İki dostun telefonda dakikalarca hiçbir şey söylemeden ağladıklarını duymuştum.
Bu yaşanmışlığa kendimce bir anlam yüklüyorum. Sanki sonsuzluk içime doluyor. Veya bir ortamda „Tüm sorular sorulabilmeli, utanmadan, sıkılmadan, dışlanmadan…“ dediğimde bir dostun itirazı gelmişti. „Arkadaşları peygamberimizin etrafında oturmuş dinlerler ama soramazlar. Birisi gelse, sorsa, biz de öğrensek diye beklerler.“ Bu iki durum aslında birbiri ile çelişiyor gibi görünse de gerçekte böyle bir şey söz konusu değil.
Kavramlara en az üç yönden yaklaşılmalı, demiştik. Sorulan kişi, konuyu anlaşılır bir şekilde açıklamalı. Bunun için tabii ki anlaması şart. Muhatabını, hedeflerini, arayışlarını… Soruyu, nereye uzanabileceğini, kaynağını… Soran kişi ise öğrenmek için sormalı. Herkesin kendi cevabını kendisi bulabileceğinin bilinciyle. İç dünyasındaki dengelerini tekrar ve tekrar gözden geçirerek değerlerinin ve ilkelerinin birbiri ile uyumunu sağlamaya çalışarak. Hakikate veya topluma bakan yön için de birşeyler söylemek mümkün.
Gerçek şu ki, sorular her zaman için öğrenmek için sorulmuyor. Bazen öğretmek için, bazen itiraz, konuyu bulandırma, onaylanma, ben de biliyorum deme… Böyle bir sınıflamayı kabul edemeyenler var ise özür. Bu söylemimi ispat etmek üzere herhangi bir argüman sürmeye niyetim yok. Sayılanların sayılmayanların hepsini farklı zamanlarda yaparken buluyorum kendimi. İstemesem de. Şeytanın ortağı olan nefsimi, egomu frenleyemiyorum.
Herşeye rağmen sorusu olan sormalı. Sorana „Sus!“ dememeli.
Görünen o ki, saygı konusunda sanki bazı yanlışlara düşülmekte. Saygının alanına girmekle birlikte bir takım duygularımızla, korkularımız, menfaatlarımız mesela, yapadurduklarımız ayrı tutulmalı.
Bizi iyi hissettirenlerin hatalarını görmeme meylimiz var. Onların mazeretlerini onlar adına sıralayarak göstermeye çalıştığımız affediciliğimiz saygı olamaz. Her ne konuda olursa olsun taassuplarımız, beklentilerimiz nedeniyle hoşgörmelerimiz de.
Susmak veya söylemek? Kiminle, ne zaman, konuşulacak ise eğer? İsterseniz bir konuda anlaşalım. Söyleyiverince düzelivereceğine inanıyorsak eğer bu kadar problemleri neden yaşıyoruz? Daha fazla söyleyelim daha yüksek sesle haykıralım… Tüm insanlar mutlu mesut yaşasınlar. Hemen, şimdi!
Ama olmuyor, olmayacak. Saygı olmadan asla… Nedenini, nasılını dostların anlayışlarına havale ederek ütopyalarda dolaşmaya devam. Ütopyalarım, çünkü yaşamadığımı anlatmam mümkün değil. Cümlelerim arayışlarımın ifadesi. Duygularımla, düşüncelerimle, tecrübelerimle kurduğum hayat denklemim. İnsanlığın hakikatine adım adım ulaşmak hedefim, olabildiğince. Yolda olmak bile harika…
Fikir alışverişimizin en temel kavramı olan saygıya odaklanalım biraz. Nesnemiz insandır. Kendisine ait olmayan doğruları alıp kullanma konusunda bilinçli veya bilinçsiz direnci olan acube bir varlık. Her zaman haklı. İstisnaları mümkündür diyelim ki, tezimiz havada kalmasın.
Saygı, bir anlamda insanı kendisiyle, yaptıklarıyla, mazeretleri ile başbaşa bırakmaktır, denebilir. Kendisine has öğrenme yolculuğuna karışmama. Deneme cesaretini kırmama. Özgür bırakma, hata yapma özgürlüğünü yaşatma. Sadece sözlerle değil, halimizle.
Bu noktada isyanlarım var. Bir yönden bakınca saygının gereğini de gösteren… Yıllar önce idi çünkü. Bir kitaptan bir kaç satır okumam ağlamam için yetmişti. Çocuklarımıza dostlarımıza tecrübelerimizi aktaramıyoruz. „Ne yazık ki!“ demeli mi, bilemiyorum. Realitemiz.
Kızım… Küçükken „Koy başını.“ derdim ona. Başını omuzuma koyardı. Üç-beş adım atınca da orada uyur kalır. Şimdilerde büyüdü. Kararlarını tartışmak bile istemiyor artık. Risklerini görüyorum. Birkaç ufak hatırlatmam karşılıksız kalıyor. Saygı ile yaklaşmadığım sürece ona yardım edebilmem mümkün olamayacak.
Saygı… Yalnız kalmaya mahkum. Fıtratında yalnızlık var çünkü. Ama acı olan şey bu değil. Kendimiz olamama, onu çok daha derinden yaralıyor olmalı. Çünkü saygı, düşüncelerimizi gerçekleme adına attığımız acemice, ürkekçe adımlarımızla, arayışlarımız, gayretlerimizle nefes alabilir. Veya aksi halde, saygının atmosferinde kendisini adam sananlar başımızda ahkam kesmeye başlayabilir.