Son zamanlarda bir soru gelir aklıma. Yazmanın anlamı nedir benim için? Sanki yazmak için yaşadığımı hisseder oldum çünkü. Her gördüğüme bir yorum, bence...
Söyleyivermek kolay. Yap yapabiliyorsan. Gör boyunun ölçüsünü. Veya seni de birisi kritik ediverir. Ediyordur da hatta, ağlamak, sızlamak yok. Hem nereden biliyorsun ki? Doğru bile olsa söylediklerin, ortam okumaların, diğerlerinin algılarını bilmen mümkün değil. Kendimle konuşuyorum. Cevabı var aslında. Söylüyorum da arada. Bilmek yetmiyor bile diyorum. Başkası için mi yazıyorum yoksa. Veya edebiyat yapmak mıdır halim? Süslü tasvirler, kendime özel tanımlamalar, tamlamalar. Bilmem…
„Öğrenmek istiyorum. Hiçbir şey bilmiyorum diyenlerin neler bildiğini bilene kadar.“ demiştim 3-5 yıl önce. Sokrates’in sözünden esinlerenek. Henüz onu tanımadan, hayatını incelemeden. Sosyal medyada birilerinin söylemleri paylaşılır durur. Anladığımız için midir veya olduğumuz yoksa arayışımız mıdır mırıltılarımız? Belki de hepsi.
Sokrates’in hayatını inceledim biraz. Sözlerini kritik ettim. Anladığımı, anlayamadığımı yazdım, bencesini. Kimse yanlışlayamaz, yanlışlamamalı. Düşünceler birbirini taban tabana zıt bile olsa insan ise söyleyen, insanlığımızda bir karşılığı olabilir. Ret edilmemeli. Saygı yani. Tüm problemlerimizin ve çözümlerimizin en temel faktörü. Kendimize rağmen.
Sosyal medyada bir grup gördüm. Adında insan vardı. Önemsedim, sevindim de. Kendimi sorguladım hatta. Dörtyüzbin insan bir araya gelmiş, insanı konuşuyor ve sen hala insanın, insanlığın yeterince ele alınmadığını iddia edersin, dedim. Biraz inceledim, neler paylaşılmış, konulara nasıl bir bakış açısı ile yaklaşılmakta. Pek hoş şeyler görmedim ama yine de ümitliydim. Bu grubu sürükleyen mutlaka bilge bir kadro olmalıydı. Herkesin aynı düşünmesi beklenemez zaten.
Grupta ilk paylaşımımı yaptım. Sokrates-1 yazısı. Onaya düştüğüne dair mesajı gördüğümde garipsedim. Koruyor muyuz? Kimden, kimi? Yoksa kontrol mü ediyoruz? Mümkün mü? Maslahat nedir, beklentimiz? Ben sorularımla boğuşurken kısa bir süre içinde grup benim için görünmez oldu. Engellendim yani.
Yazıyı tekrar okudum. Nedir rahatsız eden acaba? Neden ikaz edilmedim? Bir sürü gerekçe mümkün. Farklı bir şey söylersem üstteki cümlelerimle çelişirim.
Biliriz. Ayette hidayetin bir şartı olarak doğru yolda olmak gösterilmiş. Yol hedeftir, beklenti. Kimse bile isteye kendisini çıkmaz sokaklara sürmez. Ama paradokslarımız var. Çünkü insan özgür olduğu yerin kölesidir. Ancak özgürlük şart. Kendi kararlarımızı kendimiz verebildiğimizde güzeli bulabilmemiz, kabul edebilmemiz mümkün.
Sokrates ile ilgili yazılanları, çizilenleri, söylenenleri incelemeye devam ediyorum. Çok mu önemsedim ki? Yoksa bilmediğini bilen birisinin bilgeliğini, bilenlerin ağzından dinlemek hoşuma mı gidiyor?
Bir tiyatro videosu seyrettim. Ona atfedilen sözler ile Sokrates’in hayatı canlandırılmış. Çok şey anlattı bana. Acıttı bir yerlerimi, yüreğimi. Bir farkındalık belki ama nasıl yaşanılır, henüz bilemiyorum.
Gençler bilge bilge cümleleri haykırıyorlar. Sadece ezberlemişler. Oysa oyunculukta başarı, idamlığın duygularını yansıtabilmektir kelimelere.
Her zamanki gibi kendimce bir çözüm buluveriyorum. Bu gençler programlarının hazırlık sürecinde Sokrates‘i tartışmış olsalar… Farklı bir şey beklenebilir mi? Belki evet. Ama belki.
Çocuklarımı düşündüm. Veya yeni tanıştığım arkadaşlarımı. Yıllanmış ömrüm boyunca gördüğüm, yaşadığım, hissettiğim şeyleri, hayatın bencesini, tecrübelerimi, tezlerimi bocalıyorum hemencecik. Anlamaları mümkün değil. Kendilerini inkar etmeleri beklenmemeli.
Oysa bildiğim halde bildiklerimi hareketlerime yansıtabildiğimden emin bile değilim. Ya onların algıları, öğrenme süreçleri? Kızıma „Herşeyi konuşabilmeliyiz. Hiçbir şeyi kabul etmek zorunda hissetmemeliyiz.“ dedim. Neden bunu söylemek zorunda hissettim? Çocuklarım, dostlarım duygularını bana karşı ifade edemiyorlar mı yoksa? Her halimle özgürlüklerini yaşatsam yanımda, neler değişir, ne zaman? Çünkü özgürlük onların. Yaşanmışlıklarıyla edinebilecekleri kendilerine özel bir pusula…