Hayırlı olsun

Hayırlı olsun

Haydi yine iyiyiz. Dört ayak üstüne düştük. Biz istedik üç tane Rabb’im verdi üçyüz… Memura, amire, işciye, çiftçiye, köylüye, sanatçıya, yazara, okura, akademisyene, babalara, annelere, evlatlara… Herkese hayırlı olsun. Ne midir olan? Neler olmadı ki… Sabah yeniden güneş doğdu mesela. Pencerelerimizden içeriye giren o ışık – ısı süzmeleri. Can demek, nefes, ümit, gıda, ruhumuza, bedenimize…

SEDAT İLHAN 05 Mart 2023 SEDAT İLHAN

Haydi yine iyiyiz. Dört ayak üstüne düştük. Biz istedik üç tane Rabb’im verdi üçyüz…

Memura, amire, işciye, çiftçiye, köylüye, sanatçıya, yazara, okura, akademisyene, babalara, annelere, evlatlara… Herkese hayırlı olsun.

Ne midir olan? Neler olmadı ki… Sabah yeniden güneş doğdu mesela. Pencerelerimizden içeriye giren o ışık – ısı süzmeleri. Can demek, nefes, ümit, gıda, ruhumuza, bedenimize…

Neden güneşin doğuşunu küçümseriz ki biz? Hayatımızın devamı ona bağlı oysa. Sadece besin olarak da değil. Yerin altında bir mağaraya kapansak, her öğün kuş sütünün eksik olduğu sofralar donatsak… Yine de yaşamımızı devam ettirebilmemiz mümkün olamaz.

Belki de bedelini ödemediğimiz içindir. Bedavadan gelenin kıymetini bilmeyen bir yanımız var. Bilginin, paranın, yaşamın… Yaşanmışlığımızla orantılı sahiplenebiliyoruz sadece. Herşey yazılmış olduğu halde. Okuyup söylememize rağmen. Hayrolsun.

Geçenlerde bir dost ile görüştük. Haber dergisi çıkarmayı planlıyorlar. Projemi anlattım ona. Benim işim daha zormuş. Yok, dedim. Kolay. Zor olan şey benim o projeyi zihnimde gerçekleyebilmem. Dünya vatandaşı olmaktan bahsediyorum ama farklı fikirler duyunca elim ayağım birbirine dolanıyorsa? Velev ki, yanlış olsun…

İş hayatıma atıldığım ilk yıllarımdı. Bana bakan yönü ile bir başarı var mı idi diye düşündüm biran. Sadece işkolik olduğumu söyleyebilirim. İki yıl geçmişti ki, yönetici yaptılar, adam yokluğundan. O koltuk bana battı. Oturamadım. İşte öyle bir şey…

Bir yöneticimiz vardı. Başarılı bir mühendis. Gelen misafirlerini karşılıklı koltuklarda oturarak ağırlardı. Masanın diğer tarafına geçmek onu rahatsız eder mi idi, bilemiyorum. Belki de saygısındandı. Sadece saygı idi bunu yaptıran.

Başarılı bir yöneticim vardı. Tecrübelerini aktarırdı bazen, dostca. Ne kadar nasiplenebildim ise… Genel müdürü ziyaret ettiğinde dostumun koltuğuna oturmak istermiş. Çok rahatsız olurmuş tabii ki. Bürokraside olağan bir durum gibi, sıradan bir hareket, sıkça görülmekte. Pardon, bir saniye!..

Bir bakanın ziyaret ettiği valinin koltuğuna oturması neden doğal olsun ki, hangi mantıkla? Bunu düşünmeliyiz. Böyle bir hareketin dayanağı, çıkış noktası neresidir acaba? Veya hangi düşünce sisteminin işaretidir bu?

Gelişmiş ülkelerde durum nasıldır acaba? Belki koltuk değil ama benzer şeyler paylaşılır durur sosyal medyada, kitaplarımızda yazar, seminercilerimiz anlatır durur. Filan devletin başbakanı, yanında koruması olmadan marketten alışveriş yapıyor. Sonra da bisikletine binip evine gidiyor.

Gerçekten özlemimiz midir bu paylaşımı yaptıran bize, yoksa farklı duygularımız mıdır bizi harekete geçiren? Garipsemek mesela…

Veya bisiklete binsek hayatımızda neler değişir? Mutlu mesut yaşayabilir miyiz ki… Nedir bizi engelleyen o şey.

Benim bir bisikletim olmadı. Çocukluğumda bile. Şimdilerde almayı planlıyorum ama önce onu koyacak büyük bagajı olan arabaya ihtiyac duyuyorum. Trajikomik…

Evet, istiyoruz ki herşey gönlümüzce oluversin. Örnekleri dillerimizde destan. Hayallerimizle aramızda sıra dağlar, geçit vermiyor, karla kaplı, yaz bile…

Hayırlı olsun. Yeni bir gün doğdu yine sabahleyin, bir ümit. Belki bugün kendi sorumluluklarımızın farkındalığı ile istediğimiz o güzel günlerin gelmesi adına neler yapılması gerekiyor ise görüp anlayıp ilk adımı atmaya karar verebiliriz.