Yönetim – Bedel

Yönetim – Bedel

Birey hakkında konuşurken sanki büyük bir kahramandan bahsediyorum gibi geliyor bana. Bir elinde güneşi diğer elinde ayı tutmuş, nerede imdat diyen olsa yanında bitiveren… Demektir ki henüz dengemi kurabilmiş değilim. Nerede zorlanıyorum sizce? Kendi açmazlarımı biliyorum. Her yazıda, dostlarla birlikteliklerimizde bunları ele alıp yolumu bulmaya çalışırım. Ama her zaman haklı BEN. Değişmiyor değilim tabii ki.

SEDAT İLHAN 15 Kasım 2022 SEDAT İLHAN

Birey hakkında konuşurken sanki büyük bir kahramandan bahsediyorum gibi geliyor bana. Bir elinde güneşi diğer elinde ayı tutmuş, nerede imdat diyen olsa yanında bitiveren… Demektir ki henüz dengemi kurabilmiş değilim. Nerede zorlanıyorum sizce? Kendi açmazlarımı biliyorum. Her yazıda, dostlarla birlikteliklerimizde bunları ele alıp yolumu bulmaya çalışırım. Ama her zaman haklı BEN. Değişmiyor değilim tabii ki. Ancak, sizlerin fikirleri ile nereye gittiğimden emin olabilirim. Bu nedenle yazıyorum, yazarken sizlerle konuşuyorum.
Bir akademisyen, etkisi altında bulunduğumuz bir konuda sağlıklı değerlendirme yapamayacağımızı söyler. Kültürümüzde bireyin yeri yok ise eğer, birey olmaya çalışmak, düşünce dünyamızdan adet, örf, geleneklerimizin yansımalarını temizlemek kolay olamaz. Kendi kendimizle mücadele ederiz, dostlarımızı karşımızda buluruz zaman zaman, acı verir…
Bu aşamada çok düşündüm. Bir ismi üzerinden gitmek veya bir isim hayal ediniz diyerek hayallere havale etmek… Çünkü tarihe mal olmuş her insan hakkında iyi veya kötü her şey konuşulmakta. Çünkü yaşanan zamana göre ele alamıyoruz. Ve dışarıdan “şöyle yapıverse idi” demek çok kolay.
Geçenlerde bir Hindistanlı ile karşılaştım. Gandhi’yi sordum kendisine. Politika konuşmak istemediğini söyledi. İş hayatı hakkında söylemlerini etik bulmadım. Gandhi’ye bakışı ile bunun bir ilgisi olabilir mi?
Bu olayı bir dostuma anlattım. Gandhi ne yapmış ki, dedi. Binlerce insan ölmüş zamanında. Öldüren kim ola?
Bir yazı okudum sosyal medyada, masumane ama çözümsüz. Bir şarkıcının hazin hikayesini anlatıyordu, eşine lanet okuyarak. Sanki bu konuda yeterince soru sorulmuş, cevabı bulunmuş, yüreklerde yer etmiş gibi. Sanki toplumumuzun kanayan bir yarası değil bu. Sahi, kötü görülen bir şey neden yapılmaya devam eder?
Yaşananların en azından bir ucu birey olamamaya dayanır aslında. Anlama gayretinin eksikliği, haklı olmak ile yetinmek. Veya tılsımlı bir sopa ile hemencecik halledivermek her şeyi, kendimize benzetivermek, mümkün olsa… Çözüm olabilir mi?
Fatih ve Ulubatlı’yı konuşalım biraz. Fatih olmasa Ulubatlı olur mu idi veya Ulubatlı olmasa Fatih? Fatih mi olmak istenmeli yoksa Ulubatlı mı, olacak isek? Evet, tuzak bir soru. Cevabı belli, net olarak söyleyebilirim ama yürek ferman dinlemiyor. Bu konuda açmazlarım/ız var. Çünkü insan kendisi olmalı, sadece kendisi.
Çünkü istenerek ne Fatih olunur ne de Ulubatlı. Küçük işleri yapamayacak kadar büyük olanlar, büyük işleri yapamayacak kadar küçüktürler, der bir atasözü. Okul yıllarının klasik bir sorusu vardır, herkes bilir, sürekli birileri sorar, üniversitede de, ilkokulda da sorar. “Hocam, istediğimiz sorudan başlayabilir miyiz?” Hayat da bir imtihan. Ve her soru çok önemli, soruların sırası da. Hatta verilen bir yanlış cevap tüm doğruları götürebiliyor. Burada hata yapılmamasının gereğini savunmuyorum. Aksine, hatalarımızdan öğreniriz. Bizi biz yapan her şeyi sevmeli, kötülüklerimizi de, sürçmelerimizi, günahlarımızı da… Çünkü onlar rahmeti sonsuz olan Allah’ı bize hatırlatırlar. Çünkü onlar hata yapanlara bir şans daha, bir daha şans vermemizi söylerler.
Fatih’in Fatih oluşunu yaptığı fetihlerde, mazlumun yanında oluşunda, dünyada adaleti sağlama faaliyetlerinde aramamalı bence. Eşini, çocuklarını sevmeden insanlara, insanlığa ulaşabilmek mümkün olamaz çünkü.
Ulubatlı mı Fatih’in nedenidir, Fatih mi Ulubatlı’nın? Bilinemez, bilmek faydasız. Ancak ortaya konulan bir şeyler var ise bedeli birileri tarafından ödenmiştir. Fatih’in Ulubatlıları doğurmasında birey olma zirvelerde yaşanır yani. Bireyliğin önemsendiği, kabul gördüğü toplumlarda bireysellik ciddi bir risk olarak karşımıza çıkabilir hatta.
Birey olmak sıradan bir şeydir bence. Sadece kendimiz olmak zor olmamalı. Sadece kendimiz istediğimiz için yapmak yaptıklarımızı, zevk vermeli hatta. Kimseyi rakip görmemek, kimseyle rakip olmamak… Birey olmanın bir bedeli var ancak, olmamanın da. Tabii ki sonuçları da…