”Nimet ve lütfuna nail ettiklerinin yoluna ilet” diyerek dua ettiğimizde nimete nail olanların yoluna girmeye niyetimiz, gayretimiz olmalı. Ve beklenir ki, nimete nail olalım. Bunlar kimlerdir diye Kuran’a sorduğumuzda karşımıza „Kim Allah’a ve resulüne itaat ederse işte onlar, Allah’ın nimetlerine mazhar ettiği nebîler, sıddîkler, şehidler, salih kişilerle beraber olacaklardır. Bunlar ne güzel arkadaşlar!“ Nisa 69
”Nimet ve lütfuna nail ettiklerinin yoluna ilet” diyerek dua ettiğimizde nimete nail olanların yoluna girmeye niyetimiz, gayretimiz olmalı. Ve beklenir ki, nimete nail olalım.
Bunlar kimlerdir diye Kuran’a sorduğumuzda karşımıza „Kim Allah’a ve resulüne itaat ederse işte onlar, Allah’ın nimetlerine mazhar ettiği nebîler, sıddîkler, şehidler, salih kişilerle beraber olacaklardır. Bunlar ne güzel arkadaşlar!“ Nisa 69 ayeti çıkmakta. Yani Allah’a ve Resulüne itaat edenlerin bulabileceği, değerini anlayabileceği mukaddes bir heyet…
Yol bazen özlemdir, bazen ayrılık. Dere tepe düz gidilir, deryalar aşılır, sıcakta kavrulup soğukta titrenir ama yürekte sürekli bir ümit vardır. Azık gerekir, dost gerekir, bazen dosta rağmen yürümek gerekir. Yolun kolay olması belki de yolda olabilmek, hedefe varabilmek, nimete nail olanları takip ile, taklit ile mümkün olmalı.
Kuran’da bir ayette geçen kavram diğer ayetlerle açıklanmaktadır denilir. Ancak ayet kendi içinde de ayrı bir anlam ifade ediyor olabilir. Fatiha 7. ayetinde nimete nail olanlar konusunda açıklama olmadığına göre kurulan herhangi bir medeniyet, ne üzerine olduğuna bakılmadan incelenebilir, örnek alınabilir demektir. Bulunacak olan kriterlerin bilinmeyen şeyler olmadığına herne kadar emin olsak da, gariptir ki insanoğlu buna ihtiyaç duyar. Medeniyetin kurulabilmiş olması insan realitelerine uyulduğunun bir göstergesidir. Adalet, özgürlük, fırsat eşitliği önceliklenmiş demektir. Bunlar İslamın en temel değerleridir. Ama birileri bir şekilde bunları özümseyerek toplumdaki refah seviyesini yükseltmiştir. Kitaplarda okunan, sohbetlerde anlatılan, gençlere öğretilmeye çalışılan değerlerin işe yaradığını görmek Müslümanlara daha orjinal gelebilmekte.
Allah’a ve Resulüne itaat, imanı ve teslimiyeti ifade eder. Bu kişilerin, nimete mazhar olanlar ile beraber olması, imanın hayatın içindeki anlamına işaret ediyor olmalı. Herhangi bir insanın neye inandığının benim açımdan bir önemi yoktur, olamaz da. O insana ne kadar güvenebilirim, nereye kadar yoldaşlık edebilirim, zararı ne kadar olur, yükümü hafifletir mi yoksa ağırlaştırır mı, ne kadarlık bir menfaat karşılığında hangi söylemlerinden vazgeçebilir? Bence önemli sorular bunlar. Aksi kendimi aramak olur zaten. Benim gibi düşünen, beni kabul eden, tasdik eden, efendim ne kadar da güzel şey ettiniz diyen birilerini aramak. Ancak bu tür soruların cevaplarını bulmak mümkün değil, denemeden, yaşamadan mümkün değil. Aslında başkaları için aramak da anlamsız. Sadece, iman ettim demenin verdiği yalancı Cenneti yaşamak yerine imanımızı hayatın içinde delillendirmeye gayret etmeli, ilkeli yaşamalı yani.
