Gazaba uğrayanlar

Gazaba uğrayanlar

Fatiha suresi son ayette “Nimet ve lütfuna nail ettiklerinin yoluna ilet. Gazaba uğrayanların ve sapkınlarınkine değil.“ duasını yaparız. Gazap nedir, gazaba uğrayanlar kimlerdir diye Kuran’a sorduğumuzda ilginç şeyler çıkar karşımıza. Gazap kavramı ayetlerde yalnız olarak da geçer, azap, cehennem, bela, musibet, dünya hayatında zelil olmak, mahvolmak, helak olmak, affetmek, lanet etmek kavramları ile birlikte de.

SEDAT İLHAN 15 Mayıs 2022 SEDAT İLHAN

Fatiha suresi son ayette “Nimet ve lütfuna nail ettiklerinin yoluna ilet. Gazaba uğrayanların ve sapkınlarınkine değil.“ duasını yaparız. Gazap nedir, gazaba uğrayanlar kimlerdir diye Kuran’a sorduğumuzda ilginç şeyler çıkar karşımıza.

Gazap kavramı ayetlerde yalnız olarak da geçer, azap, cehennem, bela, musibet, dünya hayatında zelil olmak, mahvolmak, helak olmak, affetmek, lanet etmek kavramları ile birlikte de. Gazap kavramı Allah’a da isnad edilir, Hz. Musa as, Hz. Yunus as’a, insanlara da. Mealler ışığında ayetlerin içeriklerine genel olarak odaklanıldığında gazabın hem bu dünyaya hem de ahirete baktığı görülebilir. Allah’ın ayetlerini dikkate almadığımızda karşımıza çıkan her türlü sıkıntı gazaptandır, denilebilir. Bazı şeylere uymadığımız halde bir takım doğru yaptıklarımız nedeniyle halimiz vaktimiz yerinde bile olabilir. Bu bizim gazaba uğradığımız sonucunu değiştirmez. Çünkü doğal bir süreç söz konusudur. Çöküş bir anda gerçekleşmeyebilir. Veya ayetleri yok saydığımızda gelişiyor gördüklerimiz aslında kanserli hücrelerin dengesiz büyümesi gibi bir şey bile olabilir. Ayetleri kabul etmek ne yazık ki söylem ile yeterli olmuyor. Halimiz, tavrımız, muhataplarımıza hissettirdiklerimizdir aslolan.

Gazap ayetlerinden bazılarına göz atalım.

“Üzerlerine aşağılık ve yoksulluk damgası basıldı ve neticede Allah’tan bir gazaba uğradılar. Evet öyle oldu! Çünkü onlar Allah’ın âyetlerini inkâr ediyor ve haksız yere peygamberleri öldürüyorlardı. Öyle oldu; çünkü onlar isyan ediyor ve haddi aşıyorlardı.“ (Bakara 61) Allah’ın ayetlerini inkar etmek, halk dili ile söylemek gerekirse hayatı akışına yaşamamaktır. En azından bir anlamı budur. İnsanları değiştirmeye çalışmak, zorlamak, başkasının kararlarını etkilemek en sıkça yapılagelen şeylerdir. Haksız yere peygamber öldürmek şekliyle meal verilen bölümü ciddi ele almalı. Tabii ki gramer kuralları ve Kuran’ın beyan usulüne göre. Peygamber öldürmenin haklı bir nedeni olamaz çünkü. İnsan önce haksız bir konumda kendisini sabitler ve bunun sonucu olarak bu kötülüğü yapar. Her ne olursa olsun kendimizi haklı görmek, hak iddia etmek en temel yanılgımız, elimizdeki imkanlar ile etki alanımıza girenlere hükmetme arzumuz. Oysa peygamberler ve peygamber düşünce sistemi ile çalışan kurullar tüm insanlara saygıyı öncelikleyerek birlikte yaşama bilinciyle hayatı akışına yaşanır hale getirme gayretindedirler. Tabii ki büyüklüğü parası, makamı, söz geçirebilmesi ile sınırlı olan insanlar için kabul edilemez bir şeydir bu.

“Allah’tan gelmiş olan bir ipe ve insanlar tarafından uzatılan bir ipe (sisteme) tutunmaları müstesna, onlar nerede bulunurlarsa bulunsunlar, üzerlerine zillet damgası vurulmuştur. Allah’ın gazabına uğramış, meskenete mahkûm edilmişlerdir. Bu, onların Allah’ın âyetlerini inkâr etmeleri ve haksız yere peygamberleri öldürmeleri sebebiyle olmuştur. Çünkü âsi olmuşlar ve haddi aşmışlardır.“ (Al-i İmran 112) Bu ayette ilginç bir şekilde insanlardan uzatılan ipten bahsedilmektedir. Bazı meallerde insan yerine Müslüman anlamı verilmiştir. Ama adama sormazlar mı, Müslümanların yaşadığı ülkelerdeki problemleri nereye koyalım. Müslümanım demeyenlerin mutlu mesut, özgür, refah içinde yaşamalarını veya. Aslında insanlık huzurlu yaşamak üzere en kolay yolu bulmaya çalıştığında elde edebileceği kriterler Kuran’a paralel olacaktır. Bu başarılabilir mi bilemiyorum. Veya bu yolda ilerleyenler neler görür, bilir merak ediyorum. Çünkü Kuran insanı sadece Allah’la muhatap olmaya çağırmaktadır. İnsanoğlu normalde, sürekli diğerleri ile rekabet halindedir. Ve bu haliyle doğruları bulabilmesi mümkün olamaz.

“Onlar öyle kimselerdir ki büyük günahlardan ve hayasız çirkin işlerden kaçınırlar, kızdıkları zaman öfkelerini yutar, karşıdakinin kusurlarını affederler.“ (Şûrâ 37) Ayet ile gazaplandıklarında öfkelerini yutanlara, affedenlere iltifat edilirken Allah’ın Zatının affetmemesi düşünülemez. Tabii ki büyük günahlar, kul hakları ve tövbe edilmeyenler hariç. Hüküm Allah’ın. Ve yapılanların bir karşılığı olmalı. Dünya hayatımızda tercihlerimiz ile geleceğimizi inşa ederiz. Başımıza kötülük adına her ne geliyor hepsinin nedeni bizizdir. Allah’ın gazabının da bir işareti olabilir bu.

 

“Allah’ın gazab ettiği bir topluluğu dost edinenlere baksana! Bunlar ne sizden, ne de onlardandır. Bunlar bile bile yalan yere yemin ederler.“ (Mücâdele 14) Veli-dost edinme çözümü onlardan beklemektir. Birileri ile bir araya gelmelerimiz ya fikir birliğine dayanır ya da güç, menfaat ilişkisine. Ya güç alırız, veririz ya da ikisini birden yaparız. Tabii ki aldığımız güç birlikteliğin gücü ile orantılıdır. Yalan yere yemin etmenin ne temel nedenleri, insanları manipüle etmek, güç, menfaat devşirmektir ki bu tamamen kurul düşünce sistemine zıttır.

Kuran’da ne arıyorsak onu bulduk. Başka şey de beklememeli zaten.