Dizimiz acır mıydı gerçekten

Dizimiz acır mıydı gerçekten

Hikaye nasıl yazılmaz biliyorum. Sanki böyle. Çünkü eleştiriyorum. Ama ne yazık ki hikaye yazamıyorum. Demektir ki, „Yapabiliyorsan daha iyisini sen yap, söylenip durma, motivasyonumu kırıyorsun.“ diyenler haklı. Ama ortaya koyduğum değerlendirmelerin hiç mi ederi yok? Dİkkat edilemez mi? Tabii ki yazarken, yazdıkça kendimizi geliştebiliriz. Herkes harika dese sonraki hikayemiz daha güzel olabilir mi? Bunları bilmek

SEDAT İLHAN 20 Ekim 2022 SEDAT İLHAN

Hikaye nasıl yazılmaz biliyorum. Sanki böyle. Çünkü eleştiriyorum. Ama ne yazık ki hikaye yazamıyorum. Demektir ki, „Yapabiliyorsan daha iyisini sen yap, söylenip durma, motivasyonumu kırıyorsun.“ diyenler haklı. Ama ortaya koyduğum değerlendirmelerin hiç mi ederi yok? Dİkkat edilemez mi? Tabii ki yazarken, yazdıkça kendimizi geliştebiliriz. Herkes harika dese sonraki hikayemiz daha güzel olabilir mi? Bunları bilmek mümkün değil. Çünkü hayata bakış açımıza bağlı. Hadiseleri nasıl değerlendirdiğimizle doğrudan ilgili.

Herhangi bir konuya odaklandığımda aslında bildiğimi sandığımı ama hiçbir şey bilmediğimi anlarım. Yüzeysel bilgiler, yarım imam misali, nereye götürür ki bizi? Hayrolsun. Görelim, hikaye nasıl yazılırmış. Sizlerin de katkıları ile tamam olsun, umarım, beklerim…

Her fikrin destekçisi, her yazının okuyucusu vardır. Çok okunsun istiyorsak konularımız bellidir. Bir grubun sözcüsü olarak yaşanmışlıkları dökeriz kağıda, biraz hayal gücü, biraz gözyaşı… Ama bir nefes almalı okuyucumuz, iyiler kazanmalı. Çünkü iyiler sürekli kazanır. Veya kazananlar iyidir.

Ama hayat böyle değil. Belki de hikayeler bu nedenle okunur. Hani dağlara vururuz ya kendimizi. Medeniyetin boğucu stresinden bir an uzaklaşabilmek için. Doğa ile başbaşa, kuşların sesini dinlemek… İşte böyle bir şey olabilir mi, okumalarımız?

Avrupa’da bir göl kenarına gittiğimizde bulabileceğimiz şey bir bank olur, oturabileceğimiz. Tabii ki yanında bir de çöp kutusu. Harika deriz ama şurada bir kafe olsa, wc vs… İnsanlığımızı getiriveririz hayallerimizde, arzularımızda. Ama doğa kalmaz, kuşlar uçar giderler. Gittiğimiz yere açmazlarımızı mı götürmeli, yoksa bulunduğumuz yerde doğallığı mı aramalı? Tercih bizim. Veya kültürümüz…

Akışına yazarken geldiğim noktada, doğal hikayelerin alıcısının çok olmayacağını düşünmeye başladım. Hayatın gerçeklerinden kopuk yaşadığımız için mi hayallere dalmaya ihtiyaç duyarız. Yoksa hikayelerle beslediğimiz ruhumuzun, bile isteye, kendi ellerimizle ördüğümüz fanusumuzda can çekişini mi seyrederiz, çaresiz? Bilemiyorum. Ama hayat akışına yaşanmalı…

Geçenlerde iş ilişkimiz bulunan bir dostuma serzenişte bulundum. İyi niyetli olduğundan eminim. Ama bir gevşeklik var işte, organizasyon hataları. Herkesin herşey ile ilgilenmesi. Aksaklık olmaması mümkün değil. Yine de iyi gidiyor, takdir etmeli. Bana pesimist olduğumu söyledi. Kişiselleştiremezdim. Uygun bir şekilde kapattığımı sanıyorum konuyu. Rahatsızlığımı anladığını sanmıyorum veya. İki üç gün kendime gelemedim, diyebilirim. Oysa ben bir değer katabileceğimi düşünmüştüm. Beklenti içinde olmamakla birlikte. Buradan bir hikaye çıkar mı sizce? Ben okumak isterdim. Ve yazmış olsam, etrafındaki herkesin imdat çığlıklarını yazardım. Beni anla, beni atlama, beni gör!.. Veya duygularımızın farkında olsak davranışlarımız nasıl değişirdi?

Yaklaşık on yaşlarında idim. Bir akrabamızı ziyaret etmiştik. Naylon poşet imalatı yapıyordu. Hurda satın aldığını öğrenince heveslendim. Mahalleden, bir yerlerden topladım ben de. Kaç gün sürdü bilemiyorum. Sadece kendim mi yaptım, yoksa ablalarım, annem yardımcı oldu mu, hatırlamıyorum. Kocaman bir torba bulduk. Doldurduk torbaya, annem ve ben, şehrin diğer ucuna kadar yürüdük, taşıdık. Akrabamızın sözleri hala kulaklarımda. „Çöplükten mi topladınız bunları?“ dedi. Ve o koca torba, bana göre kocaman olan, sadece on kg kadar çekti. Şok olmuştum çocuk aklımla. Yüz kg gelir diyordum ben. Neler hayal etmiştim, belki bir bisiklet. Bir seferde olmasa da, bir kaç sefer topladım mı, alırdım.

O akrabamız benim duygularımı hiç bir zaman bilemedi. Bir gün yaşanmışlıklarıyla, aciz kalışları sonucu öğrendiğinde bazı şeyler için çok geç olmuştu. Benim, annemin duygularını bilemediğim gibi.

Annem, fedakar bir kadındı. Bizi doyurmak için aç kalırdı, doydum ben, derdi. Bunu bilirdim. Evde ekmek az olduğunda yemek yiyemezdim. Bir tatil günü ekmek bulabilmek için şehrin yarısını dolaşmıştım, aç acına.

Annemin duygularını bilmek isterdim. Bilmek derken, saygı göstermek, aç kalmasına müsaade etmek belki de. O ekmek arayışım bile ne kadar üzmüştür onu, kim bilir…

Hikayelerimiz doğal olacak ise belki bir ekip olarak yazılmalı. Annelik nasıl bir şeydir babanın bilmesi mümkün değil. Ya çocuklar? Hepimiz çocukluk yaşadık ama bilebilir miyiz ki? Hani düşeriz de dizimiz soyulur biraz. Annemiz gelir öper. Geçiverir acımız, gülücükler kaplar yüzümüzü. Gerçekten geçer mi, yoksa hiç acımaz da nazlanmak mıdır halimiz?