Ayetlerde dikkatimi çeken bir şey var. Normalde nimete nail olanların yoluna ulaşmaya çalıştığımızda Allah’ın rahmetinden beklenir ki nimete nail oluruz. Ancak nimete nail olunacağı değil, nimete nail olanlarla beraber olunacağı beyan edilmektedir. Bu konu pek çok şeyle direkt ilgilidir, kader mesela veya insan. Bir insanı anlamak belki tüm insanları anlamayı gerektirir. O bir insanı anlayabilmek için yüreğimizi tüm insanları anlamaya zorlar gibi açmalıyız. Bu kişiyi ne kadar derinlemesine anlayabilirsek o kadar kolayca diğer insanları anlayabiliriz. Veya ne kadar çok sayıda ve farklılıkta insanlar ile temas tecrübemiz var ise o kadar derinlemesine muhatabımızı anlamamız mümkün olur. Tabii ki tüm insanlar ile iletişime geçebilmek hiçbir şekilde mümkün değil. Müspet döngü ile adım adım öğrenerek ilerlemektir aslolan. Ya nimet? Şükrettikçe, harcadıkça çoğalan tılsımlı bir hediye midir Rabb’imizden veya yaptım dememize set mi çekilir sürekli yola ulaşma hedefletilerek?
Anlama gayreti ile üzerine odaklandığımız ayetlerde, nail olunan nimete farklı anlamlar verilebilir. İlk bakışta sanki böyle bir şey anlatılıyor gibi görünmektedir. Allah’ın özel bir ihsanı, rızası, rızasının bir derecesi belki. Ancak bu duayı, nail olanlar da etmektedirler. Üstelik nebilerin ellerinde delilleri olmasına yani bilinmelerine rağmen diğerleri meçhuldürler. Sanki burada sosyolojik, psikolojik realitelerimiz hatırlatılır gibi durmakta. Tabii ki farklı yorumlar da yapılabilir.
Dua ile istetilen/istenilen o nimete nail olanların yolu, medeniyet kurma yoludur. Dosta rağmen, düşmana karşı yürünülür o yolda. Kötülükleri yapanların tüm mazeretleri teker teker ortadan kaldırılmaya gayret edilir. İyiliklerin çoğalması, sıradanlaşması için mum gibi yanmak gerekir belki de. Böyle bir yolda Allah’tan dahi olsa bekleme söz konusu olamaz. Allah’ın rahmetinden umulur ama bu halka yansımamalı. Çünkü beklenti en büyük açmazımızdır yaşamımızda, hedefimizde, motivasyonumuzda. Beklersek eğer bulamadığımızda gerisin geriye dönebiliriz. Beklersek eğer nerede bulursak oraya yöneliveririz. Beklenti içinde olanlar nimete nail olamazlar.
“Sizin nezdinizde nimet namına bulunan her şey hiç şüphe yok ki Allah’tandır” (Nahl 53) „Allah’ın nimetini saymaya kalksanız, onu sayamazsınız. Hakikaten Allah çok bağışlayan, pek esirgeyendir.“ (Nahl 18) „Sonra o gün nimetlerden hesaba çekileceksiniz!“ (Tekâsür Suresi 8)
Çünkü verilen nimetlerin nimet olabilmesi sahiplenmememize bağlı. Hayatı kolaylaştırmak üzere kullanabildiğimizce hem kendimiz hem de toplum için bir fayda üretmemiz mümkün olabilir. Aksi halde gazaba uğramışların, sapkınların yoluna yönelme ihtimalimiz var. Elimizdeki nimetleri değerlendirebildiğimizce umulur ki başkaları gelecektir. Veya nimete nail olanların yoluna elimizdekilere razı olmak ile varılır.
