Söz

Merhaba okurlarım. Bu satırlar size ilk “sözüm„ ilk merhabam. Gazete yöneticileri ısrar ettiler. Her ne kadar naz etsem de yazmamak için söz edemedim. Çünkü yazmak benim olmazsa olmazım. Yazmak, aşkın ötesinde bir tutku benim için… Yazmak, sadece düşünceyi yazıya geçirmek değil. Yazmak, sorularıma cevap aramaktır. Nereden geldim? Niçin geldim? Ne için, kim için yaşıyorum? Nasıl

DEVİN YAZAR 24 Mayıs 2017

Merhaba okurlarım.

Bu satırlar size ilk “sözüm„ ilk merhabam.

Gazete yöneticileri ısrar ettiler. Her ne kadar naz etsem de yazmamak için söz edemedim.

Çünkü yazmak benim olmazsa olmazım. Yazmak, aşkın ötesinde bir tutku benim için…

Yazmak, sadece düşünceyi yazıya geçirmek değil. Yazmak, sorularıma cevap aramaktır.

Nereden geldim? Niçin geldim? Ne için, kim için yaşıyorum? Nasıl mutlu olabilirim? Niçin öleceğim? Sonra  ne olacağım? Bu sorularıma yanıt arıyorum. Beynimi kemiren, uykularımı kaçıran bu sorular düşünen tüm insanların ortak derdi.

Kendimce bulduğum yanıtları başka eserlerimde ve değişik platformlarda okuyucularımla paylaşınca gözlerinin ışıldadığını, hayata bağlandıklarını gördüm. O zaman bunların yazıya dökülmesine “söz”  verdim.

Çeyrek asır önce yazarlık maceram başlamış oldu.

Yazarlık yolculuğuna başladım.

Yazmaya başladım. Peki, yazar olabildim mi? Buna siz değerli okurlarım karar vereceksiniz.

Oldum diyen yazar, hamdır.

Yazar, “tamam”  diyemez. Kendini “tam” gören, noksandır. Noksan kişinin yaptığı her şey noksandır.

İlk sözüme neden böyle başladım? Zor olduğu için.

Yazarlıkta ilk söz hem önemli, hem de zordur. Sonuna kadar “ilk söze” sadık kalmak bir ilkedir.

Köşe yazarının ilk sözü “elest bezminde verdiği söz gibidir.”

Yazar, ilkeleriyle yazardır. Yoksa “yazsa ne yazar, yazmasa ne yazar?

Her şeyin ilki zordur. Yazarın okuyucuyla tanışıp, kaynaşması vakit alır. Birden olmaz. Her iki taraf birbirlerini “fikir yordamıyla” tanımaya çalışırlar bu da zamana bağlıdır.

Tanıdıkça sever, bağlanırlar. Sonra da bütünleşirler.

Ben yazacağım. Sizler lütfedip, okuyacaksınız. Sözlerimin arasında kendinizi arayacaksınız.

Kendi düşüncelerinizin “okeylenmesini” isteyeceksiniz. Sorularınıza yanıt arayacaksınız.

Bulabilecek misiniz? Bilemiyorum.

Cevap “evet” olsa, o zaman siz de ben de gelişim olmaz. Olduğumuz yerde sayarız.

Fikir anıtımızı “söz”lerle yükseltiriz.

Söz, malzemedir. Ne kadar kaliteliyse fikir abidemiz o kadar görkemlidir.

Bir hece, üç harften oluşan “söze” pek çok anlam yüklenmiştir.

“Acı söz dinden, tatlı söz akrebi inden çıkarır” sözü bir kitap kadar bilgi aktarır bizlere.

Söz, namustur. Söz, emanettir.

Söz kız gibidir. Emin ellere, güvenilir kişiye ancak emanet edilir.

“Sözün azı, uzu (özü), çobana verme kızı. Ya koyun güttürür. Ya kuzu.”

Layık olmayanlara söz anlatmak, inek boynuna inci dizmeye benzetilir.

Söz ve eylemlerimiz bizim kişiliğimizi, kimliğimizi, ne olup olmadığımızı ve karakterimizi yansıtır.

Herkes kendi durum ve mizacına uygun olarak söz söyler ve eylemde bulunur.

“Söğüdün közü, yalancının sözü olmaz.” diyen söz sultanları yalancıların sözlerine güvenilmemesini salıklamışlardır.

Son “sözü” Hak ve halk ozanı Mevlana’ya bırakalım:

“İnsan bir ağaca benzer, kökü, sözünde durmaktır.„

Kökü derinde, sözünün eri, erdemli okurlarıma selam…

[email protected]

ÖNE ÇIKANLAR