Herkes yazsın – okumalarımız

Herkes yazsın – okumalarımız

Bu konu gerçekten çok uzadı gibi geldi bana. Ama öyle ki bir şey yazmak istiyorum, sihirli, tılsımlı bir şey, bir dokunuş işte, herkes yazmaya başlasın. Olmayacağını bildiğim halde istiyorum bunu. Ve kararı herkesin kendisi vereceğini bildiğim halde istiyorum. Çünkü her ne istiyorsak en etkin yolun yazmak olduğunu düşünüyorum. Dostlarla konuşuruz bazen. Sanki kendimle çeliştiğimi hissederim

SEDAT İLHAN 03 Temmuz 2022 SEDAT İLHAN

Bu konu gerçekten çok uzadı gibi geldi bana. Ama öyle ki bir şey yazmak istiyorum, sihirli, tılsımlı bir şey, bir dokunuş işte, herkes yazmaya başlasın. Olmayacağını bildiğim halde istiyorum bunu. Ve kararı herkesin kendisi vereceğini bildiğim halde istiyorum. Çünkü her ne istiyorsak en etkin yolun yazmak olduğunu düşünüyorum.

Dostlarla konuşuruz bazen. Sanki kendimle çeliştiğimi hissederim o zaman. Özgür olmalı, başkasının özgürlüğünü tanımlamamalı derken. Söylemlerimiz hareketlerimiz ile uyumlu olmalı, öyle ki söylemeye gerek bile kalmamalı, tezim bu ama aşamıyorum kendimi. Belki dostlarım aşmışlardır da bu nedenle her şeye hayrolsun deyip geçebiliyorlardır. Onların bu sakinliğini istiyorum, nasıl ulaştılar ise, neler yaptılar ise yapmaya hazırım.

Anlayamıyorum mesela, herhangi bir yazıyı okuyup güzel deyip geçenleri anlayamıyorum. Neyi güzel bulduklarını neden belirtmezler ki? Yazıda bakılması gereken şey sadece akıcılık mıdır? Bu bir erdem ise eğer, ki erdemli insanlar negatif değerlendirme yapmazlar, o zaman neden şikayet ederiz? Daha güzel bir hayat istiyorsak çözümü nerede ararız? Hayallerimizi süsleyen o güzelliklere ulaşabilmek için kim, neler yapmalı, biz ne yapabiliriz?

Yakın bir zamana kadar düşünmemek için sürekli macera filmi seyrederdim. Bazen gerçek hayattan uzaklaşma gereği duyuyorum hala. Bunun zararı yok diyemiyorum. Mesela başroldeki hırsızın yakalanmasına üzülürüm. Senaryo işte, eğer yüreğindeki sevgi resmedildi ise seri katilin yakalanmasına da üzülürüm. Kimin kalbi boş ki. Sanki okumalarımız da böyle, amaçsız. Yazılanları kritik edebilirsek yazmayı bir zorunluluk olarak karşımızda bulabiliriz çünkü. Çok mu acımasız bir tez oldu bu?

Bir aralar yazarlık atölyesine katılmıştım. Hikayelerde mesaj verilmez demişti hocamız. İlginç, bence ilginç. Her şey bir şey anlatır çünkü. Mesaj kaygısı, gayreti yok ise de anlatır. Okuyan hikayeyi hayal dünyasında canlandırabilir. Eksik kalanları doldurur, resmi kendisince, dilediğince, o andaki hissiyatınca, ihtiyacına göre tamamlar.

Hikaye nasıl yazılır, tarif etmek gibi bir niyetim yok. Demek istemem odur ki, hayatın bir kesidine bakıyoruz sürekli, çözümsüz. Değerlerimiz var, toplumun genelinin kabul ettiği ama vazgeçemediği etik kurallar. Hırsızlık kötüdür, kadına şiddet vahşettir vs. Bunlara kimse hayır diyemez, açıkça diyemez. Buna rağmen kim, neden suç işler?

Geçenlerde birisi ile konuşuyorum. Bir psikoloğun sözünü aktardım ona. Suç tanık ister. Toplum kendi hırsızını yetiştirir. Hemen itiraz etti, sorumluluk almadı. Ama birkaç dakika önce hırsızı ve hırsızlığı ballandıra ballandıra anlatıyordu. Az çalan hırsız olur denilir, çok çalan beyefendi. Gerçekten böyle bir kriteri var mı insanlığın, insanlarımızın?

Öncelikle kabul etmek gerekir ki, suçun büyüğü küçüğü yoktur. Yalanın her rengi yalandır. Her olgunun en az üç ayağı vardır. Her kavram en az üç yönden ele alınmalı. Bize, muhataplarımıza ve değerlerimize bakan yönleri bir bütün olarak ele alınmadan çözüm mümkün olamaz.

Suçluya kendisini haklı hissettirecek tüm argümanlar ile mücadele edilmeli, mümkün olduğunca ortadan kaldırılmalı. Önyargılarımız, dışlamalarımız, kınamalarımız, diyaloga girmeye zaman ayırmamalarımız, kendimizi masum bilmemiz vs.

Herhangi bir örnek vermek istemiyorum. Çünkü herkesin bu konudaki fikri farklı olabilir. Ama bir an düşünmeli. Bu da nasıl yapılır, dediğimiz suçu işleyen birisini ziyaret etsek neler yaşanır? Bizim, toplumun kendi hakkındaki önyargılarından kurtulabilirse, onu anlama gayretimizden emin olabilirse bir çocuk gibi oturup ağlamasına şahit olabiliriz. Bu olgu pek çok roman ve hikayeye konu olmuş. Bir filmde resmedilmiş, sanırım okudum.

Özgürüz, evet. Kimsenin özgürlüğümüzü tanımlama küstahlığına izin vermemeli. Ancak bir şeylerden şikayet ediyorsak bazı şeyleri yapmak vazifemizdir.

Herşey yazılabilir, okunabilir ama herşey yapılmıyor ise herşey problem olabilir. Bu nedenle herkes yazsın, önemsiyorum. Zaten okumalarımıza eleştirel gözle baktığımızda, bize bilerek veya bilmeyerek verilen mesajı gördüğümüzde, çözümün bir parçası olmak istediğimizde kendi doğrularımızı yazmadan duramayız.