Tehlike çanları çalıyor

Günümüzde Müslümanlar tarihte eşine az rastlanan bir fitne çemberi içinde bulunuyor. Belki de Hz. Osman’ın şehid edilmesinden sonra ortaya çıkan Cemel ve Sıffin olaylarından sonraki fitnelere denk şeyler yaşanıyor. Rabbi, kitabı, peygamberi bir olan ve aynı kıbleye yönelen insanlar birbirlerine akıl almaz bir kinle doldurulmuş durumda. Bunun neticesi olarak birbirlerine selamı dahi esirgeyecek hale getirilmişler.

ÜZEYİR TÜFEKÇİ 12 Şubat 2018 ÜZEYİR TÜFEKÇİ

Günümüzde Müslümanlar tarihte eşine az rastlanan bir fitne çemberi içinde bulunuyor. Belki de Hz. Osman’ın şehid edilmesinden sonra ortaya çıkan Cemel ve Sıffin olaylarından sonraki fitnelere denk şeyler yaşanıyor.

Rabbi, kitabı, peygamberi bir olan ve aynı kıbleye yönelen insanlar birbirlerine akıl almaz bir kinle doldurulmuş durumda. Bunun neticesi olarak birbirlerine selamı dahi esirgeyecek hale getirilmişler.

Fitne uykudadır. Uyandırana Allah lanet etsin. (Camiü’s Sağir Had. No: 2854) hadisinde Efendimiz (asm) müminleri karşı karşıya getiren bu fitneleri uyandıranları hiç hayırla, iyilikle yad etmemektedir. Hangi inançlı kişi Allah’ın Habibinin lanetinin kendine uğramasını isterki ?

Ortalıkta hiç sonuca götürmeyecek şekilde yerli yersiz konuşanları ikaz eden bir hadiste ise şöyle buyrulur: Öyle fitneler olacak ki, ne elle ne de dille düzeltilemeyecek. (Camiü’s Sağir Had. No: 3358) Neyi, nerede, kiminle ve nasıl konuşulacağını hesaplamadan uluorta söylenen sözlerin hiç çözüm üretmediği bir tarafa, geri plandaki fitnecilerin de çok işine yarar. Çünkü kaleler hep içten fethedilirmiş.

Zaten şu sıralar kendini tatmin etmekten öteye geçmeyen birçok konuşmalar ve yazışmalar var, fakat görünen kadarıyla sonucu değiştirmiyor. Ayrıca medya üzerinden fitneyi körükleyecek bir kelimeden dolayı, okuyanlar adedince günaha girmek ihtimali de var.

Demek insanlığın yaşadığı hayata göre kader hükmünü vermiş ve bu yaşanacak. Önemli olan, aktif sabır içerisinde, istikametten ayrılmadan inancımızı yaşamakta sebat edebilmektir. Acil bir hastalık vakıasında kan aramaya giderken ne biriyle kavga edilir, ne de yolda keyif çatılır. Elimizden geldiği, gücümüzün yettiği kadar hastaya yardımcı olunur.

Ayrıca fitne ortamları insan mantığını geri plana itekleyip, tamamen hissiyatıyla hareket ettirip, bilerek yanlışa imza attırabiliyor.

Mesela birbiriyle arası pekiyi olmayan iki kardeş sivil toplum kuruluşundan birisine haksız yere zulmedilince, diğerleri nefsin ve egonun baskısıyla, yapılan zulmü unutarak, memnunane bir tavır sergileyebiliyor. Belli süre sonra İlahi Adalet aynı zalimi kendine musallat edince, bu defa ilk zulme uğrayan mazlumlar şeytanın tuzağına düşerek aynı psikolojiye bürünüyor. Kime yapılırsa yapılsın zulüm zulümdür, sevmediğin kişiye vurulunca hayra dönüşmez. Burada görülmesi oldukça zor ince bir çizgi var.

Böylece kendilerini ‘çok akıllı, mantıklı, yerine göre kurnaz, ibadet ve takvasına düşkün, haram helale dikkatli’ olarak addeden her iki inanç sahipleri şeytanın aynı ağına takılıp zalimin zulmüne ortak oluyorlar.

Öbür tarafta, sayfaların neşredildiği yerde, yapılan zulmü kendileri işlemiş gibi muamele görme ihtimalleri var. Çünkü kaderin adaleti başka konu, zulme rıza zulümdür, yani onu kendisi yapmış gibidir. En azından zulmü karşıdan seyrederken kalben rahatsızlık duymak gerekmez mi?