İç sesim

İç sesim

Kulaklarımı sağır edercesine, bağırıyor. Susturamıyorum. Veya düşünce saflığı… Bir ütopya dahi olsa önemsiz mi, gereksiz mi, hedeflenmemeli mi?

SEDAT İLHAN 02 Şubat 2025 SEDAT İLHAN

Bir fabrikada çalışıyorum. Kendimi motive ederek. Bir işimin olması harika, gerçekten. İş hayatında tatmin olmak gibi bir amacım da yok zaten. Araştırıyorum, yazıyorum yazarak öğreniyorum, farklı toplantılara katılıyorum. İşyerinde verilebilecek diğer bir görevle de yetinebileceğimi sanmıyorum. Buna rağmen eleştiriyorum. Haklıyım da. Ancak memnuniyetsizliğimin bana veya ortama, insanlara yansımalarından emin olamıyorum.

Bir bayan, yirmi yaşlarında. Çocuk denebilir, çocukça, yaşı gibi ruhu da. Veya samimi, senli benli, içi dışı bir. Gıllıgışlı, ikircikli değil… Geçenlerde üç-beş kişi bir arızayı gidermeye çalışıyorlardı. Daha önce aynı şeyi ben de yaşadığım için çözümü biliyordum. Gittim ve sessiz sedasız hallediverdim. Bir Fatih edası ile ayrıldım oradan. Fark ettirmemeye çalıştım ama anlamışlar mıdır ki? Bu arkadaşımız bir süre sonra yanıma geldi ve beni tebrik etti. Masumiyetinin bir göstergesi midir yaptığı yoksa başarı çıtasının yüksek olmayışı mı? Herkesin farklı konularda bilgisi, tecrübesi olabilir, dedim. Ben de sizin bildiklerinizi bilmiyor olabilirim. Erdemim midir bunu söyleten yoksa enaniyetim mi? Tavrım doğru dahi olsa… Çünkü çözümümün beni yücelteceğini düşünmüyorum.

Bir başka iş arkadaşım. Yine yirmi yaşlarında. Elini göğsüne koyarak selam veriyor. Tiksiniyordum belki de hala. Çünkü samimi gelmiyordu. Akıllı, eli işe yatkın ama kafası başka yerlerde, dağınık. Dakikalarla ölçülebilecek çalışma süresi sonrası birisi ile sohbete dalar. Hiç utanmadan sıkılmadan arazi olur. Yakınlarda yardım etmesi için yanıma verdiler. İsyan duygum saniyeler içinde tavan yaptı. Neler hesap ettim, nasıl sakinleştim bilemedim. Sustum. Çalışmama devam ettim. Sanki yalnızım. Ondan bir şey beklemeden. Hayat zor, dedi bana. Herkesin onu tembel görmesinden yakındı. Başkalarının sözlerine kulak asmamasını söyledim. Doğru bildiğini yapmaya devam etmesini. İtilmiş kakılmış, sanki. Ailede, okulda, arkadaş ortamında. Kabiliyetlerini geliştirebileceği bir ortam bulamamış. Kendisi ile yüzleşmesi için bir kaç söz söyledim. İşte o kadar. Ona karşı gerçek bir merhamet duygum olmadan, onun masumiyetine inanmadan ne kadar etkili olabilir ki…

Engelli bir arkadaşım var. Onunla neden dostluk yapıyorum, bilmem. Mutlaka bana dokunan bir tarafı vardır. Genel kriterlerimden birisidir bu. Kendim için es geçemem. Ona yardım etmek istiyor da olabilirim, yardım ediyor olmamın bana katacağı değeri düşünerek. Belki de yalnızlığımı onda buluyorum ve birlikte zaman geçirerek bir nefes almaktır gayretim.

Ancak ona nasıl yardım edebilirim, henüz keşfedemedim. Özellikle de iç sesimi susturmadan. Hayata tutunmaya çalışan böyle bir insan, hangi argümanlarla iç dünyasında dengelerini kurabilir ki? Genel görüş, özel olduğunu hissettirmememizin gereği. Ama özelde neyi, nasıl algıladığını kim bilebilir?

Aslında kelimelerine kendimce anlam yüklüyor olmama gerek bile yok. Açıkça söylüyor kendisi. Benim gibi hayatı olsa milyarlarca borca razı.

Geçenlerde, ne zaman ziyarete gelmeyi düşündüğümü, sordu. Düşünmek kelimesine takıldım. Planlamak değil, müsait olmak, engelin olmaması, sağlık, sıhhat, istek, motivasyon… değil. Onu ziyarete gitmiyorsam istemediğimdendir, suçlaması seziyorum, sanki. Biraz abarttığımı düşünenler olabilir. Belki de haklıdırlar. Doğru dahi olsa, geçebilmeliyim çünkü. Hem, muhataplarımızın kelimeleri iç dünyalarından izler taşıyor olsa bile algılarımız bizim iç dünyamıza göredir.

İç sesim… Bir anlık susturabilsem, bazı şeyleri farklı yapmam, birlikte gülmem, ağlamam, paylaşmam mümkün olabilir mi acaba? Benim için, bizim, hepimiz için…

Çünkü biliyor olmak problemlerimizi çözmüyor, huzur vermiyor

ÖNE ÇIKANLAR