Sürgün şair: Yırçı Kazak

Sürgün şair: Yırçı Kazak

Yıl 1830.  İsmini yalçın dağlarından alan Dağıstan’ın, Temir Han Şura merkezine bağlı Kumuk Türklerinin meskûn bulunduğu Müslim Avul köyünde mütevazı bir ailede bir çocuk dünyaya gözlerini açar. Büyükleri bebeklerine Kazak ismini verirler. Yoksul bir ailede dünyaya gelen Kazak’ın çocukluk ve gençlik yılları sıkıntı içerisinde geçer. Kazak, küçük yaşlarından itibaren şiirler söylemeye başlar. Şiirlerini besteleyip düğünlerde

ERDAL KARAMAN 22 Şubat 2021 ERDAL KARAMAN

Yıl 1830.  İsmini yalçın dağlarından alan Dağıstan’ın, Temir Han Şura merkezine bağlı Kumuk Türklerinin meskûn bulunduğu Müslim Avul köyünde mütevazı bir ailede bir çocuk dünyaya gözlerini açar. Büyükleri bebeklerine Kazak ismini verirler.

Yoksul bir ailede dünyaya gelen Kazak’ın çocukluk ve gençlik yılları sıkıntı içerisinde geçer. Kazak, küçük yaşlarından itibaren şiirler söylemeye başlar. Şiirlerini besteleyip düğünlerde okumak suretiyle ailesinin geçimine katkıda bulunur.

Genç şair, şiirlerinde aşkını, vatanına olan muhabbetini, Dağıstan’ın güzelliklerini ve kahramanların fedakârlıklarını dile getirir. Kısa sürede Dağıstan’ın sevilen ozanlarından birisini haline gelen şaire halk Yırçı ‘’şarkıcı’’ ismini verir. Şair günümüze kadar bu sıfatla anılagelir.

Kazak’ın yaşadığı dönemde Dağıstan, Çar Rusya’sının işgali altındadır. O dönemde bölgede hâkimiyet kurmaya çalışan Çar idaresi ve Hanların dikta yönetimi halkı canından bezdirmiştir.

Rusların atadıkları yerli Han, Ebu Müslim Han Şavhal halka zulmedenlerin başında gelmektedir.

İstibdadın adet haline geldiği dönemde hafiye faaliyetleri insanlara nefes alamaz hale getirir. Diğer taraftan israf ve soygun düzeni halkı fakirleştirirken, lüks içinde yaşayan idarecilerin her geçen gün artarak devam eden keyfi uygulamaları ve tevkifleri hassas şairi çileden çıkarmıştır.

Şair, önceleri aşkını dile getirdiği temalarda eserler verirken, zamanla köylülerin hayatını anlatan, onların yerli Hanlardan ve Rus idarecilerinden çektikleri sıkıntıları dile getiren içerikte şiirler söylemeye başlar. Köylülerin ezildiğini, çok zor şartlar altında çalıştıklarını korkusuzca terennüm eder. O dönemde mevcut düzen, genç şairin eserlerinde ele aldığı temayı değiştirecek kadar zulümde ileri gitmiştir.

Kumuklar arasında meşhur olan şair, kısa bir süre sonra, bütün Dağıstan halkları arasında tanınan, haksızlıklara boğun eğmeyen bir kahraman olarak temayüz eder. Ülkesi işgale uğrayan halkın hisleri onun mısralarında hayat bulur.  O,  hürriyetleri ellerinden alınan, ülkeleri işgal edilen bütün Dağıstanlıların hislerinin tercümanı olur.

Yırçı Kazak’ın Dağıstan’ın yalçın dağlarında yankılanan şiirleri Hanın ve Çar memurlarının uykularını kaçırır. Kendisini takip etmeye başlarlar.

Ebu Müslim Han Şavhal,  Kazak’ı susturmak ve kendisine bağlamak için sarayına davet eder. Şaire çeşitli tekliflerde bulunur, halkının sevgisini kazanan ve mağdurların hissiyatının tercümanı olan Kazak,  zorba idarenin emrine girmeyi halkına ihanet olarak addeder. Vasfını bilemediğimiz tekliflerini şiddetle reddeder. Bu süreçten sonra, tabii olarak, onun için zorlu bir mücadele dönemi başlar.

