Barınma hakkı insan hakkıdır!

Barınma hakkı insan hakkıdır!

Almanya’nın bir çok eyaletinde kiralık ev bulmak neredeyse mümkün değil. Bunun başlıca sebeplerinden biri kiraların korkunç yüksek olmasından kaynaklanıyor. Bir ailenin geçinebilmesi için kazandığı gelirden aylık olarak en fazla yüzde 30 – 40 oranında kira ödemesi gerekirken güncel olan kira miktarları yüzde 80 ila 100 oranında gerçekleşiyor. Aidatlar ile birlikte bir aylık kazancınızı kiraya ödemek

MELEK KANDİLLİ 26 Ocak 2021 MELEK KANDİLLİ

Almanya’nın bir çok eyaletinde kiralık ev bulmak neredeyse mümkün değil. Bunun başlıca sebeplerinden biri kiraların korkunç yüksek olmasından kaynaklanıyor. Bir ailenin geçinebilmesi için kazandığı gelirden aylık olarak en fazla yüzde 30 – 40 oranında kira ödemesi gerekirken güncel olan kira miktarları yüzde 80 ila 100 oranında gerçekleşiyor. Aidatlar ile birlikte bir aylık kazancınızı kiraya ödemek zorunda kalıyorsunuz.

Kiralar korkunç yükselirken kazanç ve gelirlerin reel alım gücü, sendikaların ve benzeri kurumların istatistik hesaplamalarında ortaya konulan tabloya göre 1990 ila 2020 yılları arasında yüzde 50 azalmış.

Bunun yanı sıra 2003 -2005 yıllarında dönemin hükümet ortakları SPD ve Yeşiller tarafından uygulanan 2010 Agenda yasaları ile esnek çalışma, minijob dedikleri sigortasız ek işler ve en önemlisi taşeron işçi firmalarının yasallaşması, işçi ücretlerini düşürmekle kalmadı, işveren tarafından ödenmesi gereken sosyal primlerin ve yan ücret maliyetlerinin işçilerin sırtına yüklenmesine karar verildi.
Bu durum elbette işçilerin ve emekçilerin kazancının azalmasına sebep olurken özellikle genç insanların yeni çalışma yasaları çerçevesinde fakirleşmesine yol açtı.

Öte yandan sosyal konutların yapımında örnek olan Almanya devleti, 1988’den sonra dar gelirli işçi ve emekçi aileler, emekliler, 3 veya daha çok çocukları olan aileler için öngörülen sosyal konut teşvik programından çekilmekle kalmadı, eyaletler ve belediyeler var olan sosyal konutları özelleştirme programı kapsamında satarak veya Vonovia GmbH gibi büyük emlak şirketlerine kiralayarak bu alanda ödenebilir kiralık evlerin oranını düşürmüş oldular.
Bununla birlikte ailelere kendileri için yaptıkları konut yapımında verilen düşük faizli krediler ve çocuk primleri de kaldırılınca konut yapımında da ciddi bir düşüş yaşandı.

Yüksek kiraların oluşmasında ki diğer etken ise büyük fabrika, işletme ve iş alanlarının, üniversitelerin olduğu kentlere göç edildiği için buralarda kiralar yükselmekte.
Almanya’nın en pahalı kentleri arasında Münih, Stuttgart, Frankfurt ve Hamburg geliyor. Eski Doğu Almanya’da ise kiralar hala çok düşük olmasına rağmen işsizlikten dolayı kimse oralarda oturmak istemiyor.

Doğu Almanya ve Batı Almanya birleşince nüfusunu 83 milyona çıkaran Almanya´ya mültecilerin de yoğun olarak gelmesi ile arz ve talep arasında korkunç bir uçurum gerçekleşti. Yukarıda saydığımız tüm bu gelişmeler yetmiyormuş gibi düşük kredi faizleri ev, konut alımını kolaylaştırılınca konut fiyatları da inanılmaz derecede yukarıya fırladı.

Kiralık konut bulamama sebeblerinin diğer önemli nedeni ise bir çok insanın borçları veya kişisel iflasa girmiş olmaları olarak karşımıza çıkıyor.
Schufa gibi (kişilerin borçlarının kayıtları ve kredi verilebilir olup olmadığını araştıran ve verileri bankalara, ev sahiplerine satan şirketler) reyting kuruluşlarında eğer kredi reytinginiz düşük veya hatta ödemediğiniz borçlar duruyorsa kiralık daire bulma şansınız neredeyse sıfır oluyor.
Schufa’ya girmek ve negatif reyting almanız ise o kadar kolay ki, cep telefonunuzun faturasını unutsanız yeterli!

