İnsan Nedir-2

İnsan Nedir-2

Bir tanım yapabilmek için mümkün olduğunca tüm kümeyi, geniş bir zaman diliminde, değişen şartları da değerlendirerek ele almak zorunluluktur.

SEDAT İLHAN 30 Mart 2025 SEDAT İLHAN

Bunu sağlayabildiğimiz ölçüde doğru sonuçlara ulaşabilmemiz mümkün olabilir. Aksi halde Sofistler gibi „Herkesin kabul etmesi gereken genel doğrular yoktur. Gerçek ve doğru dediğimiz şey, tek tek insanlara göre değişir. Böyle bir ifade insan davranışları, tercihleri sadece dışa yansıyan yönüyle çok dar bir zaman diliminde incelenerek söylenebilir. Başka türlü nasıl olabilir? Hepimiz için, hep birlikte deneyelim. Sizlerin katkıları ile tamam olabilir ancak.

İnsan nedir?.. Tabulardan, spiritüel atıflardan, kendi dünyamızın gölgesinden uzak, basit bir mantık ile tanımlanmalı. Sonsuzluk mesela. Evveli olan şeylerin sonu da olacaktır. Ve bu nedenle kainat benim için büyük değildir. Henüz ulaşamamış olsam da iyi-kötü, güzel-çirkin, kadın-erkek ayrımlarının sonsuzlukta anlamını yitireceğini düşünmekteyim. Bu söylemlerim, kendimi anlamak üzere tezler, formüller geliştirmemin bir sonucu mudur yoksa gerçeklikten uzaklaştığımın görüntüsü mü? Sonsuzluğa açık olmak, yetinmemek insanlığın realitelerinden birisi olarak anılır. Doğrudur da. Ama çevremde anlamaya çalışan, düşünce dünyasında, isteklerinde, arzularında sonsuzluğun izlerini görmeye gayret eden insanları pek göremiyorum. Bu nedenle en azından tanımlamaya çalışırken sonsuzluğu gözardı etmeli.

Ortaya koyduğumuz kurallarımıza, kriterlerimize göre insan nasıl tanımlanabilir? Taban tabana zıt şahsiyetler. Bilgeler, diktatörler, insanlar içinde bir insan olarak yaşayanlar… Dışa yansıyan yönüyle birşeyleri referans alarak çizdiğimiz grafiklerin uçları sonsuzluğa uzanacaktır. Bu durum karakter, kapasite, kabiliyet farklılıkları ile açıklanabilir mi? Böyle bir tez ne kadar doğru olabilir?

Araştırmacılar insanın gelişiminde iki temel faktör üzerinde dururlar. Çevrenin etkisi ve genetik aktarım. Kısa dönemli bakıldığında görülen de budur. Evet, ailenin, okulun, mahallenin, şehrin yaşam stili çocukların gelişiminde çok önemli. Ama başka bir etken veya etkenlerin olması gerekmez mi? Sadece bu iki faktör ile medeniyetlerin kurulmasını ve çöküşünü nasıl açıklayabiliriz?

Medeniyetlerin veya herhangi bir sivil hareketin kuruluş, olgunluk ve çöküş dönemlerine odaklandığımızda göreceklerimiz neler olabilir? Tarih gerçekten tekerrür eder durursa ve bilgi aktarımı, etkileşim söz konusu ise neden bu çevrim bir noktada durmaz?

Tüm sivil hareketler bir şeylerin kötü gittiği veya daha iyi olabileceği düşüncesiyle masumane arayışlarla başlar diyebiliriz. Gelenekçileri aşabilenler halkla kucaklaşabilir. Büyüdüğünde ve bu büyüklük hazmedilemediğinde harekete gelenekçi düşünce hakim olabilir. Çöküş mukadder son. Tarihte bir cümle veya paragraf olarak yerini almak…

Ve bir soru. Toplum mu bireyi etkiler yoksa birey mi toplumu etkiler, değiştirir? Ailede gördüğümüzü iddia ettiğimiz bilginin, bilgeliğin, tecrübenin gelecek nesillere aktarımı, gerçekten etkin ise toplumda da bu aktarımın izlerini bulabilmemiz gerekmez mi?

İnternette Mimar Sinan ve integral kelimelerini arattığımda karşıma çıkan bir yazının başlığı „Herkesten 100 yıl önce integrali biliyordu.“ Ne düşünebiliriz? Eserleri ortada. Şimdilerde integrali herkes biliyor artık. Sır(!) integral ise eğer binlerce belki de milyonlarca Mimar Sinan’ların olması gerekmez mi?

İnsan nedir, sorusuna bir cevap bulabilmek üzere kullandığım düşünce sistemini tekrar gözden geçirelim. Özetle insanları bilgeler, diktatörler, insanlar içinde bir insan olarak yaşayanlar olmak üzere üç gruba ayırabiliriz. Bu ayrışmada en önemli faktörler karakter, kapasite, kabiliyet olabilir mi diye sorguluyoruz. Ve bu faktörlerin etkenlerini arıyoruz. Tarih tekerrür ediyorsa eğer farklı bir kriterin daha olması gerektiğini anlıyoruz. Ama ne?

Medeniyet, birlikte yaşam erdemidir. Hiçbir birey kendisini dışarıda hissetmez. Başına gelebilecek herhangi bir haksızlıkta toplumun, yönetimin kendisine sahip çıkacağına inanır. Makam, mevki, güç, para hayatı kolaylaştırmak için araçtır. Böylece insanlar kabiliyetlerine yönelebilirler. Yaptıkları işlerine odaklandıklarında, aşk ile yaptıklarında kapasite bir engel olmaktan çıkabilir. Böyle bir ortamda karakter farklılıkları da problem olmayacaktır. Kulağa hoş geliyor. Yoksa? Sadece ben miyim böyle düşünen? İyi de, medeniyetler neden çöküyor? Veya nasıl kuruluyor?

Örnekler vermeye gerek var mı, bilmiyorum. Aslında herkesin bir yaşanmışlığı da olabilir. „Oğlum doktor olacak.“ diye yetiştirdik çocuklarımızı. Çok para kazanacaktı çünkü. Adamlığın ölçüsü buydu. Oysa bir kısır döngü idi girilen yol. Fatih olmak hedef olduğunda Ulubatlı Hasan’ları, Akşemseddin’leri bulamayız. Böylece herhangi birisinin, bir nedenle seçilerek Fatih olma şansı da olmayacaktır. Tabii ki, makamın boş kalması değil kast ettiğim. O makam Fatih’lik makamı olmayacaktır.

Kurduğum mantık silsilesi doğru ise eğer insan için söylenebilecek tanım şöyle olmalı. İnsan özgün bir varlıktır. İç dünyasına sahiptir. Dış dünyada gördüklerini kendisince algılar, kendisine özel. Ve böylece ruhunu ve geleceğini inşa eder.

Özetle, insan bilinmeyen bir varlık değildir. Özgündür ve bu nedenle bilinemez. İnsanı bilmeye çalışarak yazılan çizilenlerle yol haritası belirlenemez. Ancak bu, onların yanlış olduğunu göstermez.