Sokakta Üçüncü Gün – 3

Altı gün süren üçüncü dönem.

SEDAT İLHAN 26 Nisan 2025 YAZARLAR

Delinin kuyuya bir taş atması misali. Tahtama sorumu yazarak gelebilecek tepkileri bekledim. Aktif bir bekleyişti bu. Gelen neden gelir? Gelmeyenin, görmeyenin mazereti ne ola ki…

„Hayatın anlamı nedir? Öğrenmek olabilir mi?“

En temel sorulardan birisi. Basit ama kolay değil. Çünkü herşey ile ilgili. Var olmak, hastalıklar, güç, benlik, ölüm… Ve cevabımız bizim gözlüğümüz. Hadiselere baktığımızda gördüğümüz. Önemli olduğu kesin, hiçbir şüpheye yer yok. İnsanın öncelikle bir yolu olmalı. Nereye varmak istediğini bilmeli. Ne yaparsa neyi elde edebileceğini öngörmeli. Ancak yanılmak her zaman için mümkün. Bu nedenle öğrenmek hayat boyu devam eden bir süreç.

Bu sorunun benim düşünce dünyamda bir yeri olmalı. Bildiğim için mi sorarım yoksa öğrenmek midir amacım? Bilmediğimiz bir şeyi sorabilir miyiz? Bildiğimizi neden sorarız? Bildiğimizle ne yapmamız gerekiyor? Bilgiden beklenen fayda ne ola ki… Bildiklerimizle ilgili yeni şeyler duymak konusunda isteksiz olabiliyoruz genelde. Neyi öğrenir isek bilmiş olacağız? Bilgi ile önyargı arasındaki fark nedir? Veya aralarında nasıl bir ilişki sözkonusu… Velev ki doğru olsun.

Düşüncelerimi dostumla birlikte toparlarım mümkün olduğunca. Sesli düşünürüm. Daha faydalı sanki. Bir başkasının gözü ile kendime bakmak… „Ayna ayna söyle bana, benden güzeli var mıdır şu dünyada?“ Rekabetçiliği girmiyorsa araya harika oluyor. İlk aşamada can sıkıcı gibi görünse de ilerlemeler huzur veriyor. Hayatın anlamının ne olduğunu bilmediğimi söyledim ona. „Biliyor olsaydınız aramazdınız. Bu güzel düşünceler de açığa çıkmazdı.“ dedi bana. Çirkin düşünce yoktur, diyesim var. Kötü olan bildiğini sanmaktır. Zaten öğrenmek de bilmediğini bilmek ile başlar…

Bilginin muhatabımız aleyhine kullanımı önyargılarımız adını almakta. Ne kadar kapsayıcı oldu bu tanım, düşünmeliyim, hepimiz için, hep birlikte düşünelim. Ancak şimdilik bu kadarıyla devam edelim. İnsanlar nankördür, bencildir, mesela. Bu bir bilgidir. Doğrudur da. Genelde. Kişinin erdemi ile ters orantılı. BEN dahil. Buna rağmen, defalarca aldatıldığımız bir dostumuzla olan iletişimde gard aldıran bilgimiz değil önyargımızdır. Önyargımız hükmümüz, hükmümüz gerçeğimiz, geleceğimiz olur. Aldanmak nerede ise kaçınılmaz ise aklımız, mantığımız… Nasıl yol verebiliriz ki böyle bir sonuca? Ben işte buralarda bir yerlerdeyim sanırım.

Önyargılarımızdan kurtulmanın bir yolu harekete geçmektir. Yapılması gerektiğine inandıklarımızı gerçeklemeye çalışmak. Sokakta aradığım şey bu yoldur. Belki sokak harekete geçmenin de adıdır. Bunu zamanla anlayabilirim, umarım.

Sokaktayım. İnsanların dış görünümleriyle hadiselere yaklaşımları arasında ilişki kuruyorum. Umuyorum ki, bazıları bana yanıldığımı ispat ederler. Veya bilmenin ötesine geçebilirim, iç sesimi susturabilirim, önyargılarımdan kurtulabilirim, vericiliğin erdemine erebilirim. Çünkü biliyorum ki, her halukarda mutlu mesut yaşamak, hep birlikte çok daha kolay ve anlamlı. Ve davranışlarımıza yansımayan bilgi sadece yüktür.

