Çok önemli olduğunu söylemişti bir dost. Hatta öyle ki, hakiki iman ile bile ilişkilendirmişti. Bunu hangi gerekçelere dayandırdığını bilemiyorum.
Belki grupçuluk taassubu ile söylenen bir ifade bile olabilir. Ama tamamen yanlış diyemiyorum. Çünkü son günlerde zamanı okumaya çalışıyorum. Bunun yeterli olmadığını bildiğim halde. Gerçekten imanım mıdır bunu bana yaptıran? Ne gibi bir fayda gözetiyorum ki? Değerlendirmelerim doğru bile olabilir. Bilgimin hayatımı nasıl etkilediğine bakılmalı. Veya dostlara yansımalarına, yüreğimden yüreklere… Ve ben henüz emin olamıyorum.
Güçlü olmak istiyoruz. Biraz negatif geldi ise bu ifade, yumuşatalım. Kendimizi değerli hissetmek istiyoruz. Veya saygı, yanlış da yapmış olsak. Zaten doğru olana saygı gerekmiyor. Aslında doğru veya yanlış sadece farklılık bile olabilir. Saygı, her insanın kendisine özel olan öğrenme yolculuğuna müdahale etmemektir denilebilir. Ancak böylece hakikatler ortaya çıkabilir, kabul görebilir. Ve hakikatler birlikte, mutlu mesut yaşamaya engel olamaz.
Bir paragrafta insanlığın özetini yazmışım, kendimce, bir bilen gibi. Zaten sıkıntı da burada. Bilmek ile yetinmek, bilmenin değer kattığına inanmak, bileni, yapanı bilmek, sadece bilmekte kalmak…
Bu gerçekten çok önemli bir kriter mi yoksa ihtiyacım olduğu için sürekli etrafında dönüp durduğum dipsiz bir kuyu mu?
Yakın tarihimizde isimleri geçen bir çok lidere korumalık yapmış birisini dinlemiştim. Hakkaniyetli bir değerlendirme yaptığına inandırdı sözleri. Ancak dedikodu olmaması adına sadece düşündürdüklerini aktarmayı tercih ederim. Sosyal oluşumlar da bir nevi insan gibi. Karakterleri var, tepkileri, duyguları, özlemleri… Sorularım var aslında cevaplarım da. Bilmem mümkün olmayan şeyleri bilmek midir gayretim, bilemiyorum.
Lider, grubunu ne kadar yönlendirebilir? Grubun lidere etkisi var mıdır? Önemli olan şey en doğrucu olmak mıdır? Neden tolere ediyoruz? Neden o grupta, o liderin etrafında olmayı tercih ediyoruz veya etmiyoruz?
İsterseniz sorularımıza cevaplarımızı zamandan alalım. Belki de hepsi diyebileceğimiz çoğunlukla bilge olarak gördüğümüz, ilkeleri ile söylemlerimizi süslediğimiz o kişiler aslında mutlu mesut yaşamamışlar. Hatta ciddi sıkıntılarla karşılaşmışlar. Ancak mutlaka iç huzuruna sahiptirler. Veya bir inanmışlık, beklentisizlik, bilgeliğin onuru…
Çünkü sevdiğimizden korkmuyoruz, korktuğumuzu sevdiğimiz kadar. Veya kaybetmeden değerini anlayamıyoruz. Zaten aramadığımız şeyi de bulamıyoruz. İhtiyaç hissetmeden aramaya gerek de görmüyoruz. Hazır olandan faydalanmak var iken… Genel durum bu, istisnaları kesinlikle mevcuttur.
Amacın iyi veya kötü olması kesinlikle önemli olmakla birlikte motivasyonlarımız, tercihlerimiz değişmiyor. Güç almak, menfaat elde etmek… Maddi olmayabilir tabii ki. Aidiyet mesela. Silahşörlerin krala ölümüne itaati, başka ne ile açıklanabilir ki? Veya ilkeler tamam da kişilere itaat etmek mümkün mü?
İsterseniz bir masal gibi, evvel zaman içinde… diyerek devam edelim. Ütopyaları konuşmak çizgimizi belirlemek adına referans olabilir. Hayattan kopmadığımız sürece faydalı.
Bir lider, çevresinde kimse olmasa bile liderdir. Etrafındaki kişilerin çeşitliliği liderin inanmışlığına, ilkelerine işaret olabilir. Saygı mesela. Bu kavramı hoyratça kullanıyoruz sanki. Düşünmeden. Veya amalarımızla. Doğrularımız var diyelim. Bize benzeyen söylemler duyduğumuzca affetme duygumuz nirvanalara fırlayıveriyor. Ancak saygı bu olmasa gerek.
Saygının önceliklenmesini irdelemeye devam edelim. Bu demektir ki kimse kendisini ötekileştirilmiş, itilmiş, değersizleştirilmiş hissetmiyor. Delinin de velinin de bir olduğu bir ortam, insanlığımızın cümbüşü… Çok seslilikteki düzen veya kaos… İnanmışlık veya bilgelik, fayda gözetme…
Çünkü orada bulunan herhangi birisinin yaptığı hatalar her ne kadar büyük olursa olsun, topluma bakan yönü var demektir. Veya o kişide o toplumla uzlaşan hasletler mevcut. Her halukarda kişilerin ve dolayısıyla toplumun öğrenebilmesi adına gerekli olan şey, saygı…
Dostların vefasızlığına rağmen saygı, ilkesizlerin lakaytlığına, düşmanların şiddetine… Çünkü başka bir yol yok. Kendimizi özgür hissettiğimiz yerin kölesi oluveriyoruz. Hakikatleri özgür olmadan kabul edemiyoruz. Kendimizi bulabilmemiz tabii ki bize bakıyor, gayretimize.
Böyle bir ortam düşünüyorum işte. Güç sevdalılarının seslerinin gür çıktığı, buldukları ile hallenmek isteyenlerin ise kıvrım kıvrım kıvrandığı… İnsanlığın imtihanıdır bu. Ya gücün kölesi olacak ya da kendisi. Aslında her insanda güçlü olmak sevdası var ise, veya güç seviciliği… İmtihan zor diyeyim. Kaybetmek mümkün.
Güç gereksiz değil ama sevgi ile dengelenmeli. Özgürleşememiş insanların, güçlülerden problemlerini çözüvermelerini beklemeleri karşılıksız kalmaya mahkum. Gücün karakterinde masumane, cahilane, zalimane kontrolsüzlük isteği yatar. Ve bu konuda ismin, ırkın, inancın hiç bir önemi yoktur.
Zamanı okumak… Yetmez, gereğini yapmak. Aksi halde saygının yalnızlığı bir kabus olup çökebilir.