Ama hak etmeyene fayda verdiği görülmüyor. Bu konuda o kadar fazla örnek var ki, yine de üzerinde konuşmaya ihtiyaç duymam nedeniyle şaşkınlıklar içindeyim.
Buna rağmen istisnalar kaideyi bozmaz diyelim ki, kimsenin kendisi ile arasına girmeyelim. Diğerlerinin sınırlarını veya sınırsızlıklarını belirleme aymazlığına düşmekten kaçınalım. Önyargılarımızı bir yana koyalım.
İnsanlık eğer bilgiyi veya bilgeliği gelecek nesillere aktarabilmiş olsa idi mevcut durumun çok daha farklı olması beklenirdi. Tamamen değil ama kısmen aktarılamadığı aşikar. Günümüze kadar gelebilmiş olan, yapımını açıklayamadığımız eserler bunun delili.
Bazılarının usta – çırak ilişkisindeki açmazlara dikkat çektiğini duyar gibi oluyorum. Ustalar işin sırrını öğretmiyorlar ki, sadece kendi kıymetleri bilinsin, yekpare tanınsınlar. Buna inanmıyorum ancak ispat edemem. „Kendine usta diyebilmen için; önce ustanı geçeceksin sonra seni geçecek bir çırak yetiştireceksin.“ Der Japon atasözü. Bildiklerini saklayanlar yeni şeyler öğrenemezler. Sadece öğrenmek isteyene öğretilebilir, isteyen öğrenebilir. Yalnış anlaşılmasın. Bildiğini saklayan ustalar yok değil ama onlar usta değil. Bildikleri ile yetinerek kapasitesini doldurma, kabiliyetini gerçekleme imkanını kaçırana ne denilebilir ki…
Konumuz miras ama etkileşimi konuşuyoruz. Çünkü tüm kazanımlar hayatımız boyunca gözettiğimiz dengelerin bir sonucudur. Gördüklerimiz göremediklerimiz, duyduklarımız duyamadıklarımız, söylediklerimiz söyleyemediklerimiz, yaptıklarımız yapamadıklarımız… Herşey. Veya sadece BİZ.
Mirasın devri yeni bir sürecin başlangıcı demektir. Başarının devamı için o noktaya getiren ilkelerin, dengelerin çok iyi irdelenmesi şart. Ve bunu yaparken mümkün olduğunca çok yönlü ele almak, doğru anlamayı mümkün kılabilir.
Bir ülkenin, fabrikanın veya sosyal oluşumun yönetimi… Çok farklı şeyler gibi görünmekle birlikte ortak noktaları da yok değildir. Maddi veya manevi, kaynak yönetiminin en temel aracı insandır. Sosyal oluşumlarda para amaç olamaz. Para veya menfaat sözkonusu ise herkesin faydası gözetilmeli. İnsanlarla birlikte, insanlık için çözümler üretilmeli.
İdeal bir yönetim düşünelim. Herşeyin cetvelle çizilen bir çizgide ilerlediği geliyorsa aklımıza, yanılıyoruz demektir. Hem de çok. Çünkü böyle bir sistem yok. Öğrenen organizasyonlar var. Her yeni gelişmeye göre yeni strateji geliştiren oluşumlar idealdir. Gerekli olan, özlenen, hedeflenen budur.
Burada, „İdeal sistemler hedef olmasa daha mı kolay olacak?“ diye bir soru benim de aklıma gelir. Olabilir. Bir bakkal ise konuştuğumuz, mümkündür. Patron her kararı verebilir. Marketler zinciri ise ele aldığımız, ideal olmadan olmaz. Kolay gibi görünse de, hayır. Faydadan çok zarar beklenir. Sistem hantallaşabilir. Bir aşamadan sonra ise yönetilemez hale gelebilir.
O zaman ideal sistemleri konuşmaya devam edelim. Lider önemlidir ve güçlüdür. Ancak gücü oluşuma geri verir. Enerjisini, ideallerini gerçeklemek üzere sarfeder. İnsanlara ne yapmaları gerektiğini söylemek yerine onların kendi kendilerine öğrenmelerini bekler. Gerçekten çözüm olacağına inandığında söyler. Bunu anlamak kolay değil. Söyleyiverince düzeliverecek aldanmışlığımla ben anlayamıyorum henüz. Ama sonuç ortada. Medeniyetler sevgi üzerine kurulur. Ve medeni toplumlarda herkes sorumluluk sahibidir.
Miras… Aslında ideal sistemlerde yoktur. Çünkü herşey herkesindir. Ve herkes kendisince anladığını yaşar. Ortada maddi veya manevi bir kaynak vardır. Liderin misyonu anlaşılabildiği oranda sahip çıkılabilir. Anlayan susar. Susmak acizlikten sanılabilir.
Demektir ki, miras veya geleceğini belirleme, sistemin bir imtihanıdır. Bazıları ahkam keser, bazıları menkıbe anlatır. Su akar, yolunu bulur.