Yalnızlık

Hissiyat mıdır yoksa hal midir? Tercih mi yoksa yol mu? Başlangıç mı, son mu?

SEDAT İLHAN 14 Ekim 2025 YAZARLAR

Kuş konmaz, kervan geçmez bir adada tek başına yaşamak mıdır daha çok acı veren yoksa milyonlarca nefesin arasında sıkışıp kalmak mı? Ya da yıllanmış dostların vefasızlığı, boşluğu kucaklatan…

Yalnızlık nedir? Cevabını arayarak başlayalım sohbetimize. Ama bir problemimiz var. Kelimeler akmıyor nedense. Bilememek midir halim yoksa bilmenin anlamsızlığı mı? Beynimi kemiren o korkunç canavar mıdır anlatamadığım? İçtiğim yudum yudum, çektiğim nefes nefes… Kimselere dokunmasın diyerek yüreğime hapsetmeye çalışırken içine düştüğüm dipsiz kuyu. Veya ne kadar geniş ele alırsak alalım, tam olamayacağı düşüncesi midir tir tir titreten. Çünkü yalnızlığı konuşurken, onu hisseden herkesi kapsayamamak yapılabilecek en büyük zulümlerden birisi olabilir.

İnsan ise konumuz, her ne olursa olsun aradığımız, aslında sorumuz „İNSAN NEDİR?“ olmakta. Uzunca bir irdelemeden sonra bilmiş gibi, tarihe geçmiş filozoflara rağmen, kocaman kocaman söylemlerle „İnsan bilinmeyen bir varlık değildir. Bilinir. İnsan özgün bir varlıktır. Bu nedenle bilinemez.“ demiştik. Eğer bu tezimiz doğru ise yalnızlık, insan kavramının bileşenlerinden birisidir. İnsan diyorsak eğer ayrıca yalnızlıktan bahsetmeye gerek yoktur. Doğurgan bir döngüdeyiz sanki. Doğru ilerliyorsak sorabildiğimiz, sormaya ihtiyaç duyduğumuz her soru „İnsan özgün bir varlıktır.“ tezi ile sonsuzlukta yerini alacaktır. Cevapsız kalmaya mahkumdur.

Veya ne hissediyorsak gerçeğimiz odur. Algılarımız kaderimizdir. Aynı hadiseyi yaşadığımız halde hissettiğimiz, gördüğümüz, bulduğumuz kendimize özel olmakta. Aksini ispat etmek mümkün olmuyor. Defalarca denedim çünkü. Bazılarımız görmemeyi tercih ediyor, problemlere arkasını dönerek, yok oluvermesini ümit ederek. Bazılarımız ise kendisine etkisi her ne olursa olsun, bir sorumlu bulma telaşında. Nedenine, nasılına, kimin yaptığına veya kimin görevi olduğuna bakmadan çözüm arayan üç-beş yiğit çıkarsa harika. Herşeyi göze alarak kendileri dahil herkese rağmen hem de. Tarihte binlerce örneği var. Zaman hükmünü vermeden ne yazık ki takdir görmemiş, görmüyor.

Kafamda deli sorular… Neden yaşanmış, yaşanmak zorunda mıydı? İlgi alanımız olmasa da hepimiz bir satıra sığdırılmış milyonlarca hayattan bazılarını okumuşuzdur, duymuşuzdur, dinlemişizdir. Üzerinden yıllar geçmiş olmasına rağmen lanet okuruz yıl dönümlerinde. Cevabı ne olursa olsun, bu soru ile ilgilenmiyorum.

Tekrar yaşanacak mı? Kesinlikle evet. İnanmak zorunda değilsiniz. Tarihin tekerrüründe bir nokta arıyorum, nafile. Yok çünkü. Bu tezimi ispat etmek üzere delillerimi masaya sürdüğümde birilerini suçlamak sözkonusu olabilir. Böyle anlaşılmak istemem. Balonlar uçsun gökyüzünde, özgürce. Uçurtmalar vurulmasın, çocuklar ağlamasın. Her şeye rağmen… Bu soru ile de ilgilenmiyorum.

BEN kimim? Cevabı basit aslında. Sıradan bir insan. En az sizin kadar hatalı. Eksiği yok fazlası var. Ve kendimi bulmak üzere çıktığım yolcuğumda kendimi kaybediyorum sanki. Kocaman kocaman söylemlerim… Kainatı aşan haykırışlarım. Kim duya ki onları? Egomla atbaşı giden arayışlarım. İp üstünde acemi bir cambaz. Bir yanda ateş diğer yanda ışık. Niyet harika ama… Eyleme dökülmediği sürece nafile. Ümit garibin ekmeği. Belki bu nedenle „Herkes masum olabilir.“ der dururum, ben de dahil. Zaten anlaşılmıştır ki, önem verilecek, peşine düşülecek bir soru değildir bu.

Bazı dostlar sorarlar, „Sen kimsin?“ Bilmem. Ancak sorana saygımın gereği, bu soru için önemsiz diyemem.

Bir hayalim var. Tüm farklılıklara rağmen kimsenin kendisini dışlanmış hissetmediği bir dünya. Hepimiz için, hep birlikte, mutlu mesut yaşanılası… Ve ben bu hayalimi çok seviyorum. Hayalimin hatırına yalnızlığımı da…