Biraz değişiklik olsa da aynı şeyleri yaşadım. Son gün hazırlandım yine. Yazıcım arızalansa ne yaparım diye düşündüğüm halde. Gitmemek için sürekli mazeretler aradım. İlk gün yağmur nedeniyle iptal ettim, çıkmadım sokağa. Ama elimde tahtam ve masam, yola düştüğümde bazılarının garip garip bakmaları rahatsız etmedi.
Şartlar sanki imtihan eder gibiydi. Tren seferlerindeki aksamalar, son anda yapılan değişiklikler… Kendime inatla devam etmek istedim. Ne yazık ki, son gün yenildim.
Bir mücadele verdiğim kesin. Kim bilir ki, kime, neye karşı? Sokakta yerimi aldığımda birilerinin yanıma gelip gelmemesini umursamıyorum, diyebilirim. Ancak bunun iyi bir şey olduğundan emin değilim. Çünkü dost meclislerinde insanların çoğunluğunun düşünmediğini söyler oldum. Zaten kabul de ediliyor. Bu nedenle görünen problem de yok. Öyle midir ki?
Algılarımızın ruhumuza, kararlarımıza, geleceğimize etkisi var. Tartışalım mı? Yani kabul ediyor muyuz bunu?
Sokaktayım… Önümden yüzlerce insan geçiyor. Bazıları görmüyorlar beni, renkleri, farklılıkları, acıları, sevinçleri… Bu söylemimle sizi manupile ettiğimin farkında mısınız? Tabii ki, kendimi de. Görmüyorlar mı, yoksa… Veya herşeyi görmek mümkün mü? Gördüğümüzü anlıyor muyuz? Anladığımızın doğruluğundan emin miyiz? Neyi anlamalıyız?
Sofistler gibi „Gerçek yoktur“ demek istemiyorsak eğer ilk adımda kalmamamız şart. İlerleyebilirsek göreceğimiz şey, hepimizin farklı olduğu gerçeği. Bazı şeyleri yaptığımızdan dolayı kendimizin üstünlüğüne hükmedip üsten bakmanın en evvel kendimize zararı var. Yalnızlaşmak, farklı yollara meyletmek, kendimiz olamamak, değerlerimizin değersizleşmesi… Oysa sadece farklıyız. Tüm insanlar gibi.
Biliyorum ama yetmiyor. Tüm duygularımızın doyurulmasının gereğidir yaşadığım. Sokağı yudumluyorum bu nedenle. BEN farklıyım, herkes gibi, herkesin farklı olduğu gibi. Farklı olma yönüyle herkesin aynısı…
Sanki öğreniyorum bir şeyler. Yöntemimi değiştiriyorum, görerek, bazen istemsiz. İlk günler gündemi katılımcıların belirlemesini bekledim. Sonrasında, hayata dair bir kavram hakkında düşüncelerini yazmalarını istedim. Şimdilerde ise sohbet etmeye başladım.
Hayatımı akışına yaşamak istediğimi söyledim mesela. Yapabiliyor musun, diye sordular. Deniyorum, dedim. Buradayım, gülüyorum, sizlerle beraberim.
Bu sefer ön plana çıkan duygum dinciliğin zararları oldu. Trajikomik bir şey. Tahtaya yazılı bir soru, yanında durmakta olan bir insan… Nasıl algılıyorlar ki böyle bir girişimi? Kolay lokma mı yoksa alt edilmesi gereken bir ejderha mı?
Bir bayan önce dikkat kesildi. Sonra yanıma gelmeye karar verdi. Anlatıyor da anlatıyor. Bilinen şeyler. Bazı farklılıklar olsa bile temel inanç sistemlerinde olanlar. İnsanlık felakete sürüklenmekte. Bir kahraman gelecek ve kurtaracak.
Arayışımın ne kadar da önemli ve doğru olduğunu düşündüm. Bir de bulabilsem, harika. Biz bize yapıyoruz. Ve, bir kahramanın bize rağmen bizi kurtarmasını bekliyoruz. Yok böyle bir şey. Neyi paylaşamıyoruz? Girdiğimiz bu girdapta fayda bulmak mümkün mü? Neden çıkamıyoruz?
Bir yaşlı çift geldi yanıma. Abimiz çok doluydu. Müslüman mısın, diye sordu önce. Sonra saydırmaya başladı. Elini vurdu masama iki, üç kez. Anlamadım neler söyledi ama tahmin ettim. Evet diyerek geçiştirdim. Birlikte yaşayabiliriz, dedim. Ablamız tebessümle tasdik etti.
Çok kötü yaşanmışlıklar var. Birileri, bazı konularda manupile ediyor olabilir. Ama bunların ortaya çıkması, hak ile batılın birbirinden ayrılması insanlığımızı keşfetmemiz ile mümkün. Çünkü hakikat, hep birlikte mutlu mesut yaşamamıza engel olamaz.