"Sevmesi en zor olan kişi, buna en çok ihtiyacı olandır.”Evet. Büyük ödüller genelde büyük zorluklar sonrasında gelir. Ama insan herhangi bir şeyi yapmak zorunda hissetmemeli. Çünkü zorunda hissettiğimiz şeyleri yapmamak üzere bir iç direncimiz vardır.
Ancak yapmakta zorlandığımız, başaramadığımız, güzel şeyler ortaya koyamadığımız konularda devam etmekte fayda olabilir. Her konuda mı diye sorarsanız, buna verebilecek net bir cevabım yok. Resim, müzik, spor, komedi, fen bilimler, sosyal bilimler…
Amaç başarılı olmak ise kabiliyetimize göre bir alan belirleyip profesyonelleşmek en doğru yol. Meşhur olabiliriz, para da kazanabiliriz. Böylece mutlu olamadığımızı veya tamamlanamadığımızı fark bile etmeyebiliriz. Hayata sadece yaptığımız iş gözlüğü ile baktığımızda gördüklerimiz eksik kalabilir. Mesela, bazen öyle olur ki, bir öğretmenin yorumu, hukukçunun, askerin, tüccarın, fabrikatörün, yöneticinin yorumları tek başına çözüme, gerçeğe ulaştıramayabilir bizi. Bu nedenle olsa gerek, makam sahiplerinden, ünlülerden bazılarının farklı aktiviteler yaptıkları bilinir.
Bir dostum şiir yazmıştı. Kelimelerimi seçerek söyledim düşüncelerimi. “Seni görüyorum mısralarda.” dedim. “Biraz daha yuvarlanabilir.” Esneklik, nezaket, anlayış, sabır… Bir resim yapmış olsa tuvalde yine onu mu bulurdum, bilemiyorum. Belki de saz çalmalı veya ney… Çok mu abartıyorum sizce?
Aynı şey benim için de geçerli doğal olarak. Biraz spor yapmak istiyorum. İp aldım bu nedenle. Kıyı köşe arıyorum biraz atlamak için. Kimsenin ayıplamayacağını bildiğim halde. Olsa ne olur ki? Bir video seyrettim. Havaalanı salon zeminine kareler çizmişler. Çocuklar, gençler, kendisini genç hissedenler, anneler, ablalar… sekiyorlar. İmrendim. Tüm cevaplarımı bulup sakinleşebildiğimde ben de oynayabilir miyim? Belki de oynamaya başlasam daha kısa bir sürede sakinleşmem mümkün olabilir.
Ancak sevmek konusu biraz daha farklı. Çünkü sevebilmek için kendimizle barışık olmalıyız. Kendimizi affedebilmeli, değerli bilmeli… En temel ihtiyacımız olan sevilmek, sevince kolay ve mümkün.
“Biliyorum bana inanmayacaksınız, ancak insan mükemmelliğinin en yüksek şekli kendini ve başkalarını sorgulamaktır.”
Bu söylemde iki tane hüküm cümlesi bulunmakta. İlki diğerlerinin düşünceleri hakkında, ikincisi ise filozofun kendi görüşü. Ancak nesne filozoftur, filozofun yaşam stili.
Hayatı ciddiye alan, her gördüğünü mesaj bilen, bir öğreti bulmaya çalışan ve bu nedenle gülüp oynamadığı, mutlu olmadığı sanılan bir kişinin, nasıl göründüğünün farkında olmadığı düşünülemez. Gülmelerin arkasındaki acıları, ağlamaların arkasındaki sevinçleri görmemesi de… Zayıflıktaki gücü, sahiplikteki kaybetme korkusunu.
“Görünmek istediğiniz gibi olun.”
İnsan kendisine yalan söyler ve sadece kendisini aldatabilir. Veya kendisi istediğince aldanır. İşine gelir, düşmanın düşmanını dost bilir. Bilir ki, dost olmaz ama işine gelir.
Bu nedenle olmadığımız gibi görünmeye çalışmak kendimize zulümdür. Tabii ki, içimizde olanı tüm çıplaklığı ile ortaya dökmeye de gerek yoktur. Belki bir süreçtir sadece her an yaşanmakta olan, bir gayret, değişim, gelişim…
“Daha iyi olmaya çalışmaktan başka türlü daha iyi yaşayamayız.”
Öğrenim, bilgelik yolculuğumuzda geri vites yoktur, durmak mümkün değil. İki ileri bir geri, bir ileri iki geri de olsa sürekli hareket, ihtiyacımız olan şey…
Çünkü “Yeter artık.” dediğimizde geriye düşüş başlar ki, nerede duracağı bilinemez.
Ağır spor yapanların ara verdiklerinde aşırı kilo aldıkları, hastalandıkları görülebilir. Karar makamında olanların küçük bir hediye ile başlayan düşünce kaymaları daha fazlasını hak görmeye evrilebilir. Varoşlardan çıkıp halkın adamı rolüyle ünlenenler zamanla halktan kopabilirler. Ne yazık ki, muhtemel son bu.
“Senin gibi konuşup yaşamaktansa, kendi tarzımla konuşup ölmeyi tercih ederim.”
Bu sözden alacağımız öğreti, kimseyi dinlememe, görüşlerini değerlendirmeme, alacaklarımızı almama, öğreneceklerimizi öğrenmeme olamaz. Taklit etmenin anlamsızlığıdır sözkonusu olan. Çünkü sadece ezber, beklenen, arzulanan faydaya ulaşmaya araç olamaz. Öte yandan bilge odur ki, muhatabının ihtiyacını, kabul edebileceği bir formatta sunar. Aklı, mantığı da doyurmaya çalışır. Asıl dikkate alınması gerekenler, öğrenme yolculuğumuzda önümüze ışık tutanlardır. Kendisi gibi düşünmemizi bekleyenler değil.
Veya, bilen bilir, bir insan her dediğimizi kabul ediyorsa ya aptaldır ya da bizimle dalga geçiyordur.