İlk günlerde ziyaretçilerimin çok olmasını arzuladım. Yavaş yavaş bu duygum kayboldu. Aslında olması gereken de bu idi. Bütün değişim benim düşünce dünyamda olacaktı. Bir mesaj veriyordum, öncelikle dostlara. Yeryüzünün herhangi bir köşesinde, insanlığın dertlerine çözüm diye inleyen dualara katıldı duygularım. Standıma gelmeseler bile sorumu okuyup birbirine bakanları da görüyordum. Üç kişi fotograf çekti mesela. Buyur ettim ama gülerek kaçar gibi uzaklaştılar.

Gençler… Düşünmeden hareket ederler gibi bir yanılgım vardı demek ki. Memnun oldum ziyaretlerinden. Ömrüm boyunca edindiğim tecrübelerimi bocaladım onlara üç cümle ile. Ne algıladıklarını bilemem tabii ki. Bilmem de gerekmiyor. Onların bu tavrı birilerince bastırılmadığı sürece meyveye duracaktır ve meyvenin adı önemli değil. Hatta acı olanları daha bir ilaç gibidir… Onların, yüreğimde yeri var artık. Meraklı, dikkatli, iletişime açık tüm gençlerin.

Bazılarının cevapları hazırdı. Yaratıcı… Tüm bilmediğimiz, kafa yormak istemediğimiz, korktuğumuz konularda tılsımlı kelimemiz. Tartışmak anlamsız. İnançlar tartışılamaz. Cevaplarımızı hayatın içinde aramanın daha anlamlı olduğunu söylerim genelde. Bir yaratıcı varsa ve inanılıyor ise iletişimde, ilişkilerimizde, tavırlarımızda yansıması olmalı. Ama bir an boşluğuma geldi. Dünyaya tekrar geleceğimizi söyledi birisi. Kim, nasıl bilebilir diye sordum. Bir bilge söylemiş, bilinmezmiş ama söylemiş.

Ve bilenler – bilmeyenler… Hayatın olmazsa olmazları. Sokakta gerçeği, doğruyu, bilgiyi bulamayacağımı söyledi birisi. Çok daha kısa sürede, en doğru bilgiyi kitaplardan öğrenebilirmişim. Belki de doğrudur. Her nereden öğrenmiş olursa olsun, bana bilgisini aktarabilirdi. Söyledi de ben mi anlamadım? Beni bilmiyor ise neyi biliyor ki? Veya hayatın anlamını bulamayanlara bir kaç cümlesi yok mudur? Neden yaşadığını bilmediğini söyledi iki kişi. Acıdım, üzüldüm, korktum… Onların yaşam sevinçlerini bilenlerin çaldığına eminim ama ispat edemem.

Sokağı sevdim. İçime biraz Diyojen kaçmış sanki. Onunla tanışmanın vakti gelmiş de geçiyor. Hakkında yazılanları incelemek bir borç oldu artık. İlk günler gelenlerin fazla olması temennimdi. Sonraları ise sadece orada olmak. BEN kimim? Çok klasik kaçardı, atladım bu nedenle. BENim kim olduğuma karar verecek olan BENim.

Bir tütsü gibi veya baharın kokusu, yeni açan çiçeklerin etrafa yaydığı, aşığın rüzgara aşkından haber sorması, bir ihtimal diyerek zerresini bile kaçırmamak gayreti, aynı gökyüzünün altında nefes alma düşüncesi ile sarhoş… içime çekerek geçirdiğim 6 koca gün. Alıştım mı yoksa geçmiş sıkıntıların tatlı bir anı olarak anılması hali midir yaşadığım. Sokağı özledim. Yeniden gideceğim. Hiçbir şey yapmadım dememek için. İsyanlarımın, itirazlarımın, söylemlerimin bir anlam kazanması adına…

Geçenlerde bir seminere gitmiştim. Aktivist tanıştığı, görüştüğü arkadaşlarını anlatır. Dünyanın herhangi bir tarafında, herhangi bir zaman diliminde barış olmuş, derman, haklının arkasında duvar olmuş… yüreklere seslenen binlercesinden bir demet. Ben de onlardan birisiyim işte. Doğru şeyler yaptığımı asla iddia etmiyorum. Zaten bu sadece benimle olabilecek bir şey de değildir. İletişimdir bahsettiğimiz. Birbirimizi anlamamız, isteklerimizin farkındalığı, saygı, yaşam kültürü, hepimiz için, hep birlikte…