kadar…
Ev sahibim iyi niyetleriyle, dilekleriyle beni değerlendirmekte. Bir psikologa ihtiyacım olduğunu düşünmeye başlamış son günlerde. Bilmiyorsun, dedim. Sadece bildiğini sanıyorsun. İç dünyamı asla bilemezsin. Geri adım attı. Sonraki gördüğümde zafer kazanmış bir komutan edası ile selamladım onu. Memnun olmuş, garip… Çünkü aslolan bu olmamalı.
Tebessüm bir sonuçtur. Hadiseleri değerlendirmemizin bir sonucu. Yaşadıklarımızın düşünce dünyamızdaki karşılığı. İstediklerimize ulaşabilmenin yolunu görebilmek. Tüm insanların değerli olduklarını iliklerine kadar hissetmek. Ve bunu yüz mimiklerimizle haykırmak. Dostluğumuzun, paylaşmaya hazır olduğumuzun ilanı. Çözümlerde yaşamak isteğimizin dışa yansıması…
Neden tebessüm edemiyorum o halde ben/biz? Nedir eksik olan şey…