Hal ehli olmak

Hal ehli olmak

Gençlik yıllarımda farklı ortamlarda yeri gelip sorulduğunda genel müdür olmak istediğimi söylerdim. Hatta bir keresinde cumhurbaşkanı olmak istediğimi söylemiştim. Aynı görüşmede, aslında durumu benden daha iyi gibi görünen bir dostum milletvekili olmak istediğini belirtmişti. Boğulursam, büyük denizde boğulacağım yani. Denizin küçüğü olur, ama iletişimin, tavrımızın? Bir kişisel gelişim seminerinde, ne olmak istiyorsanız, sanki o imiş

SEDAT İLHAN 01 Ocak 2023 SEDAT İLHAN

Gençlik yıllarımda farklı ortamlarda yeri gelip sorulduğunda genel müdür olmak istediğimi söylerdim. Hatta bir keresinde cumhurbaşkanı olmak istediğimi söylemiştim. Aynı görüşmede, aslında durumu benden daha iyi gibi görünen bir dostum milletvekili olmak istediğini belirtmişti. Boğulursam, büyük denizde boğulacağım yani. Denizin küçüğü olur, ama iletişimin, tavrımızın?

Bir kişisel gelişim seminerinde, ne olmak istiyorsanız, sanki o imiş gibi davrandığınızda, o olma yoluna girersiniz denilmişti. Doğru olabilir mi? Ben genel müdür olamadım. Demektir ki, genel müdür gibi hayatımı şekillendiremedim. Sahi, neler yapabilirdim?

Genel müdür olmanın çok farklı kriterleri de var, dediğimde amalarımı sıralamaya başladım demektir. Olmaktan uzaklaşmaya, başkalarını tanımlamaya, beklentilerimi diğerlerinin üzerine bina etmeye…

İş hayatında hiç tatmin olamadım diyebilirim. Bu çok anlamlı da gelmiyor bana, bir başkasının hedeflerini gerçeklemek üzere uğraşmak. Belki yanılıyorumdur. Veya uygun bir ortam bulamamışımdır. Gazetelerin insan kaynakları köşelerinde, firmalar politikalarını açıklarlar, dünyadan örnekler vererek. Çalışanlar, tedarikçiler, müşteriler elele… Patronlarımız da gerçekten büyük hayallere sahip olabilirler. Zaten konuştuğumuz şey de budur. Hedeflerimiz olmalı, kendimize bile söylemekten korktuğumuz hedeflerimiz. Adım adım ilerlemeden bir anlamı yok tabii ki.

Ancak, maddi makamlar sınırlı ne yazık ki, dünya kaynakları da. Ve insan duygularının bunlarla doyurulması mümkün değil. İnsan elde edebileceğine inansa, ulaşabilmek için bir yol bulsa her şeyi ister. Her şey demek her şey demektir. Tabii ki, elimizdekiler ile mutlu olmanın, sürekli aramanın, öğrenmenin, mazeretlerimizi arkamıza almanın, diğerleriyle rekabet etmemenin, yaptığımız işi en güzel şekilde yapmaya gayret etmenin sonraki adım için çok değerli olduğunu hatırımızdan çıkarmamalı…

Aksi her şey olabilir. Diğerlerinden aldığımız negatif enerjiyi dostlarımıza, çocuklarımıza aktarırız. Onlar da çeksinler, deriz. Veya başkalarının hataları ile avunuruz. Bazı konularda iyi olsalar bile esniyorlardır, yiyip içiyorlardır, uyuyorlardır, insan gibi. Olmadı, toplumun kabul ettiği kişilerden menkıbeler anlatarak kendimize güç devşiririz. En kötüsü, zaten istemiyorum ki, diyerek köşemize çekiliriz.

Son zamanlarda maddiyattan ümidimi kesmenin motivasyonu ile maneviyata odaklanıyorum sanki. Bu cümlede bir hata var mı sizce? Maneviyat nedir ki?

Üç beş dost bir camiye gitmiştik. İçimizden birisi kürsüye çıkar, oturur. Hem güler hem sorar hem de cevap verir. “Neden gülüyorum biliyor musunuz? Çünkü bu konumun adamı değilim.”

Demek istemem odur ki, maneviyat sadece dini konular ile ilgili tavrımız değildir. Duygularımızın ve ilişkilerimizin farkındalığıdır bir anlamda. Tabii ki maslahat gözeterek hayatı kolay kılma gayreti ile anlamlı. İnsan her şey ile ilişkilidir, hem cinsleri ile, canlı cansız tüm varlıklar ile, gördüğü göremediği her şey. Bencil bir tavır takındığında karşılığını anında görür. Ormanları vahşice kestiğimizde felaketleri beklemeli. Bu konuda kendimizi aldatmamalı. Yaparmış gibi geçerli olmuyor çünkü. Korkmuyormuş gibi değil, gerçekten korkusuzca yaklaştığımızda hayvanlar zarar vermezler mesela…

Dini konular derken, dini, hayatın dışında tutmak da çok anlamlı değil. Kuran’daki kriterleri sıralasak, adına Kuran demeden, kimsenin itiraz etmesi mümkün değil. Var ise eğer ya zaafı vardır ya da meal hatası… Veya aslında itirazlarımız insanadır, tavıradır. İnsanın imtihanının büyüğü insanladır.

Gelelim meramımıza. Evet, can çıkmadan huy çıkmıyor. Canlı şahidi benim. Maddiyatta ulaşamadığım zirveyi maneviyatta arıyorum sanki. Aslında bu çok doğal bir duygu, hedef, arzu, herkeste olmalı. Ama yolu, yordamı, bedeli var.

Öncelikle yine belirtmek isterim ki, maddiyat, maneviyat ile birlikte olunca huzur verir insana. Maneviyat, beklentisiz olduğunda peşinden maddiyatı getirebilir. Ah şu beklentisizlik… Söylemesi kolay.

Kavramların sınırlarını çizmeye çalışıyorum. Kendime göre ilkeler belirliyorum. Sanki ortaya güzel bir düşünce sistemi çıkar gibi. Ama beklentisizlikten kurtulamıyorum.

Hep birlikte diyorum mesela. Tüm istediklerimize ulaşabileceğimiz tılsımlı bir kelime bu, inanırım. Ama neden sihrini benden esirgiyor? Cevabı tavırlarımda.

Gerçekten bir şeyleri gerçeklemek istiyorsak, o şey ile anılana kadar uzun bir yol bizi bekliyor…