Ebu Müslim Han Şavhal, Kazak’ı cezalandırmak için adeta fırsat kollar. Şair, Şavhalın carisini kaçırmak isteyen arkadaşı Atabey’e yardım etmesi Şavhal için bulunmaz bir fırsattır. Şavhal, şairi tutuklatır, Sibirya’ya göndermek üzere, elleri ve ayakları zincire vurulmuş olarak, Rus makamlarına teslim eder. Şair için baskı, işkence ve tahkirlerin insan takati üzerinde olduğu çileli bir dönem başlar Sibirya yollarında. Bir şiirinde,  Ruslara teslim edilmesini şöyle anlatır:

Sarı yağ gibi eriyip gidiyor yağımız,

Hanımız bizi sarı Rus’a bağlayıp verdi.

Hanlarımız bizi bağlayıp verdikten sonra,

Bize şimdi kim sahip çıkacak?

Kazak’ın, Sibirya’da, yazdığı şiirleri çok etkilidir. Sürgünde olduğu dönemde arkadaşlarına yazdığı dizelerde “Biz size yalnızlık kalemi ile yazıyoruz.” diyerek Sibirya’daki yalnızlığını dile getirir. Şair, sürgünde, çocukluk hatırlarını, vatanında geçirdiği unutulmaz günleri yâd eder, hatıralarındaki güzel günlerle Sibirya kamplarında kendisini teselli eder.

Sürgünde yazdığı şiirlerde yakın akrabaları, eşleri ve dostları vardır. Memleketinin her bir köşesi şiirlerinde başka güzeldir. Dizelerinde bazen Ashar dağdan medet umar, hasret kuşunu Ashar’ın zirvesine gönderir hayalinde, bazen Nogayyurtaki çocukluk hatıraları depreşir; fakat gözünde tüten mekânlara vuslatı imkânsızdır.

Anadol nehri inadına daha gür akar, sanki ona yol vermek istemiyormuş gibi bir hali vardır. Kazak, Sibirya’da vatanına kavuşacağı günlerin özlemiyle yanıp tutuşur. Bir arkadaşına gönderdiği şiiri halinin tercümanıdır:

 

                      Uzaklardadır elimiz.
                      Sılanın ayı günü kederli midir?
                      Gelen yazı kışı karlı mıdır?
                      Ala gökleri görebileceğimiz günler var mıdır?
                      Gül gibi, sevgili vatanımıza,
                      Dönmeye Anadol engel.
                      Yedi ay boyunca yürünecek yol da var.
                      Uzakların ayı günü sıkıntılı olur.

Kazak, Sibirya’dan ailesine sürekli mektuplar yazar. Okuma yazma bilmeyen babası mektupları medrese hocası Akay Kadı’ya getirir, okutur. Öğrencilerden birisinin hatıralarında anlattığına göre, şairin babası oğlundan her mektup geldiğinde, heyecanla, koltuğunun arasında gizlediği mektupla medreseye gelir, gözyaşları içerisinde oğlunun mektuplarını Akay Kadı’dan dinlermiş.

Akay Kadı mektupları okuduktan sonra birer nüsha çoğaltır ve saklar. Onun sakladığı mektuplar günümüze kadar gelmiştir. Mektuplar döneme ait önemli tarihi bilgiler ihtiva etmesi yanında sürgündeki şairin halet-i ruhiyesini de dile getirir:

Dağıstanlı Tatar Oğlu Kazak’tan,

Reyhanat’a buruk selam uzaktan.

Sevgilim niçin kaygılarımı gelip almadın?

Tilki gibi düştüğümde demir tuzağa.

Demir tuzak düştü ayaklarıma

Ulaşamadım öz yurduma.

Şavhal öldükten sonra şair yirmi beş, otuz yaşlarında memleketine döner. Yırçı Kazak, önce Temir Han Şura’ya yerleşir, burada yaşamaya başlar. Fakat Şavhallar onu burada rahat bırakmazlar. Ters bölgesindeki Hasavyurt’un Batayurt köyünde yaşamasına izin verilir. Şair, bu köye yerleşir; Şavhal idaresinin gözleri devamlı onun üzerindedir.

