Sevgi ve saygı-3

Sevgi ve saygı-3

Düşünce dünyamız kaos üretmekte, savaş, gözyaşı, ayrılık, açlık, sefalet… Belki daha acısı bu halimizden memnunuz.

SEDAT İLHAN 05 Kasım 2023 YAZARLAR KÖŞE

Aynı şeyleri yapıp farklı sonuçlar bekliyoruz. Sürekli zorluyoruz açılmıyor kapılar, senelerce…

Neden hayret ediyorum ki ben? Bilenler susmuş, nahif bir ifade ile hedef göstermekle yetinmiş. Zamanını beklemişler. Kuran’ın yeni bir tefsirine ihtiyaç var… Yeni bir tefsir demek, yeni bir düşünce sistemi demektir.

Haddim değil. Alanım da değil. Ama istiyorum. En azından kendim için, belirli konularda, kendimi ve/veya Rabb’imi bilecek kadar…

Hakikatler ağızlarda sakız olmuş. Kalbe inmiyor, kalpten gelmiyor. Çünkü kalbe dokunmuyor. Oysa herşey o kadar açık seçik ortada durmakta ki… Görmemek nasıl mümkün oluyor, bilemiyorum.

Gelin, hepimiz için, hep birlikte bir dünya hayal edelim. Delilerin bile mutlu mesut yaşadığı bir dünya. Kimsenin kendisini dışlanmış hissetmediği, yalnız, yapayalnız gecelerde… Gülücükler çehrelerde ama gönülden gönüle. Sevgi olup aktığımız, özgürce. Usta bir ressamın fırçalarından damlayan mutluluk… Nedir engel? İstemiyor muyuz? Basitlik midir yoksa bizi ürküten, şaşırtan…

Çok farklı şeyler yaşadım son bir hafta içinde. Felsefeci bir kaç arkadaş ile tanıştım mesela. İnsan nedir, diye sordu selam, demeden. Belki ben de selam yerine insan nedir diye sorarım bundan sonra. Çünkü insanı bilmeyen neyi bilir ki… Aldığım cevaba göre, cevabın derinliğince açarım kendimi, birlikte insanlığımızda seyahat edebileceksek.

Dini söylemleri öncelikleyen bir dostum da sordu bu soruyu. Kainatı, dünyayı Rabb’imiz en mükemmel bir şekilde, eksiksiz noksansız, akıllara durgunluk veren bir sanatla yaratmış der, mutlu mesut yaşayalım diye. Nedir bu salkım saçak, perişan halimiz?

İnsan… Neden insanı ihmal ediyoruz? Veya neyi arıyoruz, buluyoruz…

Mümkün olsa yüzlerce insan bir araya gelsek. Her birisi civa gibi, keskin, dediğim dedik, iddialı, sorgulayan, anlamaya çalışan… Zaman problemi de olmasa. Günlerce tartışsak, herşeyi. Gerçeği bulmak için, gerçeğimizi… Söyleyeceğimiz en son söz „insan“ olurdu belki de.

İnsanı tarif etmek sadece zor değildir. Aynı zamanda anlamsızdır da. Çünkü biz de bir insanız. Çünkü her nasıl tarif edersek edelim, bir kalıba sığmıyoruz. Aksini ispat etmek üzere her şeyi feda edebiliyoruz. Sağdan toplasak, soldan çarpsak, alttan bölsek, üstten çıkarsak… Elde ettiğimiz şey sadece ve sadece sevgi ve saygı.olmakta. Oysa herkes bilir bunu.

Sevmek sanki zayıflık gibi algılanıyor. Veya sevmek için neden aranıyor. Sevmeyince neler kaybettiğimizden habersiz… Saygı yanlışı kabul sanılıyor. Oysa saymak anlama gayretimizin bir adımıdır. Anlaşılma, anlaşma kapısını bile aralayabilir… Herhalukarda kimse bizim gibi düşünmek zorunda değil.

Üzülüyorum. Dostlar kalbimi ağlatıyor bazen. Bu yaşanmışlıklarım, herkes masum olabilir, diyor bana. Herkes sevgiye layıktır. Sevmemek nefsimden, kibirimden, eksikliğimden…

Neshedilmiş ayet yoktur diyorum. İmanım, bir ateistin imanından farklı olmayabilir. Sokaktaki herkes Cennete girebilir. Sınırlarda dolaşıyormuşum, tehlikeli sularda yüzüyormuşum. Dost ikaz eder, tevbe et der. Kitap, sünnet böyle emredermiş.

Ayetin neshi ayetle olur. Velev ki ayet açıkça diğerinin hükmünü kaldırdı, hikmetsiz bir işi olmayan Rabb’imin bununla ne buyurduğunu anlayabilmek için didiklemeli değil miyim? İman konusunda değerlendirmem bana bakar. İnsanları anlama gayretim de olabilir, yetinmemem de, daha fazlasını istemem… Neden garipsenir ki sokaktakilerin masumiyetine inanmaya çalışmam. Veya Allah’ın rahmetine güvenmem. Ayetler varmış, hadisler, alimler de söylemişler. Bazıları Cehenneme gidecekmiş. Ama hüküm Allah’ın.

Kendim için, eşim, dostum, insanlar için bulduğum çözümler bunlar aslında. Dinimin, inandığım Allah’ın muradının, benim bazı insanlara düşmanlık etmem olduğunu düşünmüyorum. Din adına düşmanlığı ret ediyorum. Daha kolayını bilen söyleyiversin, yapıversin, yüreklerdeki ateşleri dindiriversin…