Kalıplarımız

Kalıplarımız

Bir anı okudum geçenlerde. Duygulandım. Yazıda bir film çekiminde yaşananlar özetlenmiş. Sanatçı rol gereği namaz kılmış. Ama ağlamış. İşte öyle bir şey.

SEDAT İLHAN 01 Ekim 2023 SEDAT İLHAN

Yazıyı bir kez daha bu gözle didiklemek istemiyorum. Neden böyle bir yazı kaleme alındı, bilmem mümkün değil. Kim veya hangi düşünce yerildi, hangisi bulutlara yükseltildi, emin değilim.

Ben sadece bana hissettirdiklerini sizlerle paylaşabilirim. Hepimiz için, hep birlikte odaklanabiliriz. Ta ki, hayat akışına yaşanana kadar. Düşünce dünyamızda çıkmaz sokak kalmayana, tüm yolların insanlığın en temel ihtiyaçlarını bize sunana kadar. Sevgiyi ve saygıyı mesela, ama tüm insanlar için…

Bu bir ütopya olabilir. Ben de sadece söylüyorum zaten. Yaptığımı gerçekten iddia edemem. Ama yapmak isterdim. Hatta bu yazı ile birlikte aksini düşününce ürktüm, ürperdim, korktum. Sosyal medya çok daha ağır ifadelerle dolu. Belki yaşadığım diğer hadiselerin de etkisi vardır tabii ki.

Kalıplarımız var, tanımlamalarımız. Kolayımıza geliyor sanırım. Bir ifade, kelime, işaret, mimik, giysi… Duyduğumuzda, gördüğümüzde hemencecik uygun kalıbı buluyoruz bilgi(!) haznemizde. Artık hiçbir şey sormaya gerek yok muhatabımıza. Her halini biliyoruz çünkü. Hangi konuda ne düşünür, neye karar verir, ne ister, ne istemez, neden ağlar? Ağlar mı gerçekten yoksa yapmacık mıdır gözyaşları… Ya kalbinde olanlar?

Oysa her insan farklıdır. Herhangi bir insan ile ilk kez karşılaştığımızda eğer gerçekten dost olmak istiyorsak yeni bir sayfa açmalıyız, bembeyaz, gri bir nokta bile olmayan. Ve o sayfayı birlikte doldurmalıyız. Hayatımızı huzurla sürdürebilmek için yapmalıyız bunu. Tabii ki, düşüncelerimiz arasında bir denge kurabildi isek yapabilmemiz mümkün.

Geçenlerde bir dostum aradı. Ateist olduğunu söyledi. Aslında, rahatsız ise bence ateist olmamıştır. Hem olsa ne olur ki? Müslümanlığı nerede bulmuş, nasıl Müslüman olmuş da kaybettiğini düşünmeye başlamış? Bence problem şu veya bu olmak değil. Bence problem konfor dairemizde oturup önümüze geleni kalıplarımıza yerleştirmek.

Konuştuk yarım saat belki. Birkaç şey söyledim. Bektaşi gibi, deyiverdi hemen. Üzüldüm mü acaba ben bu sözüne? Bektaşi olsam ne olur ki, belki de Bektaşi’yimdir.

Önemli olan benim Bektaşi olup olmamam değil. Ne olduğumu zaten açıkça söylüyorum. Gizlim saklım yok. Ve ne geliyorsa başıma bundan geliyor. Bazen hayalperest oluyorum bu nedenle, en hafifinden… Ne anlam yüklemeliyim ki şimdi bu ifadeye? Takılmalı mıyım veya…

Kalıplarımız… Nereden mi biliyorum? Çünkü yaşıyorum. Birileri benim hakkımda birşeyler söylediğinde gülmek istiyorum ama gülemiyorum, ağlasam olmuyor… İsyan ediyorum. Bazen aksiyle karşılık verirken buluyorum kendimi bazen de aynıyla.

Bir dostum benim psikologa ihtiyacım olduğunu söyledi mesela. Bana yardım etmek istiyormuş. Aklımdan neler geçti neler? Psikolojik rahatsızlıkların nedenlerini yaşanılan ortamda aramalı öncelikle. İntihar edenlerin bir kısmı cezalandırmak isterler böylece. Anneyi, babayı, sevgiliyi…

Aslında dostum kendi alışkanlıklarının kurbanı olmuş denebilir. Ateist hangi konuda ne düşünür bilmeli mi, bilinebilir mi?

En büyük kalıbımız Müslümanlık. Daha da ilerisi iman sahibi olmak, dahası ahiret. Huriler veya ateş…

Cehennemi hak eden bir düşünce var ise işte budur diyesim var. Allah Rahman.

Çünkü kalıplarımızla Allah ile kullarının arasına giriyoruz. Birilerine Allah’tan uzak olduklarını hissettiriyoruz. Buna hiçbir şekilde hakkımız yok, haddimiz değil.

Zaten Allah insanlara uzak da değildir. Yeryüzünde milyonlarca tanrıya inanılır. Ama en sıkıştığımız anda en güçlü olana, bilinmeyene dualar edilir. Hepsini duyan, gören Allah’tır.

ÖNE ÇIKANLAR