Kazak’ın Sibirya’da hayallerini süsleyen, hasretiyle tutuştuğu vatanına dönmesi onu mutlu etmez. Yurduna döndüğünde, gördüğü manzaralar onun mücadelesinin bitmediğini, tekrar kaldığı yerden devam edeceğini gösterir.

Vatanında insanlar arasındaki çıkar kavgaları, zenginlerin keyfi uygulamaları, aydınların ve fakirlerin toplumda hor görülmesi onu hayal kırıklığına uğratır. Bu durum, hassas şairi derinden sarsar, sevdiği vatanında Sibirya’da olduğu gibi tekrar gurbet hayatı yaşamaya başlar.

Bu dönemde, Petersbug Üniversitesi, Şarkiyat Fakültesinde ders veren dostu Muhammet Osmanov ile mektuplaşır, içini kadim dostuna döker. Mektuplarda bozulan toplumun düzenine de dikkat çeker. Kazak, Sibirya’dan döndükten sonra halkın ticaret ahlakının bozulmasını, insanların birbirlerini her fırsatta aldatmaya çalışmalarını, basit menfaatler için neler yapabileceklerini Muhammet Osmanov’a anlatır:

Akşam geç dönüp, evlerinde yatarlar,

Yemin edip, bozuk değil diye satarlar,

Beş kuruşluk kar için babasını satarlar,

Birinde bile bir dürüstlük yok Muhammet Efendi!

Şair, Sibirya’dan döndükten sonra Kumuk Prenslerle yirmi yıla yakın mücadele eder. Onların emirlerine uymak istemez, kaldığı köyde şiirleriyle Şavhalları taşlamaya devam eder.

Mücadeleci şairi, Şavhal idaresi tekrar tutuklatır, zindana attırır. Fakat onu susturamazlar, Batayurt köyünde zor durumda kalan şair, bazen Aksay’a gider orada dostlarıyla görüşür. Halk, düşüncelerini terennüm eden, hislerinin tercümanı olan Kazak’ı çok sever. Bu sevgi şairi öldürmek isteyen, bunun için fırsat kollayan idarecileri korkutmaktadır. Onu alenen öldürmekten çekinirler.

Sibirya’dan döndükten sonra iradesini kaybetmeyip  kalemini halkı için kullanan şair, kırk dokuz yaşına geldiğinde, 1879 yılında, esrarlı bir şekilde öldürülür.

Hayatı sürgünlerde ve zindanlarda geçen çileli şairin ölümüyle ilgili çeşitli rivayetler bulunmaktadır.

Bunlar;

Yırçı Kazak, köyünde tek başına yaşamaya devam eder, bir gün sabah erkenden işe giden köylüler, köprünün altında şair’i ölü olarak bulurlar. Güya, hiç kimse, Kazak’ı kimin, ne şekilde öldürdüğünü bilemez, kâtil de yakalanamaz.

Bazılarına göre şair, Kumuk Prensler tarafından tutulan bir kiralık kâtil tarafından öldürülmüştür.

Diğer bir görüşe göre ise şair, Ruslar tarafından tekrar Sibirya’ya sürülür. Sibirya’da çile çekerek ölür.

Kazak, kendi döneminde cari olan adaletsizliğe ve zulme korkmadan başkaldırmış, haksızlıklara isyanın bedelini canını vermek suretiyle ödemiş cesur bir aydındır. O, Kumukların ve Dağıstanlıların gözünde haksızlık karşısında taviz vermeden dimdik duran bir kahraman olarak yücelirken; elde ettikleri devlet gücünü, şahsi menfaatleri için kullanan, halka zulmeden ve isimleri kaybolup giden idareciler ise; şairin hayatının ele alındığı anlatıda menfi vasfa sahip bir fail olarak zikredilen, arkalarında yad-ı cemil bırakmayan bir öge olarak kalmışlardır.

ÖNE ÇIKANLAR