Sokakta idim birkaç gün önce.
Neden sokakta olmam gerektiğini düşündüm. Aslında olmamam gerektiğine dair deliller bulabilsem, seve seve evde otururdum, sanırım.
Çekincelerim var. Dostlar dinlemeye hazır olmadıklarında, bir köşeye çekilip zamanın hükmünü beklemek şart gibi. Kin, nefret, intikam duyguları ile gözler kör olduğunda. Acılar, özlemler, mağduriyetler ile kulaklar sağır olduğunda. Dillerden sadece haklılık terennümleri döküldüğünde…
Yapılabilecek ne olabilir ki? Oysa her insan, her zaman haklıdır. Maslahat gözetilmesi şart. Sonucun hayır olmasını umarak adımlarımızı planlamalı, kendimize yakışanı gerçeklemek üzere… Kimseyi dışlamadan, yapayalnız kalma pahasına, bazen kendimize rağmen.
Sokaktayım ve neden orada olmam gerektiğine dair kendi delillerimi arıyorum.
Yardımlaşma festivali… Cadde boyunca farklı dernekler stand açmışlar. Konseptler, söylemler, ikramlar… okumaya çalışıyorum.
Kültürüme yakın hissettiğim bir standa odaklandım. Hepimiz Almanya’yız, demişler. Ancak kendilerine çağırmaları sanki bu söylemi havada bırakmış. Yüzler gülmüyor, yürekler davet etmiyor. Ben hissedemiyorum.
Veya Almanya olmak, sunulan özgürlük ortamında kendimizi ifade edebilmemiz olmamalı.
Müzik ve tabii ki dans. Festivallerin olmazsa olmazı. Seyrediyorum. Aynı müzik ama hareketler farklı. Ortaya atılıp ben de, kendimce garip hareketlerle dans etmiş olsam kimse gülmeyecek, eminim. Özgürlüğü sunmak bu olsa gerek.
Bir dostum. Zamanının özgürlük şarkıcısı. Sahne almak için hazırlanırken yanıma geldi. O anda çalınmakta olan müziği kritik etti. Bilmiyorum, dedim. Sadece kulağıma hoş gelmesi ile değerlendirebilirim. Sakin olanlarını tercih ederim. Biraz da yürekten.
Herkesin farklı bakış açıları var, diyerek devam ettim. Mesleklerimize, inançlarımıza, yaşanmışlıklarımıza göre gözlüklere sahibiz. Bu nedenle gördüklerimiz de farklı. Yine çok büyük laf etmişim. Gerçekten böyle bir kriterim, söylemde kalmamış olsa idi, hareketlerime nasıl yansırdı, düşünmeliyim.
Sıra dostuma geldi. Üç tane özgürlük şiiri söyledi, gitarı ile eşlik ederek. Kimse dinlemedi. Ortam zaten müsait değildi. Şiiri anlayabilelim ki, dinlemek isteyelim. Gitarı hiç sormayınız. Ben müzikten anlamam, dinlerim sadece. Bir şey söylesem, cehaletimdendir. Sanki aynı beste, aynı melodi, tüm şiirler için. Alkışlayan üç kişi; Ben, oğlu ve bir arkadaş.
Dostuma, demektir ki insanlar sadece şiir dinlemek istemiyorlar, aynı zamanda dans etmek de istiyorlar, dedim. Çok acımasızca. İntikam alırcasına. Oysa affediverelim, der dururdum.
Sokakta olmak… Hem ağlarım hem giderim misali. Hazırlıklarım tamam. Ufak birkaç eksik her zaman mazur görülebilir. Kervan yolda düzülürmüş. Şu anda düşünemediğim pek çok şeye ihtiyaç duyacağım zamanla. Belki haftaya çıkacağım insanların karşısına. Buna rağmen hala soruyorum, neden?
Yazıyı tekrar ve tekrar okudum. Ne buldum o sokakta? Enaniyetimle, bencilliğimle, cehaletimle, çırılçıplak BEN… Veya gördüğüm gerekçeleri karşılayabilecek kadar erdemim var mı ki?
Bir şarkı olmak istiyorum, evet. Herkesin „bu benim hikayem“ diyebileceği kadar saf bir aşk hikayesi. Gönülden gönüle anlatılan. Dillerde mırıldanılıp duran… Bu kötü birşey olmasa gerek.
Yapmam gerektiğine dair gerekçelerim aklımın bana bir oyunu olabilir. Yapılması gerektiğine cani gönülden inansam da bunu yapacak kişi ben olamam. Ancak herşeye rağmen kendime bu özgürlüğü vermem gerekiyor ki diğer insanların hayallerini kabullenebileyim. Uçurtmalar kaplasın gökyüzünü, balonlar, rengarenk…
Veya çözüm ben olmasam da problemin bir parçası olmamak üzere gayret etmem kendime karşı saygım, sorumluluğum…
Sanki yolun sonunda görünen o şey BENim.