Veyahut işten çıkarıldınız, hastalandınız ve borçlarınızı ödeyemediyseniz daha sonra durumunuzu düzeltseniz ve iş bulup çalışsanız dahi yıllarca schufa gibi şirketlerin kayıtlarında negatif olarak kalabiliyor ve kiralık ev bulmanız imkânsızlaşıyor.

Garip olan ise bir çok insanın kiralık ev aramasına rağmen evlerini kiralamayarak boş bırakan yüzbinlerce ev sahibinin olması. Almanya’nın genelinde yüzde 5 civarında boş ev bulunmakta.

Üniversiteli öğrenciler 1970’lerde bu boş olan evleri işgal ederek devletin kira ve konut politikalarını eleştirmek, emlak sektöründe oynanan vurgunculuk ve spekülasyonlara dikkat çekmek istemişler ve ev işgalleri böylece başlamış.
Kullanılmayan ve bu yüzden çürüyen evleri onarıp, kültür merkezlerine, gençlik evlerine ve mahallenin buluşma merkezlerine dönüştürmeler Berlin, Hamburg ve Stuttgart gibi kentlerde yoğunluk kazanmış. En son Berlin Kreuzberg’de bu tarz işgal evini Ekim 2020’de sol görüşlü ev işgalcilerini çıkarmak için 1500 polis olay yerine intikal ederek yer yer şiddet kullanarak işgalcileri çıkarmıştı..

Barınma temel insan haklarının en önemlisidir. Her bir bireyin, ailenin temel insani gereksinimlerini karşılayabilecek, insan haysiyetine yakışır biçimde konut ve barınma hakkı vardır. Devlet bu hakların gerçekleşmesi için şehirlerin ve diğer yerleşim birimlerinin tarihi ve kültürel nitelikleri ile çevre değerlerini de esas alan bir plan çerçevesinde gerekli tedbirleri almalıdır.

Almanya’da dünyanın bir çok ülkesinde uygulanan yeni neoliberal politikalar çerçevesinde şehircilik ve konut planlaması gerçekleştiriliyor. Şehirlerin eski yıkık, dökük evleri, kullanılmayan arsalar ucuza satın alınarak modern binalar inşaa ediliyor. Alt katlarında çeşitli dükkanlar, AVM’ler, üst katları ofis olarak dizayn edilen bu binaların en üst katları ise lüks daireler olarak yüksek gelirli çalışanlara kiralanıyor.

Devletin ve belediyelerin şehirlerini, ülkelerini şirket yönetir gibi yöneten neoliberal anlayışlardan derhal vazgeçmesi gerekmektedir.
Yoksul, yoksun, göçmen ve ötekileştirilmiş kesimlerin konut ve barınma haklarının gerçekleşebilmesi toplumun tüm katmanlarını, özellikle de yoksulları, dar gelirlileri, emeklileri, göçmenleri de kapsayacak, toplumda hiç kimsenin dışlanmadığı sosyal politikalara acilen geçilmesi çok önemlidir.

Aksi halde ileri ki yıllarda paralel toplumlar oluşacak, şikayet ettiğimiz gettolaşmalar fazlalaşacak ve fakir, yoksul, emekçi halkın çocukları zengin olanlara nefret ve düşmanlık besleyecek, barış, demokrasi, refah içinde yaşadığı için kendini mutlu azleden Avrupa halkları için bu yaşam biçimi mazi de bir anı olarak kalacaktır.

Bu problemler sadece yoksulları, dar gelirlileri, emeklileri, yalnız çocuk büyüten ebeveynleri ilgilendiren bir konu değildir, maddi durumu iyi olan ve bu tür sorunların muhatabı olmayan orta sınıf (ne kadar kaldıysa veya corona pandemisinden sonra kalacak ise) ilgilendiren önemli toplumsal sorunlara ve kaosa yol açacağı, suç oranını yükselteceği, güvenli şehirler ve güvenli yaşamların hayal olacağı bir geleceğe işaret edeceği için hepimizi ilgilendiren bir konudur.