Yönetim – İstişare

Yönetim – İstişare

Toplam kalite yönetimi, demokrasi gibi cafcaflı söylemler ile sanki yeni bir şeyler keşfetmiş gibi insanların karşısına çıksak, organizasyonlarımızı şekillendirmeye çalışsak da yapmaya çalıştığımız şey istişarenin en az birkaç basamak gerisinde kalır. Adı ne olursa olsun, yapılanlar istişare esaslı olmadığı sürece başarı bir dereceye kadar mümkün. İstişareye katılanlar güçlerini toplumdan alırlar. Diğer sistemlerdeki yöneticiler ise gücün,

SEDAT İLHAN 18 Kasım 2022 SEDAT İLHAN

Toplam kalite yönetimi, demokrasi gibi cafcaflı söylemler ile sanki yeni bir şeyler keşfetmiş gibi insanların karşısına çıksak, organizasyonlarımızı şekillendirmeye çalışsak da yapmaya çalıştığımız şey istişarenin en az birkaç basamak gerisinde kalır. Adı ne olursa olsun, yapılanlar istişare esaslı olmadığı sürece başarı bir dereceye kadar mümkün.

İstişareye katılanlar güçlerini toplumdan alırlar. Diğer sistemlerdeki yöneticiler ise gücün, güç odaklarının etkisindedirler.

İstişarede her etkenin görülmesi, değerlendirilmesi, her etkilenenin hesaba katılması, memnuniyetinin hedeflenmesi söz konusudur. Aksi, birilerinin işine geldiğine lütuflar dağıttığı, yönetemediği konularda yasaklar savurduğu, yasakların delinmesini kendisine saldırı olarak algılayıp en ağır cezaları verdiği bir süreç yaşanabilir.

Öyle zaman olur, lokmayı çiğneriz ama bir türlü yutamayız, ağzımızda büyür de büyür. Belki ruh halimden belki de konunun genişliğinden, öyle bir haldeyim işte. Adım adım ilerleyelim, hayrolsun. İstişare demek ama sizlerin fikirlerini sormamak, önemsememek tezat olur tabii ki. Beklerim, lütfen…

Öncelikle şunu bilmek gerekir ki, dün yaptıklarımızın sonuçlarını bugün yaşarız. Ve bugün yaptıklarımızın acı veya tatlı meyvelerini yarın yemeye hazır olmalı. Her şeyin ama her şeyin, küçük büyük, az çok, önemsiz görülen veya çok önemsenen her şeyin bir karşılığı vardır. Küçük bazen büyükten daha önemlidir. Zincir en zayıf halkası kadar sağlam olur. Bu iki söylemi kabul ediyorsak eğer önümüzde bazı kriterler buluruz.

Herhangi bir grup veya toplumun geneli için mevcut durumu ele alarak çözüm üretemeyiz. Gayretimiz geleceği planlamak üzerine olmalı. Referansımız insanlık. Aksi halde birtakım düşünceleri çözümümüze dahil edemeyebiliriz. Bazı dostlara bakıyorum, iletişimleri isyana dayalı, itiraza. Bazıları kendisine dokunmadan zerre kımıldamayacağını açıkça haykıran bir tavır içindeler. Onlarla nereye kadar yol alınabilir bilemem. Zaten bilmemeli. Tüm farklılıklara direkt veya endirekt ulaşmayan düşüncelerimiz, hedefimiz, yaptıklarımız eksik kalır çünkü. Masumane, iyi niyetle yapılan faaliyetler kaosa evrilebilir. Sen-ben, siz-biz, çözümsüzlüğümüz. Bilgimiz, görgümüz, tecrübemiz ile neyin nasıl olması gerektiğini aktarırken birilerinin nasırına basabiliriz. Veya anlatılanlar hep BEN diye okunur. Yeterli sahiplenen bulamayabiliriz. Ta ki, insanlar gereklilikleri bizatihi kendileri tecrübe edip görene kadar.

Gelinen noktada kastım, oturup beklemek değildir, olamaz. İstişare edebilir bir toplum haline gelebilmek için yapabileceğimiz çalışmaların önündeki engellerimiz, mazeretlerimiz aynı zamanda istişare etmemize de engeldir. Birey istişare edebiliyorsa toplum da istişare ile yönetilebilir. Demek istemem odur ki, insanlar tüm kararlarını etkilenenler ile birlikte alabiliyorsa toplumun istişare ile yönetilmesi mümkün ve anlamlı olur. Tabii ki aileden başlamak üzere, çocuklarımızla, iş arkadaşlarımızla, elemanlarımızla… Bu bizim vazifemizdir. Hemen yapılabilir. Hiçbir kimsenin desteğine ihtiyacımız yok. Kendi vazifemizi atlayarak toplumun yönetimi hakkında konuşmak anlamsız. Velev ki bir şekilde bir kurul oluşturabildik. Yetkili, etkili bir istişare kurulu. Her şeye karar verebilir. Her kararını anında uygulamaya hazır insanlar var. Hatta toplumun tamamı hazır kıta söylenecekleri beklesin. Olmaz, olamaz. Ailede istişare yok ise olamaz. Çünkü o istişare kurulunda her etkilenenin hesaba katılması, memnuniyetinin hedeflenmesi ancak bu şekilde önemsenebilir, gerçeklenmesi mümkün olabilir.

İstişarenin en temel fonksiyonları nedir diye düşündüğümde aklıma hemencecik üç şey geliyor. Bilginin tamamlanması, gücün dengelenmesi ve kararların sahiplendirilmesi.

Her şeyi bilmemiz mümkün değil. Bilgilerimizin hepsini harmanlayarak en güzel kararı vermemiz de her zaman çok kolay değil. Etkileniyoruz her şeyden. Birinin sesi yüksek çıkar, etkiler, diğeri ağlar, nazlanır, rica eder, güçlüdür, kindar, etkiler.

Anneler çocukları için ne gerekli ise bilirler. Karnı aç olduğunu da bilirler, ne zaman doyduklarını da, üşüdüklerini de. Hangi mesleği seçeceklerini söyleyiverirler hemencecik. Davulcu olmak istese evladı, kıyameti koparmayacak anne ne kadar? Davulculuk meslek değil mi, davulcu insan, nedir burada problem olan? Veya neden davulcu olmak istenmiştir?

Güç… Para, makam, yetki yani etki alanını belirleyen her şey. Ancak halktan, etkilenenden alınmalı yine halka, etkilenene geri verilmeli. Herhangi bir ön şart sürülmeden yapılmalı bu. Çünkü gücün fıtratında kontrolsüzlük vardır. Gücün etrafında destekçileri eksik olmaz. Çalışmadan, üretmeden, “güç ne kadar da güzel biliyor her şeyi” söylemleri ile semiren. Bir verip bin alma yarışında, kraldan fazla kralcı. Uçurduklarını şeyhlerinin eteklerinde her şeyi yapmayı kendilerine hak gören. Haklı veya haksız, bir otoriteye dayanan herhangi bir insan, masumane her türlü zulmü işleyebilir, vahşileşebilir çünkü. Vahşileri ürküten bir vahşilik.

İstişare, hemen, şimdi. Düşünceler yorumlara yazılarak başlanabilir…